Rehine siyaseti
Hatırlamak, suça dönüştü.
Kendi çocukluğunun bahçesine adım atmak, bir mahkûmiyet şimdi.
***
Limasol’a her gidişimizde, annem evine uğramak ister.
Gideriz.
Çoğu zaman girer de…
Evde oturan eski bir zanlı…
Güneye sığınmış bir Kıbrıslı Türk gurbetçi.
Yoksul.
Yalnız.
Garip.
“Gel teyze,” der, “kendi evinden mi kovacağım seni?”
***
Diplomasiden nasibini almamış, diyalogdan yoksun bir zihin, kaba kuvvete sığınır.
Ne geleceğe dair bir öngörüleri var…
Ne de çözüm için bir niyetleri.
Bölünme ne kadar derinleşirse, o kadar keyifleniyorlar.
İlhak istiyorlar aslında…
Ama yürekleri yetmiyor bunu söylemeye.
***
İlkel zamanların “dişini göster” anlayışı yerine, uzlaşı yeteneğini kullanıyor modern insanlar…
Kimilerinin bildiği tek yöntem gerilim yaratmak…
Korkuyla yönetmek...
Hınç çoğaltmak…
Ama kapılar kapandığında, kim kaybeder?
Dünya sana kapanır...
Ona değil!
Ve sen, bir rehineye dönüşürsün o kapının ardında.
Böyle giderse…
Hiç kimse özgürce gezemeyecek bu adada.
Çünkü sorunu çözmek yerine onu büyütmeyi tercih edenlerin elindeyiz.
Ne iradeleri var çözmek için…
Ne bilgileri…
Ne de cesaretleri…
Kısasa kısas…
Göze göz, dişe diş…
Böylesi “cezalandırıcı adalet” hep yalnızlaştırdı bizi.
Bu yurdu hep kanattı.
Bakın tarihe…
Kıyamet hep böyle koptu.
***
Kendi konumlarını korumak, statükoyu kollamak…
Bölünmeyi kalıcı kılmak için el sıkışmış iki hileli yüz…
Onca yüzsüzlüğün mimarı!
Bugün statükoyu kollayanlar, aslında çözümsüzlüğün iki yanında da aynı oyunun figüranlarıdır.
Birbirini tehdit ediyor gibi görünseler de, aslında birbirlerini besliyorlar.
Aynı bataklıktan geçiniyorlar.
Aynı suskunluktan semiriyorlar.
Sidik yarıştırıyorlar!
Hem de aynı deliğe işeyerek.
Geriye iğrenç bir koku kalıyor.
Ama umursamıyorlar…
Çünkü yanlarındaki mutlu azınlık için, koskoca bir ülkeyi yakıyorlar.
***
Ada’daki ilişkileri bir “intikam döngüsü”ne dönüştürmek, yıkıma yol açar.
Göze göz, hepsinden önce Kıbrıslı Türkleri kör eder.
Tutsak oluruz kendi yarattığımız sınırın içinde…
Hep bir tutuklanma korkusu…
Kimi zaman Derinya’da…
Kimi zaman Ledra…
Belki bir Avrupa şehrinde…
Ya da Ankara’da, İstanbul’da…
Bu gerilim bu kadarla da kalmaz.
Ne kadar kazanımımız varsa…
En önemlisi Avrupalı kimliğimiz…
Hepsi tehlikeye girer.
Bu kafayla…
Bu kafatasçı yapıyla…







