1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Bir “Organik Aydının” Dedikleri
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Bir “Organik Aydının” Dedikleri

A+A-

Geçtiğimiz günlerde Rolandos Katsaunis’in anısına bir konferans düzenlendi. Kansere yenilerek aramızdan erken ayrılan Rolandos, önemli eserlere imza atan bir tarihçidir. “Kıbrıs’ta 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Emek, Toplum ve Siyaset” adlı İngilizce yayınlanan çalışması kelimenin tam manasıyla kalıcı bir eserdir. Benzer biçimde, “Winster Planı” olarak da bilinen İngilizlerin 1948 yılında yaptığı anayasal özerklik önerisini ve AKEL’in bu öneri karşısındaki tutumunu irdelediği çalışması esaslı bir referans kitabıdır.

Rolandos partili bir tarihçiydi. AKEL üyesi bir komünist olmaktan hayatı boyunca gurur duyarak yaşadı. Bu yanıyla Antonio Gramsci’nin sözünü ettiği tipik bir “organik aydın” idi. Rejimin organik aydınlarına karşı karşı-hegemonya mücadelesi veren partili organik aydın... Bu yüzden, bazen parti patriyotizmine yenik düştüğü olurdu ve eleştirel aklı işlevsellik kaybına uğrardı.
Fakat konferansta da söylediğim gibi, Rolandos’ta beni en çok heyecanlandıran taraf, Edward Said’in aydın tanımlamasında öne çıkan o mümtaz vasfa sahip olmasıydı: “iktidara hakikati söylemek!” Gerçekten de Rolandos Kıbrıs Rum resmi tarihçiliğine karşı önemli hakikatler haykıran bir aydındı. Örneğin 2009 yılında Haravgi gazetesine verdiği uzun mülakatta dile getirdiği görüşler resmi Rum tarihçiliğine atılmış bir şamardı. Bu mülakatından ötürü çok saldırı almıştı ama görüşlerini yılmadan tekrar etmeye devam etmişti. Bazı konferanslarda ve televizyon programlarında birlikte yer alıyor, milliyetçi tarihçilerle ateşli tartışmalar yapıyorduk. Rolandos, program bittikten sonra bile hızını alamıyor, haykırmaya devam ediyordu.
Rolandos Katsaunis 1963-64 döneminde yaşanan etnik çatışmaları resmi tarihçiliğin yaptığı gibi bir “Türk İsyanı” olarak değerlendirmeye şiddetle karşı çıkıyordu ve bunun düpedüz yalan olduğunu söylüyordu. Ona göre, 1960 düzenini yıkmak isteyen Türk tarafı değil, Rum tarafı idi. Bunun için yasadışı silahlı gruplar oluşturulmuştu. Bunların başında AKRİTAS olarak bilinen yeraltı teşkilatı geliyordu. Amaç, dört ayrı aşamada Enosise ulaşmaktı. Kıbrıslı Türklerin buna karşı çıkmaları halinde şiddet kullanarak dize getirileceklerdi. 1963 sonunda başlayan şiddet eylemlerinin nedeni bu idi.
Rolandos, sözünü ettiğim mülakatında 1963-64 yılında yaşanan katliamları da dile getirmişti. Lefkoşa hastanesindeki Kıbrıslı Türk hastaların öldürülmesinden kuyulara atılan çobanlara, Ayvasıl katliamından Alaminyo otobüsüne saldırıya kadar, tüyler ürpertici etnik şiddet olaylarını ayrıntılarıyla anlatarak, bu olaylardan Kıbrıslı Rumların sorumlu olduğunu söylüyordu. Çocuk sayılabilecek bir yaşta (10 yaşında) kulağına gelen Mağusa katliamı ise onu hepsinden daha çok sarsmıştı. Mağusalı olmasının etkisiyle de bu olayı ayrıntılı bir şekilde araştırmıştı ve 32 suçsuz günahsız Kıbrıslı Türk’ün nasıl işyerlerinden, yollardan toplanarak topluca katledildiklerini saptayarak kamuoyuna açıklamıştı. Mülakatı yapan gazetecinin “yetkililerin bundan haberi olmamış mıydı” türünden naifçe sorusuna şu cevabı veriyordu: “bundan herkesin haberi vardı ama herkes sessiz bir duvar kesilmişti.”
Rolandos, Kıbrıs Rum toplumunun Kıbrıslı Türklere karşı yapılan kötülükler konusunda sessiz kalmasına isyan ediyordu. Bu konuda şöyle diyordu: “Bu olayları kabul etmeyip inkar eden Kıbrıslı Rum gazeteciler, eğitimciler, siyaset ve din adamları ve imtiyazlı tarihçilere acıyorum.”
Rolandos’un Kıbrıslı Türklere de söyleyecekleri vardı: Kıbrıslı Türklere karşı nefret besleyen ve cinayet işleyenlerin Kıbrıs Rum toplumunda küçük bir azınlık olduğunun bilinmesini istiyor ve Kıbrıslı Türk aydınların Kıbrıslı Rumların başına gelenleri dile getirmelerini istiyordu. Her iki topluma yaptığı çağırıda şöyle diyordu: “geçmişle yüzleşmeden ve günahlarımızla yüzleşip arınmadan barışı kuramayız.”
Evet, sevgili dostum Rolandos Katasaunis ciddi bir bilim insanı olmanın yanında, sıkı bir entelektüel idi. İktidara hakikati söylemekten kaçınmıyordu ve bedelini de ödüyordu. Nitekim hayatı boyunca çeşitli haksızlıklar uğramıştı.
Hastalanmadan önce, yanından hiç ayırmadığı annesi ile birlikte Muratağa, Sandallar ve Alona katliamlarında hayatını kaybeden Kıbrıslı Türklerin mezarlarını ziyaret edip çiçek bırakmıştı. Sözünü hiç kimseden esirgemeyen Rolandos’un bu ziyaret sonrasında ağzını bıçak açmıyordu. Hayatı boyunca sözü ile dövüşen Rolandos sözün bittiği yeri iyi biliyordu...

Bu yazı toplam 2641 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar