1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Voni ve Abohor’da araştırılması gereken olası gömü yerleri... (1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Voni ve Abohor’da araştırılması gereken olası gömü yerleri... (1)

A+A-

Bir okurum beni arıyor ve bana tam 12 yıl önce, 2008’de yazmış olduğum bir yazının küpürünü gönderiyor...

2 Ocak 2008’de kaleme aldığım bir yazı bu... Şöyle yazmışız bu sayfalarda, tam 12 sene önce:

“Voni Deresi’nde çok sayıda Kıbrıslırum ‘kayıp’ yatıyor...”

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Minareliköy’le (Neahorgo Kitrea) yazdıklarınızı okudum. 1974’te ben de gömü ekibinde idim. Minareliköy Rum mezarlığının dışında bir kuyu vardır. Kayıplar Komitesi bu kuyuyu açarsa, içinde bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın cesetlerini bulacak.

1974’te o bölgede öldürülmüş olan bazı Kıbrıslırum sivilleri gömmek için Voni (Gökhan) kilisesinin hemen arkasına büyük bir çukur kazmış ve onları gömmüştük. Kayıplar Komitesi bu bölgeye de bakarak bazı Kıbrıslırum “kayıp” insanları bulabilir.

Ercan Yonca kavaşığının oradan kuzeye doğru girdiğinizde 400 metre kadar içeride Voni deresi başlar. Buradan Beyköy’e doğru iki kilometre boyunca bu Voni deresi devam eder... Bu noktada çok yoğun çarpışmalar olmuştu. Eğer bu dere Ercan kavşağından Beyköy’e doğru kazılacak olursa, bir metre derinlikte kemiklerin çıkacağını tahmin ederim çünkü zaman zaman dolaşırken bu Voni deresinde ben de sürekli yağmurlardan ortaya çıkan kemiklerle karşılaşıyorum.”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – 2.1.2008)

Okurum, bu yazıda tarif edilen bölgeyi kabaca bulmuş olduğunu belirtiyor ve birlikte gidip bakabileceğimizi söylüyor.

Böylece geçtiğimiz günlerde bir sabah Ercan kavşağının kuzeyindeki Voni deresine bakmaya gidiyoruz...

Bölgeden bir okurumu arıyorum ve o da bana aslında bu bölgede iddia edildiği gibi çok yoğun çarpışmalar yaşanmadığını ancak savaşta öldürülen bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın dere yatağına gömülmüş olabileceğine işaret ediyor...

 

KARAVA’NIN KUYU BÖLGESİNDE İKİ “KAYIP” KIBRISLIRUM BULUNMUŞTU...

Nitekim geçtiğimiz yıllarda bu bölgede bir okurumuzla birlikte Kayıplar Komitesi’ne bir olası gömü yeri göstermiştik ve orada yapılan kazılarda iki “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlara ulaşmışlardı...

“Buraya Karava’nın kuyusu deniyordu” demişti okurum 25 Şubat 2014’te ve şöyle anlatmıştı bize ve Kayıplar Komitesi’ne o gün: “Benim gördüğüm iki ölü, kuyudan çok uzakta değildi, tarlanın tam ortasındaydılar. Sivildiler… Sanki kaçmaya çalışırken vurulmuş gibiydiler” diye anlatıyor. Okurumuzun o gün bize göstermiş olduğu yerin karşısındaki tarlada geçmişte kazı yapılmıştı ama okurumuzun gösterdiği yerde değildi bu kazı. Ona teşekkür edip onu köye geri götürmüştük... Daha sonra yürütülen kazılarda iki “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuştu orada...

Şu anda bulunduğumuz yer de, göstermiş olduğumuz bu yere yakın bir bölge... O nedenle o bölgeden yalnızca iki “kayıp” şahsın kalıntılarının çıkarılmış olmasıyla bağlantılı bir şey olabilir bu... 25 Şubat 2014’te Kayıplar Komitesi’ne gösterdiğimiz “Karava’nın Kuyu” denen bu bölgede, iki “kayıp Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuştu ondan sonra yürütülen kazılarda... Okurumuz bu iki Kıbrıslırum’u ölü vaziyette tarlada yatarken görmüştü – kaçarken vurulmuş olduklarını düşünüyordu... Ercan kavşağına yakın bir noktadaydı bu yer de...

 

ERCAN BÖLGESİYLE İLGİLİ SÖYLENTİLER...

Aslında Ercan bölgesiyle ilgili pek çok ısrarlı söylenti bulunuyor... Kavşağın hem kuzeyiyle ilgili bölgeye ilişkin söylentiler, senelerdir okurlarımız tarafından bize bildiriliyor, biz de bu bilgileri Kayıplar Komitesi’yle paylaşıyoruz yıllardır...

12 sene önceki yazımda okurumun tarif ettiği Ercan kavşağının kuzeyindeki Voni deresine varmak için dönüş yapıp eski yola çıkıyoruz ve uzun uzun giden dere yatağını buluyoruz...

Fotoğraf çektikten sonra buradan ayrılarak Abohor’da (Cihangir-Epikho) bir okurumu görmeye gidiyoruz...

Voni’ye (Gökhan) ilişkin yıllardır yazdıklarımızı da burada bir not olarak düşelim:

 

2006’DAN BAŞLAYARAK VONİ’YLE İLGİLİ OKUR İHBARLARI…

22 Kasım 2006’da bu sayfalarda okurlarımızdan bir ihbarı şöyle paylaşmıştık:

“Voni’de gömülü olanlar yalnızca kayıplar değil...”

Kıbrıslırum bir okurumuz ise, bir ihbarda bulunarak bize şu bilgiyi verdi:

“1974’te Voni (Gökhan) kampında ve civarında gömülü olanlar yalnızca “kayıplar” değildir. Voni kampında kendi eceliyle ölen yaşlı Kıbrıslırumlar da yine Voni’ye gömülmüştür. Kayıplar Komitesi, okulun arkasını kazarsa, kampta ölmüş olup buraya gömülenlerin naaşlarını bulacaktır. Hatırladığım kadarıyla bunlar 4-5 kişiydiler...”

 

VONİ’DE ZEYTİNLİĞİN ALTINDAKİ GRUP...

***  27 Temmuz 2008’de bir başka okurumuz da şu bilgileri paylaşmıştı ve bu sayfalarda yayımlamıştık:

“Voni’de zeytinliğin altında 8-10 kişilik bir grup gömülüdür...”

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Geçtiğimiz günlerde Kayıplar Komitesi, Voni (Gökhan) yakınında bir noktada bir kuyuda kazı yapmaktaydı. Bu kazı epeyi bir zaman sürdü. Daha sonra bu kuyudan tek bir kişinin çıkarıldığını duyduk.

Bu kazının yapıldığı noktanın 50 metre kuzeyinde bir zeytinlik vardır. Bu zeytinliğin altında 8-10 kişilik bir Kıbrıslırum grubu gömülüdür. Zeytinliğin doğu kısmı kazılırsa, bu grubun orada gömülü olduğu görülecektir.

Eskiden burası askeri bölge değildi...  Biz oraya hayvanlarımızı otlatmaya götürürdük. 10-15 sene kadar önce aniden asker burasının etrafını telle kestiydi ve artık bizim oraya girmemize müsade edilmedi.”

 

ÇOBAN KİPROS’UN GÖMÜ YERİ...

***  8 Şubat 2009’da ise bir başka okurumuz şu bilgileri paylaşmıştı:

“Voni’de Çoban Kipros’un gömüldüğü yer, okulun batısında, incir ağaçlarının altında idi...”

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Kitrea’yla (Değirmenlik) ilgili yazılarınızı okumaktayız. Kitrea’dan (Değirmenlik) tanıdığımız bir çoban vardı. Bu adam Çoban Kipros Kolyos idi. Kipros Kolyos, Kitrea’dan (Değirmenlik) tutuklanarak Gökhan (Voni) kampına götürülmüştü. Sonra bir akşam kiliseden alınarak öldürülmüştü.

Onun gömülmüş olduğu yeri biliyorum.

Bu yer okulun batısında incir ağaçlarının altında idi. Okulun batısından bir yol vardı, bu bir ova yolu idi. Oradaki son evin yanına gömülmüştü. Çoban Kipros, tek başına değil, 6-7 kişilik bir grupla gömülmüştü. Çoban Kipros 50 yaşlarında idi ve sivil idi.

Çoban Kipros’u öldüren kişi de bir ............ idi. Çoban Kipros’un eşi Sotira çok iyi bir kadındı. O da kocasından birkaç yaş küçük bir insandı. Çok iyi Türkçe konuşurdu. Bu kadın Voni (Gökhan) kampında kaldığı süre içerisinde, kamptaki esirler için yemek pişirmekte idi. Hatırladığım kadarıyla kampta Çoban Kipros’un kızları da vardı. Bunlardan bir tanesi kuaför idi, galiba bir tanesi liseye giderdi, bir kızı da galiba ya bankada, ya da birceez devlet dairesinde işlerdi.

Bu altı-yedi kişilik grup için Kayıplar Komitesi kazı yaparsa, Çoban Kipros’un da söylediğim yerde gömülü olduğu anlaşılacak...”

Konuyla ilgili olarak yaptığımız araştırmada, Çoban Kipros’un beş kızı olduğunu, bir de küçük oğlu olduğunu ve bunların Ekim 1974’e kadar Voni (Gökhan) kampında kaldığını öğrendik...”

sevgll.jpg


“Kafa Mahallesi’nde...”

Artun Gökşan LURUCİNALI

Lurucina’nın birçok mahallesinde çete savaşları devam ederken, biz çete savaşlarından uzak, nenem Razge Hasan Efendi’nin mahallesi Kafa Mahallesi’ne gider, bütün günümüzü orada geçirirdik.

Neneminan dedem 1961-70 yılları arasında Londra’ya gittikleri için, bir süre onların evinde kalmıştık. O nedenle Kafa mahallesindeki çocuklarla iyi arkadaşlıklarımız vardı. Bizi de onlardan biri olarak benimsemişlerdi.

Kafa mahallesinde, öyle mahalleler-arası savaş geleneği yoğdu. Kafa mahallesi daha barışcıl, daha uysal çocukların toplandığı bir mahalleydi. Musgo mahallesiynan bireccik rekabet varıdı amma, o da Tozzi’nin harmanında oynadığımız futbol maçlarıynan yapılırdı. Bazan biz, bazan onnar döver, arada sırada bağırma-çağırma olurdu amma gavga falan olmazdı.

Kafa mahallesinde kimler varıdı o zaman? Büyüklerden, yani abilerimizden başlarsak, Feridun Tozzi, Yusuf Tozzi, Yusuf İmam, Arif Ömer Gaşano, Veli ve Kemal gardaşlar (Kemaliye abanın oğluları) ve Hüseyin Gitsi. Bu abileri çok az hatırlarım Kafa mahallesinde, çünkü ben gendimi bilmeye başladığımda onlar büyüyüp mahalleden ayrılacaklarıdı. Veli’ynan Kemal Avustralya’ya gaçacak, Arif Amerika’ya, Feridun da Londra’ya gaçacaydı. Fezil ‘Daudi’ da çocuk yaşda Londra’nın yolunu dutacaydı.

Rahmetli Hüseyin Gitsi’nin bize nasıl ok atılacağını ve nişan alıp göbeği nasıl vuracağımızı öğreddiğini çok iyi hatırlarım. O da ansızdan Londra’ya gaçacak ve onu bir daha görmek nasip olmayacaydı. Sanırım 90’lı yılların başında rahmetli oldu Hüseyin Gitsi.

Benim yaşıtlara gelince. Yani benden birkaç yaş büyük, birkaç yaş güçük olannarı da gatacak olursak, bizim gommada Arif Ömer Gaşano’nun gardaşları Hasan ‘Dido’ ve Seha ‘Cihannaoya’; Musdafa ‘Mısdık’ (Nureddin), İhsan ‘Tozzi’, Yusuf ‘Yufo’ (Ağdıran), İbrahım ‘Appiim’ (Nureddin), Arif ‘Yabanak’ (Kafa), Güven ‘Kelle’ (Nureddin) ve tabii gardaşım Birtan ‘Bitta’ (Zeki) varıdı. Gördüğünüz gibi herkesin bir lakabı varıdı. Bana da Artun ‘Tuna’ dellerdi.

Kafa mahallesinde bir da Seydali’nin oğlu Mehmet, Veli Mandayi’nin oğlu Osman ve Besleme’nin oğluları İbrahım’ınan Cengiz da varıdı, amma onnar pek dışarı çıkmazlardı. Seydalilerinan Mandayiler çoban olduğu için, onnarın hayatı hep mandralarda, ovalarda geçerdi. Beslemeler ise, anneleri Hatice aba izin vermediği için sokağa çıkamazlardı.

Bir da Arifo’nun oğluları varıdı mahallede. Londra’da yaşama veda eden ve Lurucina’ya gömülen İbrahım Arifo arada sırada aramıza garışır, biziminan oynardı, amma çok fasariya çocuğdu. Obir Arifocuklar güçüğdüler.

Bir da Kafa mahallesinden tepelere doğru çıkan yolun en son evinde galan Veleddin Mehemmetta’nın oğlu Mehmet ve gardaşları da varıdı Kafa mahallesinde. Onlar Londra’dan gelip köye yerleşdileridi. Anneleri İngilizidi ve köyde Türkçe gonuşmayı da öğrendiydi. Mehmet da arada sırada aramıza garışırdı. Obir gardaşları bizden ufağdı.

Neler yapardık Kafa mahallesinde? Tozzi’nin harmanında sabahdan akşama gadar top oynadığımız günler çoğdu. Tozzi’nin o harmanda bir esgi badozzası varıdı. Badozza, esgiden başakların ezilip arpaların ayrılmasında gullanılan makenaydı. Bu makena zanedersam dragdorunan döndürülür, başaklar yokardan yedirilir, bir tarafdan arpa, obir tarafdan da saman çıkarılırdı. Biz bu badozzanın içine sokulur, onun içinde oynardık.

Mahallede oynadığımız en meşhur oyunlardan biri da ‘dokuz keremit’ oyunuydu. Dokuz dane pilaka daş ya da keremit parçasını üsdüsde gugo yapar, iki guruba ayrılırdık. Tenis topunu hem gugoyu yıkmak için, hem da gugoyu tekrardan dizmeye çalışan garşı gurubun adamlarını ‘bibiris’ edmek için gullanırdık. En zevkli oyunnarımızdan biriydi dokuz keremit.

Pirilli oyunnarımız da meşhurudu. Daudi’nin bucağında oynadığımız pirilli oyunnarı saatlarınan devam ederdi. Oynadığımız pirilli oyunnarı arasında ‘bas’, ‘gofdi’, ‘göz’, ‘gazzık’ aklımda galannar. Pirilliler arasından seşdiğimiz ve ‘zar’ olarak gullandığımız böyük pirillilere ‘gamba’, üsdünde beyaz bulut gibi desen olanlara ‘sütlükko’ derdik. Pirilliler için bazan ‘çiti’ kelimesini da gullanırdık. Pirilli oynarkan bazan, guvatımızın yetmediği bizden böyük çocukların pirillilerimizi ‘suruppis’ edmesine, yani yerden süpürüp alıp gaşmasına çok bozulurduk.

Zerdali mevsiminde ‘çekirdek’ oyunu da çok meşhurudu. Duvarın dibine bir çukur açar, belli bir uzaklıkdan çukura çekirdek atardık. Çukurun içine düşürdüğümüz çekirdek sayısı çift olursa, çukurun başında ‘gaşa’ görevini yapandan aynı sayıda çekirdek alır, tek olursa iki gatı çekirdek verirdik.

Kafa mahallesinde, özellikle yaz aylarında oynadığımız en zevkli oyunnarımızdan biri da ‘köşe’ oyunuydu. Aslında oynadığımız bu oyun bir çeşit saklambaş oyunuydu, ama gece garannıkda oynadığımız ve Kafa mahallesinden taa Mandayilere ve yiroyu atıp Seydalilerin bulunduğu tarafa gadar bütün edraf bölgeyi gullandığımız için adına ‘köşe’ dediydik. Bu oyunda da iki guruba ayrılır, sonra da saklanır, biribirimizi bulmaya çalışırdık. Bu oyunumuz çoğu zaman gece yarılarına gadar devam eder, analarımız bizi çağırmaya başlayınca oyun biterdi.

Tozzi’nin evinin garşısındaki odun yığınında tahdaravalli gurup ‘şangala-mingala’ yapdığımızı, gene Tozzi’nin meydannığındaki çeşmenin edrafında toplanıp hikayeler annadığımızı, zeytin ya da harnıp ağaşlarının üsdüne çıkıp ağaç oyunu oynadığımızı, velesbit tekerleklerinden cilindra yapıp cillediğimizi, bazan da ovalara gidip padem, zerdali ya da incir hırsızlığı yapdığımızı da hatırlarım.

Ma ne günneridi o günner ha!..

(ZİZZİRO MİZAH GAZEDDASI – Artun Gökşan LURUCİNALI – 28.12.2020)

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1437 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar