1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Yürekteki en ağır yük, utancın ardından gelen pişmanlıktır...
Aslı Murat

Aslı Murat

Yürekteki en ağır yük, utancın ardından gelen pişmanlıktır...

A+A-

Öldürüldüğünde 11 yaşındaydım. Hiç tanışmadık. Yazılarını, kitaplarını okudum. Öylece anlayabildim nasıl bir insan olduğunu. Tabi bir de her yıl düzenlenen Demokrasi Şehitleri anma günü vesilesi ile kırmızı karanfil bıraktım mezarına. Sevgili eşi İlkay Hanım’ın annesi Türkan Teyze, dünyaya gözlerimi açtığım 1 sene boyunca yarenlik etti bana. O dönemde olup bitenin farkında olmasam da, sonraki yıllarda yaşanan felaketi her düşündüğümde canım acır, vicdanım sızlar ve ülkem adına utanırım.

Malûm videoalarda anlatılanlar, Kıbrıslı Türklerin bilmediği hususlar değil. Ama işitildiği an insanı derinden etkiliyor. İlk etapta, ailesinin ne hissettiğini düşündüm. Babaları, eşleri, yakınları hakkında “vur emri verildi ve o iş halloldu” diye pervasızca dudaklardan dökülen cümlelerin ardından hangi anıları canlandı, ne yapmak istediler acaba? Ben öfkelendim, hem de çok. Çünkü yaşanan adaletsizliğin, hukuksuzluğun en net örneğiydi. Kendini memleketin sahibi olarak gören “mafya – siyaset – polis (asker)” üçgeni, bir canı almıştı. Hem de cezalandırılmayacaklarını bile bile, bu güvence kendilerine verilerek. Tıpkı bugün devam ettirilen o üçgene kimsenin dokunmaya cesaret edememesi gibi!

Adalı cinayetine kadar, Kıbrıs’ın kuzeyinde 1989 yılından itibaren bombalar patladı. Araştırma raporlarına göre hemen hepsi askeri TNT özelliklerine sahipti. Tehdit mektupları atıldı, sistemin çarklarına çomak sokmak isteyenlere. Hiçbirinin faili bulunmadı, bulunamadı! Ülkenin, kimin çiftliği olduğu kanıtlandı böylece. Eğer konfor içinde yaşamak isteniyorsa, oyunu kuralına göre oynamalı ve büyük patronların aleyhine tek bir söz bile söylenmemeliydi. Geldiğimiz noktada anlıyoruz ki, siyasiler değişse de derin devlet yerli yerinde duruyor, hatta iyice yerleşiyor. Biz ise, tüm bunları, kendi aralarındaki hesaplaşmalar yaşanırken öğrenebiliyoruz. Ne kadar da aciz bir durum değil mi? Yoksa siz de, “bir mafya babasının sözlerine inanılmaz”, diyenlerden misiniz? Öyle şey olur mu? Onlar, birçok basın kuruluşunu da etkisi altına alan hayırsever iş insanları...

İnsanın yaşamı ile tehdit edilmesinin ne olduğunu üniversite üçüncü sınıftayken deneyimledim. Yaklaşık 3 hafta evden çıkamadım, güvenlik eşliğinde üniversiteye gitmek zorunda kaldım. Hem de benimle alakalı olmayan bir mevzu yüzünden. Kızıyor muyum? Hayır. Aksine öğretici buluyorum. Eğer doğru bildiğini yaparsa bir insan, sevgili babam gibi, bunun karşılığında ne yaşanacağını da tahmin edebilir.

Yürekteki en ağır yük, utancın ardından gelen pişmanlıktır. Gelecekte utanmamak için, “çıkarlarının” tersine doğru emin adımlarla ilerlemelidir insan. Çünkü kaybetmek, çoğu zaman kazanmaktır. O da bunun farkına, öğrencilik yıllarındaki can dostlarının gencecik bedenlerini tabutta Kıbrıs’a getirdiğinde fark etmişti diye düşünüyorum. Tabi ki ölüm çözüm değildi ve asla olmamalıdır. Ama o raddeden sonra da hepimize düşen görev; hakikati korkusuzca ortaya çıkarmaya çalışmak için mücadele etmektir. Parmağımızın arkasına saklanmadan.

Türkiye’de olduğu gibi burada da, devletin göz yumduğu yasa dışı işleri yapan kişiler var. Videoları milyonlar tarafından izlenen zattan farkları yok. Kendisine verilen talimatlar doğrultusunda cinayet planları yaptırdığını itiraf ediyor. Tüm bunlar hakkında, “vatanseverlik – milliyetçilik” naraları ile insanların ikna edildiğini söylüyor. Şimdi bir de siyasal islam sosu var masalarda. Bizdeki ganimet sistemi, faili meçhul cinayet ve olaylar, insan ticaretinin göbeğindeki gece kulüpleri – kumarhaneler ve daha nicesi. Hepsinin temelinde de aynı maske yok mu?

Hâlâ korkuyoruz. Karanlığa göz yumdukça kaybedecek neyimiz kaldı veya kalabilir ki?

Bu yazı toplam 1398 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar