1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. Tehlikenin Kıyısında
Tacan Reynar

Tacan Reynar

Tehlikenin Kıyısında

A+A-

Mahkeme ortamına alışkın olan hukukçular için ceza kararlarının ardından aile yakınlarının yükselen bağırışları, çığlıkları zaman zaman da savrulan küfürler olağandır.
Cezayı verecek olan veya veren yargıçların, sanığın aleyhine delil ve şahadetleri mahkemeye getiren savcıların mahkeme koridorlarında herkesin içinde yürüyüp kendi çalışma odalarına gitmesi de olağan karşılanır.
Her Ağır Ceza Mahkemesi bir mahkumiyet okuduğunda yükselen bağrışmalarda o küfürler zaman zaman yargıçlara yönelebildiği gibi savcılara da yönelir. 
Aslında dünyanın her yerinde mahkemeler güvenlik açısından en tehlikeli yerlerden biridir. Her karakterde insanı kolaylıkla bir arada, yan yana otururken görebilirsiniz.
Bizim mahkemelerimizin birçok sorunu var elbette ancak en ciddi sorun birkaç mahkeme dışında genelde gözle görülür şekilde güvenlik açığının olmasıdır. 
Polisi istediğiniz kadar binayı korumak veya herhangi bir saldırıyı önlemek için orada bulundurun, bir saat sonra o polisler gider, mahkemede görev yapan yargıç ve savcılar yine korumasız kalır.
Üstelik şimdi yakın bir zamanda örneğini gördüğümüz gibi mahkeme kararlarının adil olup olmadığı artık etnik kimlik üzerinden tartıştırılmaya çalıştırılıyor ve buna göre ayrıştırılıyor. Ulugün cinayetinde mahkumiyet kararı sonrasında mahkum yakınlarının söyledikleri sözler üzerine biraz düşünmemiz gerek. Çünkü tepkinin sebebini anlamazsak yarın o anlam veremediğimiz tepkinin sonuçlarına katlanırız.
Mahkemelerin verdiği birçok karar daha önce de eleştirildi ve eleştirilmelidir de. Demokrasinin gereği sorgulamaktır aynı zamanda. 
Ancak bu durum farklı, süreci dikkatle takip edersek buraya nasıl geldiğimizi daha iyi anlayacağız.
Yıllar içerisinde verilen bazı kararlar çeşitli sebeplerle eleştirilere maruz kaldı. Mahkemenin doğru inceleme yapmış olmaması, değerlendirmesi gereken hususları göz ardı etmesi, yanlış usul uygulaması vb.
Fakat son bir kaç yıldır ilk defa mahkeme kararlarının etnik milliyetçilik temelinde değerlendirilerek, verilen kararlarda insanların Kıbrıslı veya Türkiyeli olmasının mahkumiyette veya cezada ayrıma yol açtığı ve buna bakılarak ceza verildiği ifade edilmeye başlandı. Bir cinayet davasının sonucunda ortaya çıkan aile yakınlarının tepkisinin doğrudan mahkemeyi ayrımcılık yaptığı iddiasıyla suçlaması çok sık gördüğümüz bir olay değil. Elbette kapalı kapılar arkasında insanların içinde oluşan bir tepki varsa ve daha önce de bu rahatsızlık varsa bilemiyoruz. Şu anda bizi ilgilendiren bu söylemin artık kamuya taşınması.
Bu noktaya nasıl mı geldik? Hep beraber bir analiz yapalım.
En başta bu yapıyı yönetenler doğru bir nüfus veya göç politikası uygulamadılar, vatandaşlıklar seçim zamanlarında oy karşılığında zaman zaman da rüşvetle satıldı. Böylece ülkeye giren nüfus kontrol edilemez hale geldi, sosyal politikalar çöktü, göçmen insanların arasında da vatandaşlık verme işlemlerinde veya devlet dairelerinde muamelelerde ayrımcılık yapıldı, bu insanların adalete olan inancı ciddi şekilde etkilendi.
İkincisi devletliler, bizim kurulu düzenin bekçileri dediklerimiz şiddete göz yumdular, hatta desteklediler: Etkin şekilde şiddet eylemlerinin içinde bulunarak veya dolaylı yoldan destek vererek, susarak, görmemezlikten gelerek.
Yanı başımızda Türkiye’de yaşanan şiddet olayları artık burada da yaşanmaya başladı. Nedeni bu iki sebeptir: Ülkede oturma izni ile oturan veya vatandaşlık alan bazı kişilerin sosyal politikaların yokluğundan dolayı bu ülkede karıştığı suç faaliyetleri, ikincisi de şiddet olaylarını körükleyen siyasiler.
Çok uzak değil, şiddet olaylarını destekleyen siyasiler, belediye başkanları, yargıçları televizyon veya sosyal medyadan hedef gösteren yazarlar, milletvekilleri vardı.
Hepsi içinde yaşadığımız şiddet sarmalının sebepleri, hepsi zincirin halkalarıdır.
Ben kuzeyin gördüğü en sistematik, planlı ve siyasi şiddet olayında sadece görevimi yaptığım için ayrımcılıkla suçlanmış, doğrudan ne kadar terör örgütü varsa onların üyesi olmakla itham edilmiş, -ki bunu yapan bazı seçilmişler de vardı - ve hedef gösterilmiştim. Bunu niçin hatırlatıyorum?
Çünkü dün şiddeti bifiil veya susarak besleyenler bugün mahkemede görev yapan yargıç ve savcılara daha yüksek sesle küfrediyorlar da ondan. 
Ciddi önlemler alınmazsa şiddet olaylarının önüne geçilemeyecek.
Sonunda çok üzülebiliriz.
Sadece nedenleri ve sonuçları doğru okumak gerek.
 

Bu yazı toplam 2654 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar