1. YAZARLAR

  2. Birol Karaman

  3. Seçimin sonucu: Sağ siyaset iflas etti!
Birol Karaman

Birol Karaman

Seçimin sonucu: Sağ siyaset iflas etti!

A+A-

Olağanüstü koşullarda gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri artık geride kaldı. Seçimin tamamlanmasıyla birlikte Kıbrıslı Türkler açısından yalnızca yeni bir cumhurbaşkanının göreve başlaması ve bu cumhurbaşkanının Sn. Ersin Tatar olması sebebiyle değil, tüm sonuçlarıyla birlikte yeni gelişmelere ve yeni yapılanmalara kapı aralayan bir sürece doğru yelken açılmış oldu.

Geldiğimiz aşamada Kıbrıs Türk halkının barışa ve federasyon temelinde bir çözüme olan ihtiyacı bir kez daha görünür bir biçimde ortaya çıktı. Bu ihtiyacın aciliyeti ise barışa ve federasyona inananların yıllardır ortaya koyduğu gibi yalnız ekonomik ve sosyal anlamda sürdürülemez bir yapıyla karşı karşıya olmamızdan kaynaklanmıyor. Artık sağ siyasetin de bu ortam içerisinde özgün bir biçimde kendini ortaya koyamıyor oluşundan da kaynaklanıyor.

2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında takip edebildiğim kadarıyla siyasal tartışmalar ağırlıkla solda duran, çözüm isteyen ve bu çözümün federasyon temelinde olması gerektiğini savunanların izlemesi gereken yol üzerinden tartışıldı. Hâlbuki 2020 Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, sağ siyasetin üzerinden deyim yerindeyse “silindirle geçti”.

O denli ki; sağ siyasetin bu seçim sürecinde belki de ilk kez bu denli dilsizleştiğini gördük. Kıbrıslı Türklerin bu ada yarısında ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan tutunabilmesi adına yeni hiçbir önermesi olmayan sağın, UBP dışındaki tüm örgütlenmeleri bu süreçte alt üst oldu. Öncelikle bunu görmemiz gerekiyor.

2015 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte siyasetten bir parça ümidini kesen, mevcut siyasi aktörlere biraz öfkeli olan ve yeni bir umut ışığı arayan merkez ve sağ seçmeni “temiz siyaset, iyi yönetim” gibi parlak görünümlü ambalajlarla cezbetmeyi başaran Halkın Partisi, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte neredeyse partiyi kapatacak noktaya geldi.

Partinin doğal lideri Özersay’ın “siyasi hayatımı gözden geçirmem gereken bir sonuç” olarak tanımladığı seçimden sonra partinin gideceği konağı görmeyen yok! HP’nin düştüğü yerden ayağa kalkması oldukça zor görünüyor.  

Aynı şekilde seçim sonrasında Serdar Denktaş’ın ağır suçlamalarda bulunarak yollarını ayırdığı Demokrat Parti’nin de bu koşullar altında yaşamını öyle kolay kolay sürdüremeyeceği çok açık. Her türlü eleştiriye rağmen Denktaş’ın bu hareketin çimentosu olduğu ve sarsıntılı geçen siyasi hayatı içerisinde DP’yi bir şekilde baraj üzerinde tutmayı başardığı herkesin malumu! Şimdi Denktaş’sız bir DP’nin Kıbrıs Türk halkı içerisinde bir etkinlik göstermesinin ne kadar mümkün olacağını hep birlikte göreceğiz.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden iki ay önce gerçekleştirdiği olağanüstü kurultayda “yedi bin beş yüz üye hedefine ulaştık, şimdi hedefimiz on bin üye” diye gücünü ortaya koymaya çalışan Erhan Arıklı’nın YDP’si ise bana göre seçimi en dramatik noktada tamamlayan parti oldu.

Yedi bin beş yüz üyeye ulaştığı söylenen YDP, seçimi yalnızca beş bin dokuz yüz oy alarak tamamladı. Yani üye yaptığı insanların bir kişilik bir etki alanının bile olmadığını var saysak dahi, kendi üyelerinin oyunu bile alamayan bir partiyle ve genel başkanla karşı karşıyayız. Oldukça hazin bir tablo gibi duruyor.

Sonuç itibariyle bu koşullar sağ yelpazede UBP’nin baskın bir ağırlığına sebep olacakmış gibi görünse de kazın ayağı pek öyle değil. Çünkü siyaset denen şey tek başına kitleleri örgütlemek, onları bir parti veya bir aday etrafında kenetlemekten ibaret sayılamaz. Toparladığınız kitleye bu coğrafyada nasıl bir yaşam vaat ettiğinizle ve toplumsal anlamda ortaya konan hedeflere ne ölçüde ulaşabildiğinizle de ilgilidir. 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sağ siyaseti en fazla güdükleştirdiği yer de sanırım burasıdır.

Türkiye’deki iktidar odağının tüm söylediklerine “tam bir uyum” gösteren ve onun yapmak istediği her şeye sorgusuz sualsiz kapı açan bir sağ, artık yalnızca bu topraklara dair öngörüsünü değil, aynı zamanda tüm direnme potansiyelini de kaybetmiştir. Önümüzdeki süreçte bahse konu iktidar odağının her talebi koşulsuz olarak yerine getirilmedikçe bu ilişkinin “iyi bir biçimde sürdürülmesi” mümkün değildir. Bu yönüyle Kıbrıs Türk sağının topluma vereceği hiçbir şeyi kalmamıştır.

Gelinen aşamanın sol için umutsuz değil bilakis yeni potansiyeller taşıyan bir aşama olduğunu düşünüyorum. Kıbrıslı Türklerin geleceğini barışta, federasyonda ve kendi ayakları üzerinde duran bir yapıda görenler için bu önemli potansiyelin harekete geçirilip geçirilemeyeceği kurulacak olan dille yakından ilişkili olacaktır. “Solda birlik”ten daha acil olan ihtiyacın bu olduğu kanısındayım.

Bu yazı toplam 1975 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar