1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Seneye de denize gidelim mi?
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Seneye de denize gidelim mi?

A+A-

Kudret Özersay ha şimdi, ha başka zaman diye diye geciktirdiği partisini kurdu, en nihayet…

Şimdi herkes meydana çıkmış oldu, ne güzel.
Zira bundan öncekiler hep kaçak güreşti, kimse kusura bakmasın.
Kurduğu 'hareket'  ve sosyal medya oyunları ile buraya kadar geldi süreç.
Bundan sonrası aktif siyasettir artık ve mevcut sorunlara somut öneri dönemi…
Bir de şeffaflık!..
Dün açıklanan “vizyon” başlıklı yazılı metni yayınlayıp, irdeleyip “aman ne güzel, aman ne güzel” diye sevinç krizleri geçiren gazeteciler olduğunu görmek çok keyifliydi açıkçası…
Yazılı metinler üzerinden 'lay lay lom' hallerinin ne kadar prim yapacağına elbette bu toplum karar verecek.
Metinler dışında 'hayatın gerçekleri' peşimizi hiç bırakmayacak hiç kuşkusuz.
Birincisi geçmişimiz-söylediklerimiz…
İkincisi yapılanlar…
Ve üçüncüsü, perde gerisinde yaşananlar-esas gerçekler…
                                                                    ***
Mesela önceleri memleketi “toparlama” adına yola çıktığını iddia eden Kudret Özersay kurduğu Toparlanıyoruz Hareketi'ni siyasete kişisel bir basamak olarak kullandı, bu çok açık artık…
Bunu hepimiz anladık umarım.
O dönemde ısrarla bir siyasi partiye dönüşmeyeceğini iddia etse de bu hareket bir siyasi partinin ilk adımıydı…
Ancak nedense Özersay inatla siyasi partiye dönüşmeyeceklerini tekrarladı durdu geçmiş serüvende…
Hatta 6 Haziran 2012'de “Hiçbir siyasi partinin arka bahçesi değiliz” dedi.
Bu açıklamaların aksine hareketin siyasi bir partiye dönüşeceği o kadar belliydi ki…
Mesela ara seçimde, 7 Nisan 2013'te Lefkoşa'daki CTP zaferini bile 'kendi başarısı olarak' okuyan bir dernek halini almıştı.
Maksat aslında belliydi.
Mevcut siyasi partileri kötü-kaka göstermek ve tümünü yok saymak…
8 Nisan 2013'te, seçimin hemen arkasından yaptığı açıklamada “Toparlanıyoruz Hareketi rozet takmadan yeni belediye başkanı da dahil siyasileri ve ülke yöneticilerini denetlemeye devam edecek”  diyebiliyordu.
Rozet takmadan!..
Satır aralarındaki 'rozet' karşıtlığı, mevcut siyasi partilerin “kötülüğünü” göstermekle kalmıyor, “Biz siyasi parti değiliz, sivil bir inisiyatifiz, parti olmayacağız” mesajını veriyordu.
Ancak ara ara ortaya atılan sözler, aslında Özersay'ın amacının bir siyasi parti kurmak olduğunu ele veriyordu.
Örneğin bir röportajında “hareketin siyasi partiye dönüşmesini, toplumsal destek ve mevcut siyasi aktörlerin kendilerine çeki düzen verip vermeyeceğinin belirleyeceğini” söylüyordu.
28 Temmuz 2013 genel seçiminde ise çok konuşulan bir çağrı ile gündeme geliyordu: Karma oy…
Sandığın boykot edilmeyeceğini anlayan Özersay bu kez 'karma oy' bulanıklığı ile partilerin iç çekişmelerine çomak sokma daveti yapıyor, ortaya çıkacak karışıklıktan da yararlanma yoluna gidiyordu.
Mühür, rozet ve parti düşmanı yaklaşımla toplumu partilerden soğutma fikrini yaymaya çalışan bu duruş aslında samimiyetten uzak bir siyasetti…
Oysa Mayıs 2013'te, seçimden bir ay önce halka “sandığa değil denize gidin” diye çağrıda bulunan da kendisiydi…
Sonuç olarak amaç belliydi, mevcut siyasi partileri yıpratmak, yaratılacak bulanık ortamdan faydalanıp yeni bir parti yaratmak.
Ancak.  28 Temmuz'da halk denize değil de sandığa gidip CTP'yi % 40'ın üzerinde bir oyla büyük ortak olarak iktidara getirdiğinde Özersay'ın yeni parti hayali de gecikiyordu.
                                                                    ***
Peki 28 Temmuz'un tek sonucu bu muydu?
Elbette hayır.
28 Temmuz, çok ağır geçen tek başına UBP iktidarı döneminin sonu, yeni bir döneme başlama şansıydı.
Ve evet, karma oy da fazlaydı…
Sandık boykotu da vardı, bir kısım…
Ama Özersay için bu mutlak son bu değildi.
Amaç çok başkaydı.
Siyasi parti olmak…
Peki seçimden önce ne diyordu Özersay topluma?
Nasıl bir 'denetim' ve yenilik öneriyordu?
Yakıp yıkıp yeniden inşa edilmesi gereken bu rejime makyajlama önerileri satır aralarında beliriyordu.
28 Temmuz 2013 Genel Seçimi'nde önce halka çağrı yapan Özersay oy verirken ilk olarak “meclis kürsüsüne en fazla çıkana bakın” diyordu örneğin!..
Ya da meclise ne kadar gittiğine göre oy verin…
Başka?
Kaç dönem vekillik yaptığına bakın…
Allah aşkına bu çarpık, bu kokuşmuş düzenin tek derdi siyasilerin meclise katılma oranı mı?
Ya da kaç kez seçim kazandığı mı?
Mesela bir çıkmaz haline dönen 'bütçe' sorunu hakkında neden bir önerisi yoktu Özersay'ın?
Ya da Kıbrıs'ın kuzeyindeki 'Türkiyelileştirme' siyasetlerine karşı bir tezi?
'Ekonomik Paket' sarmalında ezilen siyasetin hiç mi yorumlaması yoktu o dönem için?
Susmak, süslü laflarla mevcut siyasi partileri yaralamak varken ne gerek vardı ki bu çetrefilli meselelere gitmeye?
Değil mi ama?
Öyle de yaptı…
Hiçbir ağır meseleye derinlemesine girmeden, 'temiz temiz' diye diye konuların etrafından dolaşarak bu güne kadar geldi…
En azından şimdi somut konuşur diye umutla bekledim açıkçası, olmadı.
Yine yuvarlak, yine süslü, yine suya sabuna dokunmayan konuşmalar yapmayı tercih etti partisini kurarken…
Araya birkaç ilginç lezzet atmayı unutmadı.
Elbette kişisel karizması sorunların çözümsüzlüğünden bunalan kimi vatandaşları etkileyecektir, etkilemiştir.
Ve elbette tercih eden gidip oy da verecektir.
Ancak başından beri kurguladığı siyasi partinin artık memleketin ciddi konularıyla ilgili somut önerilerini masaya koyması gerekecek.
Ve kendisinin ve henüz net olmayan siyasetinin de sorgulandığı bir döneme girdiğimizi kabul edecek.
Şimdi kaçak güreş zamanı bitti, herkes meydana çıkmışsa eğer, eteğimizdeki taşlar dökülecek artık…
Dökülecek ki, umut kimde görebilelim.

 

'DİK DURUŞTAN BİZE NE'

Bir sendikacı arkadaşı dinledim dün radyoda…
Diyor ki “Bizde genel çoğunluk hükümetin ne yaptığına, nasıl bir siyaset izlediğine bakmaz. Maaşı ödenecek mi ona bakar… Mesela Türkiye 13. maaşlar konusunda CTP Türkiye'ye karşı dik duruş sergiliyor ama kamu çalışanları için bu önemli değil, önemli olan 13. maaşlarımızdır”
Yorum sizin…

'ODUN' SORUNUNA POLİS BAKACAK MI?


Orman Dairesi Müdürü'nün söylediklerine bakarsak tüm oduncular kaçak!..
Tek yetkili daire diyor müdür.
Peki gazete ilanı ile odun satanlara karşı bir soruşturma açacak mı polis?
Yok mu bunun araştırması, soruşturması?
Sözde mi kalacak yani bu konu da?

 

Bu yazı toplam 2655 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar