1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. Yargıcın İlk Günü
Tacan Reynar

Tacan Reynar

Yargıcın İlk Günü

A+A-

Siyah avukatlık cübbesini şuraya asalım. Gün gelir belki yeniden ihtiyaç olur. Müvekkilleri arayıp haber vermek gerek. Herşey çok hızlı gelişti ve tüm işleri toparlamak için sadece bir hafta var. Telefondaki ses “Hayırlı olsun. Yüksek Adliye Kurulu tarafından yargıç olarak atandınız. Görevi kabul ettiğinize dair yazıyı tarafımıza ulaştırmanız gerek” dediğinden beri içimde bir heyecan, bundan sonra ne olacak merağı bir de hafif bir burukluk var. Bin bir emekle kurulan avukatlık ofisinin kapatılması, avukatlık levhasının sökülmesi lâzım. Uzun zamandır bakmadığım bazı yasalara tekrar bakmam, görevimi hakkıyla yerine getirmem için bundan sonra daha çok çalışmam gerektiğinin bilincindeyim. Artık avukatların oturduğu sıralara veda etmenin ve kürsüye geçmenin vakti. Kıbrıs üniversitelerinden mezun olan ilk yargıç olarak varolan önyargılarla bütün yargıçlık sürecinde herkesten fazla mücadele etmem gerekecek. Daha ilk yargıçlar toplantısında bir kaza mahkemesi başkanının Kıbrıs üniversitelerinden mezun olanlar yüzünden avukatlık mesleğinin değerinin azaldığı, bu kadar kalitesiz yeni mezunun mesleğe zarar verdiğini söyleyen eleştirisi hala kulaklarımda. Ancak bunun böyle olmadığını benden sonra atanan ve Kıbrıs üniversitelerinden mezun olan birçok meslektaşla birlikte kanıtlayacaktık. Öncelikli görev bende. İlk temsiliyet, önyargılı bakışlarla ilk karşılaşmalar.

Yüksek Adliye Kurulu salonunda on iki üyenin huzurunda elinizi Kur’an’a basarak ettiğiniz yeminle size Yüksek Mahkeme Başkanı tarafından giydirilen cübbe... İlk eleştiriyi neden yasal bir zorunluluk olmamasına rağmen herkesin kutsal bir kitaba elini basarak yemin etmesi gerektiği üzerine yapmıştım. Yargıçlık yapabilmek için neden kutsal bir kitaba el basılıyordu? Bunun din ile ne bağlantısı vardı, dünya ile ahiret işlerinin?

 

Salonu olmayan, çok önceleri kullanılmış, karanlık, rutubetli bir oda yargıç odası olarak bana verilmişti. Haftanın dört günü Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde, haftanın bir günü de Güzelyurt Kaza Mahkemesi’ne bağlı Lefke Mahkemesi’nde görev yapacaktım: Hukuk davalarına, aile davalarına, terekelere, adli ölüm tahkikatı dosyalarına. Birçok meslektaş gibi bundan sonra ağır bir yükün altında ezilecek, gece gündüz dinlenmeden çalışacak, dosyalar mesai sonrası eve taşınacak, uykusuz geceler geçirecek, hiçbir ek mesai almadan ve sosyal hayattan feragat edip hafta sonları dahil oturup karar yazılacaktı. Resmi tatil günlerinde nöbetçi mahkemede size görev verildiğinde gidip mahkemeyi açacak, göreve gelen memurlar, odacılar ek mesai alırken siz yine hiçbir ek mesai almadan tatil günü, bayram günü ve hafta sonu demeden gerektiğinde duruşma yapacaktınız. Tüm bunları katlanılır kılan tek bir duygu ve motivasyon vardı: Adalete bir nebze olsun katkı koyma heyecanı.

İlk gün, dönüşümlü olarak başka bir yargıçla kullandığım salona uzun bir koridordan geçip giderken, bir gün önce birlikte kahve içtiğim avukat meslektaşlarımın daha ilk günden gösterdiği saygıyı görünce afallamıştım. Artık bütün meslek hayatı boyunca en yakın arkadaşlarla dahi aranızda mesafeler olacaktı. Sosyal hayatınızda da her şeye dikkat etmeliydiniz. Yakın bir avukat arkadaşınız olsa dahi sizin gördüğünüz bir davası varsa veya duruşma yapıyorsanız iletişiminize dikkat etmeniz gerekli.

 

İlk gün, kürsüye oturduğum ilk dakika avukatlarla olan aradaki mesafe beni rahatsız etmişti. Her zaman doğru üslup kullanılırsa ve herkes nereden bu aşamalara geldiğini unutmazsa birçok iletişim sorununun çözüleceğine inandım. Bir yargıç avukatlık günlerini unutmamalı. Bir avukat da o yargıcın, yargıç olana değin gösterdiği emeğe saygı göstermeli. Ama bilirsiniz, saygı kazanılan bir şeydir. Her insan gösterdiği davranışla ölçülür ve saygıyı da öyle hak eder. Yargıç olmanız sizi bu toplumun ve adaletin hizmetçisi yapar. Kararlarınızı toplum öyle istedi diye veya kamuoyu öyle bekliyor diye değil, mevzuata ve vicdanınıza göre verirsiniz. O yüzden zaman zaman yaşanan küçük gerginlikleri anlayışla karşılamak ancak karşılıklı saygı sınırlarını da ister yargıç olsun ister avukat olsun aşmamak gerekir. Avukatlık yaptığım yaklaşık 6 yıl boyunca bazı yargıçların rahatsız edici davranışlarıyla ben de karşılaşmıştım. Yargıç atanmadan yaklaşık 6 ay önce bir yargıç, kıdemli bir avukata kızamadığı için beni azarlamış ve hiç bir suçum olmamasına rağmen kendimi savunmama fırsat bırakmadan odasından dışarıya attırmıştı. Bazen de ölçüyü hayli aşan bağırmalarla veya içinizdeki adalet inancını körelten davranış ve konuşmalarla karşılaşıyordunuz. Bu tür olaylar maalesef her zaman oldu ve olmaya da devam ediyor.

 

Yargıç olarak cübbeyi giyip kürsüye çıkacağınız ilk gün, o günün listesinde size verilen davaları iyi bir performans ile hızlıca bitirmeli ve dosyaların arasında kaybolmamanız gerekli. Öyle günler yaşarsınız ki, kürsüye oturduğunuzda bazen önünüzü görmekte zorlanacağınız kadar dosya olur. Bazen hukuk, aile, tereke derken birçok konudaki davalara aynı gün baktığınız olur. Bu durumda yapacak hiçbir şey yoktur. Derin bir nefes çekip, hızlıca işe koyulmak gerekir. Bazen sayısı dört yüzü bulan hukuk dosyalarını duruşma saatleri gelmeden bitirmeniz gerek. Bunun için de yaklaşık iki saatiniz var. Ne kadar hızlı bitirirseniz nefes almaya o kadar çok zamanınız kalır. Gerek avukatların gerekse de yargıçların her daim en fazla şikayet ettikleri konuların başında fazlasıyla ağır iş yükü gelir. Bir yargıcın sağlıklı ve hakkaniyetli bir karar verebilmesi için o dosyaya tam olarak hâkim olması, iyi tetkik etmesi, ilgili mevzuatı ve içtihat kararlarının hepsini bilmesi şarttır. Bu kadar ağır bir iş yükü altında ve özellikle uzmanlaşmanın olmadığı, birçok yargıcın devamlı surette görev yaptığı mahkemenin değiştiği, dolayısıyla görülen davaların da durmadan değiştiği bir ortamda bunlar bir yargıçtan fazlasıyla yüksek bir beklenti olarak kalır. Yargıçlık yaptığım sekiz yıl boyunca onbinlerce dava ve onun üç-dört katı sayıda istida gördüm ve hukukun her alanında çalışma fırsatım oldu. Aile davalarındaki sıkıntıları, çocukların anne-baba arasında kalarak nasıl ezildiğini, nafaka alamayan ve salonda ağlayan kadınları, sinir krizi geçiren tarafları, engelli çocuklarına bakmak istemeyen babaları ve anneleri tanıdım. Kendi çocuğunu para karşılığında evlatlık vermek isteyenler, çocuğuna işkence edenler, üç kuruş mal için birbirlerinin hayatlarını zehir eden insanlarla karşılaştım.

 

Son olarak Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde kıdemli yargıç olarak ceza mahkemesinde görev yapmadan önce, Mağusa ve Güzelyurt-Lefke Kaza Mahkemeleri’nde de görev yapmıştım. Benden daha sık bir şekilde görev yeri durmadan değiştirilen, bir gün hukuk davalarına bakarken ertesi gün ceza mahkemesinde göreve başlatılan birçok yargıç arkadaşım oldu. Adli yılın ortasında görev yeriniz bir günde hiç haberiniz olmadan sadece ihtiyaç hasıl olduğu için değiştirildiğinde, bütün sosyal hayatınızın altüst olmasına bir şey diyemezsiniz ama tamamen farklı bir alanda görevlendirildiğinizde o zaman her şeyi sil baştan öğrenmeniz gerekir. O zaman da daha yoğun bir çalışma temposuna girersiniz.

 

Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde görev yaptığım ilk yılda, salon olmadığı için duruşma dışındaki davaları odada gördüğüm bir esnada eski Yüksek Mahkeme Başkanı’nın oda tıklım tıklım doluyken hiddetle odaya girdiğini ve ne yaptığımızı sorduğunu hatırlıyorum. Ne yapıyor olduğumuzun açık olduğunu düşündüğümden şaşkınlıkla ayağa kalkmış ve ben cevap vermeden zaten bu durumdan kendileri de çok rahatsız olan avukatlar cevap vermişti. “Yargıç atıyorsunuz efendim ama davaları görecek salon yok, siz de biliyorsunuz.” Ardından Yüksek Mahkeme Başkanı bana dönüp sorgulayıcı bir şekilde bakacaktı. Ben hiçbir şey söylemeyecektim. Sadece salon olmaması yanında, odacı eksikliği olduğu için bir haftadır toplanmayan binlerce dosyanın bulunduğu ve bundan dolayı da adım atmaya yer kalmayan odayı işaret edecektim. Başkan, “tamam, kolay gelsin” diyerek gidecek ve biz işimize kaldığımız yerden devam edecektik. Sonrasında kendisini ziyaret ettiğimde “bu işe bir çözüm bulmak gerek, haklısın tamamen.” diyecekti. Ancak fiziksel imkansızlıklar ve binanın müsait olmaması nedeniyle kısa bir sürede değişen bişey olmayacaktı. Yeni yargıç odaları ve salonlar yapılmasına rağmen halen yeterli ve uygun koşullar sağlanabilmiş değil. Bugün o salonsuz oda ve daha birçoğu hâlen yargıçlar tarafından dönüşümlü olarak kullanılıyor.

 

Birçok davada karşılaşılan en büyük problem tebliğin kısa bir süre zarfında yapılamaması ve dosyalanan icranın da yerine getirilememesi ve geri dönmesidir. Yıllardır aşılamayan bu problem yine bu ülkenin koşullarından kaynaklanıyor. Ülkede doğru ve güvenilir bir nüfus kayıt sistemi olmadığı için, kişiler yer değiştirmesine rağmen bildirim yapılmadığından eski adresleri halen Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı seçim listelerinde duruyor. Halbuki kişinin adresini değiştirdiğinde bunu devlete bildirmesi ve bildirmemesi halinde de yasal sonuçlarına katlanması gerekir. Bu sorun Barolar Birliği’nin Mahkeme ile oluşturacağı bir sistem ile de sağlanabilir. Hukuk davalarında yaşanan sorunların başında hüküm alındıktan sonra, o hükümlü alacağı borçludan tahsil edememek geliyor. Hüküm sonrası icra sisteminde ciddi aksaklıklarla ve yine eğer taksit ve hapislik istidası dosyalamanız gerekiyorsa da yine tebliğ sorunu ile karşılaşıyorsunuz.

 

Son görev yerim olan Lefkoşa Ceza Mahkemesi’nin bütün KKTC’deki mahkemeler içerisinde özel bir konumu var. Tüm ülke medyasının attığınız her adımı takip ettiği, salonda söylediğiniz her kelimenin ertesi gün manşet olabileceği bir mahkemedir orası. O mahkeme bu ülkenin aynasıdır. Ağır Ceza Mahkemeleri’ne davalar yapılan tahkikat sonrası gittiği için ilk olarak bütün sanıklar bu mahkeme huzuruna gelir. Normal günlük dava akışınızın dışında her an bir gelişmenin olabileceği, bu yüzden de ne kadar program yaparsanız yapın o programın mutlaka bozulmaya mahkum olduğu bir yerdir ceza mahkemesi. Her an yeni bir suç işlenebilir, tutuklama veya arama gerekebilir, bundan dolayı tutukluluk veya teminat için bazen saatler süren duruşmalar yapmanız şart olur. Her günün çok yoğun geçtiği, ara vermekte zorlandığınız bir koşuşturmanın içinde sizi ayakta tutan yine bir şeyleri değiştirme, daha iyiye götürme, hukukun üstünlüğü için katkı koyma, kısacası adalet inancınızdır.

 

2018-2019 Adli yılının açılışı yapılıyor. Tüm hukukçular olarak biliyoruz ki konuşmacılar mikrofonda yine aynı şikayetleri aktaracak. Fiziksel sorunlar, bina ve personel sıkıntısı, avukat sayısındaki artış ve bu nedenle “pastanın” küçülmesinin zararları, tebliğ ve icranın özelleştirilmesi, hukukun üstünlüğü...

 

Devlet bütçesine yargının yaptığı devasa katkının bir kısmı dahi yargının “özerk” bütçesi olarak değerlendirilebilse birçok sıkıntı aşılabilir. Geçmişe nazaran son yıllarda özellikle alt yapı problemleri çözümlenmeye çalışılsa da kat edecek daha çok yol var. En fazla yolu da Yüksek Adliye Kurulu’nun kat etmesi gerek. Daha çağdaş ve adil bir yapıda kararlar verebilmesi için, yargıç atamaları, yükselmeleri ve nakillerinde daha şeffaf davranmalı, hukuk devletinin gereği olan denetlenebilirliği yerine getirmesi gerek. Bunun için de verdiği kararların gerekçeli olması şart.

 

Kendi adıma bütün hukukçuların yeni adli yılını kutlarım. Bu yıl umarım hukukçuların sessiz kaldığı karanlık ve yüz karası dönemleri yaşamayız. Bir hukuk devletinden söz edebilmek için hukukçulara ihtiyaç var. Ama susup kendi küçük kurulu düzenini savunanlara değil, cesaretle korkuların üzerine yürüyenlere, dik duranlara, daha fazla alın teri dökenlere ihtiyaç var. Kurulu düzenlerini kristalden kaleler şeklinde inşa edenlere ihtiyaç yok, sayın bürokratlara ya da bostan korkuluklarına da ihtiyaç yok. Kürsüde bir yargıç, salonda bir avukat ya da sivil toplumda bir aktivist olabilirsiniz. İnanmadığınız ve bundan sonra katkı koymanın kurulu düzeni daha fazla meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını gördüğünüz yerde görevinizi bırakmanız gerekir.

Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da, hedefin uluslararası hukuk içinde yer alacak federal Kıbrıs olduğunu unutmadan, sadece insan için mücadele etmek var, karanlıklara inat, aydınlığa doğru.

Bu yazı toplam 10250 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar