1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Leymosun’un Ayandon Meyhaneleri
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Leymosun’un Ayandon Meyhaneleri

A+A-

Günümüzde “meyhane geleneğinin” çok yayıldığı bir gerçek. Bazı Lefkoşa’nın bazı sokaklarında neredeyse 2-3 meyhane yer almakta, müdavimlerini, yeme içmeye meraklı olanları beklemektedir. Bu meyhaneler neden bu kadar arttı sorusunun yanıtını elbette sosyologlar, toplum bilimciler daha iyi analiz edebilirler. Memleketin siyasi umutsuz durumu mu, ekonomik sıkıntılar, bunalımlı bir toplum hali, geleceği olamamak gibi başlıklarla bu durumu yorumlamak da mümkün.

Neyse konunun özüne inersek; bir Leymosunlu olarak, “meyhane kültürümüzle” ilgili, saygı ve rahmetle andığım Bener Hakkı Hakeri’nin bir öyküsünden alıntı yapmak istedim bugünkü yazımızda. Bu öykü de; araştırıp derleyip yayına hazırladığım “Bemer Hakkı Hakeri’nin Leymosunu” isimli kitabımızda yer almıştı. Mart 2019’da yayınlanan kitabın sponsörlüğünü Limasol Bankası, yayıncılığını ise Leymosun Kültür Vakfı üstlenmişti. Hakeri’nin bu öyküsünden alıntı yaparak meyhanelerimizin yolculuğuna başlayalım dilerseniz...

 “...Leymosun’da Ayandon Mahallesi meyhaneleriyle ünlüydü. Tamani’nin, Tatari’nin ve Salih’in... meyhaneleri kendilerine göre özellikleri olan meyhanelerdi. Doğruya dosdoğru Tamani’ninki bir dükkandı ve bu dükkanın girişinde olsa olsa üç dört kişi ayakta hima denilen açık içkiyi; fındık, fıstık, leblebi, portakal, yusufu gibi mezelerle içebilmekteydi. Bu, Leymosun Türk kesiminde, ucuzluğundan ötürü, kafayı bulmak isteyenlerin ziyaret ettiği tek koltuk meyhanesiydi. Buna karşın...Hüseyin Efendi’nin bu meyhanesinin müşterileri her zaman aynı kişilerden oluşmaktaydı. Bunlardan birisini arayanlar diğer meyhanelerde bulmamışsa Tamani’nin koltuk meyhanesine bakmağı unutmuş demektir...

Tatari’nin meyhanesi, koltuk meyhanelerinden değildi. Kış günlerinde küçük bir oda; yazdaysa yolun öteki tarafında, yol hizasından az yüksekçe terasımsı bir alan, meyhaneydi. Girişi yoldandı. Kebabıyla, mezesiyle aranılır yerlerdendi. Üstelik fiyatı o zamanlardaki günlük, haftalık ya da aylık gelire göre çok uygundu. Buranın müdavimleri daha fazla Leymosun’un Türk kesimindeki kebaplarıyla ünlü içkili lokantalarına gitmeyenlerdi. Sakın ha, Tatari’nin kebaplarının tatlarından kuşku duymayınız. Temiz ve tatlı, kafa dinlendiriciydi; müdavimlerinin efendice içtiği, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği; bir masada konuşulanların konuşmalarından en yakın masadakilerin bile şikayet etmediği öylesine sessiz, öylesine kafa dinlendiriciydi.”

Bener hocamızın buradaki yazısına kısa bir ekleme yapmak istiyorum. Tatari amcayı ben de hatırlıyordum. Bazen babam oraya giderdi ve Hakeri’nin dediği gibi yüksekce bir yerdeydi. Meyhanenin ismini ise “AGORA” diye hatırlıyorum. Bu vesileyle bunu not düşmek istedim. Yazının devamında okuyacağınız meyhaneci Salih ise benim büyük dayımdı. Anneannemin kardeşi olan Salih dayım, mutsuz bir nişanlılık döneminden sonra ayrılmış hayata küsmüş kendini hem içkiye hem de meyhaneciliğe vermişti. Kazancını ise meyhane ve balıkçılıktan karşılıyordu. Bener hocamız az sonraki anlatımında dayımın meyhanesinin ismini belirtmemişti. Meyhanenin ismi “A LA KEYFAK”tı. Dayım meyhanesini istediği zaman açmanın keyfindeydi sanırım (gülüyorum). 1974 sonrası Girne’ye gelmiş ve burada kısa süre sonra hayata veda etmişti. Bu vesileyle onu anmak ve rahmet dilemek istedim... 

“...İçki içmekten zevk duyduğumuz üçüncü yer Salih’in Meyhanesi’ydi. Salih Bey, bekardı ve Leymosun’un sayılı içkicileri arasındaydı. Burada iyi balıkçı olduğunu da demeliyim. Ayandon Mahallesi’nde bir zamanlar kasaphaneyle sonralarda kullanılmayan bir fabrikanın bulunduğu yere yakın, yol kenarındaki bir yeri seçen Salih Bey, oraya taş maş kullanmadan barakamsı, ama sevimli mi sevimli,  bir meyhane yaptıydı. Meyhanenin önündeki arazinin yol tarafında taş duvar vardı; diğer yanlarını iyicene telledi, bir de giriş yeri bıraktı; sürekli yeşilliğini koruyan süs bitkileri ekti. Elektiriği, suyu bağlanan bu yer güzel, müşterilerin “Gel keyfim gel!” dediği dinlendirici bir yer olup çıktı. Böylece her gece şu meyhane bu meyhane dolaşmak yerine, bizim Salih Bey kendi meyhanesine sahip oldu.  

-‘Ben’ diyordu arada bir, ‘burasını kendim ve dostlarım için yaptım. Bu bizim meyhanemizdir. İstediğim zaman açar, istediğim zaman kaparım.’ 

   Buna karşın, ya canı başka yerde içmek istediğinde ya da balığa çıktığı zamanlarda burasını kapamaktaydı. Bir de Muhammed’in yerini, sahibinin bir işi çıktığında açar ama kendisi balığa çıkacaksa; kimi zaman, orasını müşterilere bırakır; çıkıp giderdi. Bıraktığı müşterilerin güvendiği kişilerden olduğunu söylememe gerek yoktur sanıyorum.  

Bir keresinde Doğan, Küçük Aksel, Büyük Aksel (Akseller futbolcuydular. Onları ayırabilmek için yaşları göz ününde tutularak  Aksel Yusuf’a Büyük Aksel, Aksel Osman’aysa Küçük Aksel denilmesi sahalarda başlayıp sonradan yaygınlaştıydı.) ve ben Salih Bey’in yerinde içiyorduk. Akseller bir masada, biz de ayrı masadaydık. Oraya bakan Salih Bey’di. Vakit ilerleyip gece yarısına yaklaşınca:     

-“Bakınız.” dedi, “Ben balığa çıkıyorum. Burası size emanet. İçkinizi, sohbetinizi bitirdikten sonra kapıyı kapayıp gidiniz.” 

Para mara diyecek olduk:

-“Yarın gece içtiğinizle yediğiniz mezeyi söylersiniz; hesaplaşırız.” dedi, “Hadi iyi geceler. Afiyet olsun!”  

-“İyi geceler! Rastgele.” dedik. 

Akseller bizden önce çıktığından orasını biz kapattık. İçerken arada mezelerden, raf üzerinde duran kocaman kavanozdaki ahtapot turşusunu midelerimize indirdiğimizi söylesem inanmayacağını biliyorum. Ertesi gece, Akseller’i bilmem ama, Doğan’la başka meyhaneye giden bizler karşılaştığımız öbür gece bunu Salih Bey’e söylediğimizde onun da inanamadığını belirtmeliyim.   

-“Koskocaman kavanozdaki ahtapot turşusunu” dedi, “ikiniz mi yediniz?”

-“Evet,” dedim, “ikimiz yedik.”

-“İnanmıyorum.” 

-“Alıp götürmedik ya!” dedim, “Alsaydık, onu da söylerdik. Yalan söylemediğimizi bilirsin.”

-“Biliyorum.” dedi, “İnanması zor. İçtiğiniz içkiyi söyleyin, ahtapot turşusu benden. Afiyet olsun.”

Israr ettikse de turşunun tutarını almadı. Tıpkı kimi zaman, içinden geldiğinde, kendi meyhanesinde bizlere içki ısmarladığı gibi ahtapot turşusunu da ısmarlamış olduydu.

   Siz, şimdilerde hiçbir meyhanecinin; meyhanesinin müdavimi olsanız da bir duble konyak, rakı ya da bir kadeh şarap ısmarladığına tanık oldunuz mu?

   Bizim Leymosun’da Ayandon’daki meyhaneler bunlardı, meyhanecileri de böyle insanlardı işte!..”

22-kasim-2020-eralp-leymosunun-ayandon-meyhaneleri-leymosun-ayandon-mahallesi.jpg

Bu yazı toplam 2452 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar