1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Leymosun’da Ağrotur bölgesindeki Çerkez Çiftliği’nin öyküsü...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Leymosun’da Ağrotur bölgesindeki Çerkez Çiftliği’nin öyküsü...”

A+A-

KIBRIS’TAN HATIRALAR...

 

Arkadaşımız Panikos Stilyanu, Leymosun’da, Ağrotur bölgesindeki Çerkez Çiftliği’nin öyküsünü kaleme aldı.

Panikos Stilyanu’nun yazısını özetle derleyip Türkçeleştirdik. Kaleme aldığı öykü şöyle:

***  Çerkez (Kıbrıslırumlar buna Çerkezoi diyor) Leymosun’un Ağrotur bölgesinde bir köy... Leymosun’un 7 kilometre kadar güneybatısında ve Asomato (Gözügüzel) köyünün de iki kilometre kuzeydoğusunda bulunuyor. Ünlü Lady’s Mile plajı da Çerkez Çiftliği’ne aittir...

***  Çerkez Çiftliği’nin adı, 1864 yılında bazı Çerkez göçmenlerin bir çiftliğe yerleştirilmesinden geliyor. Rusya’dan kaçan Çerkez göçmenlerin buraya yerleştirilmesinden sonra köye de “Çerkez Çiftliği” denmeye başlanmıştı. Kıbrıs’a 500 Çerkez göçmen gelmiş ve bunlar Fasur (Fasuri) civarında bir çiftlik satın almışlardı. Sonra da bu çiftlikte tarımla uğraşmaya başlamışlardı...

***  Ancak bu bölge bataklıktı ki bu da buraya yerleşen bu insanların ölmelerine ve yok olmalarına yol açıyordu... Çerkez Çiftliği, 1901 yılına kadar ağırlıkla Müslümanlar’dan oluşan bir nüfusa sahipti. 1911 yılından sonra köyün Müslüman nüfusu dramatik biçimde azalmıştı... Çünkü sıtmaya yakalanıyorlar ve ya ölüyorlar ya da başka yerlere yerleşiyorlardı...

***  İngiliz devri boyunca köyün nüfusu dalgalanmalar göstermekteydi. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımında köy nüfusu 56 idi. Bu nüfusun ancak %23’ü, Müslümanlar’dan oluşuyordu...

***  Çerkez Çiftliği’nin idaresi, Kıbrıs Laiki (Halk) Bankası’nın idaresine geçmiş, sonra da Kıbrıs Filistin Plantasyon Şirketi’ne geçmişti. Şimdilerde bu çiftlik, Kıbrıs Fasur Plantasyon Co. Ltd. Olarak bilinmekte ve bölgede tarımsal faaliyetlerde bulunmaktadır.

***  Aynı dönemde özellikle sıtmaya karşı çiftliğe ait arazilerde mücadele başlatılmıştı... Büyük çiftlikler de işte böyle ortaya çıkmıştı...

***  David Slonim, 1933 senesinde Fasur Çiftliği Müdürü olarak Kıbrıs’a gelmişti ve çiftliği bir cennete dönüştürmek hedefi vardı... Böylece Fasur çiftliği bölgesine selvi ağaçları ve bataklıkları kurutmaya yarayan efgalipto ağaçları ekmişti... Ağrotur’daki Tuz Gölü’ne yakın bataklık bölgeleri kurutarak bunları tarımsal üretimde kullanmak istiyordu... Özellikle narenciye üretimi, paketlemesi ve pazarlaması yapmaktaydılar...

***  1940 senesinde dağıtımcılar bölgede deneysel tütün ekimine giriştiler... Aynı sene Lanitis ailesinden Nikolas Panayis bu bölgede bir çiftlik satın aldı ve bugün de kullanılmakta olan “Lanitis Çiftliği” adını verdi buraya...

***  1950’nin çatışmalı yıllarında kimse bu köyden kaçıp göçmen olmamıştı. Ancak 1963-64 iki toplumlu çatışmaları nedeniyle köyün Türkçe konuşan sakinleri, Ocak 1964’te köyden ayrılarak Polemidya’ya sığınmışlar ve 1974’e kadar da orada kalmışlardı...

***  Kıbrıslıtürk Çerkezler’in çatışmalarla ilgili ikinci göçü ise Temmuz 1974’te meydana gelmiş ve toplu olarak Ağrotur Egemen İngiliz Üsler Bölgesi’ne sığınmışlardı. 1975 senesine kadar burada kalmışlar ve sonra da adanın kuzeyine gitmişlerdi.

***  Çerkez Çiftliği’nde (Çerkez köyü) halen Rumca konuşan orijinal sakinleri yaşıyor. Fasur su parkı da Çerkez Çiftliği bölgesinde bulunuyor...

 

WIKIPEDIA’DAKİ BİLGİLER...

Wikipedia’da ise Çerkez Çiftliği’nin, Leymosun’un “Çiftlikler” bölgesine (Kıbrıslırumlar buna Çiftlikudya derler) bitişik bir noktadaydı... 1864’te bu bölgeye yerleşen Çerkez göçmenler, Gürcistan’dan gelmişler ve bu duruma Kıbrıslırumlar ile Kıbrıs’taki Fransız ve Amerikan konsolosları tepki göstermelerine karşın, Çerkezler, Fasur bölgesinde bir çiftlik satın alarak buraya yerleşip adada kalmayı sürdürmüşler...

Wikipedia’ya göre sonrasında bu bölge bir Kıbrıslıtürk toprak sahibinin eline geçmiş, o da buraya tütün ekmeye başlamış... Bu bölgeye bir diğer Kıbrıslıtürk yerleşimi daha kurulmuş ve burada da Kıbrıslıtürkler ve birkaç Kıbrıslırum kalmaya başlamış. Zaman içerisinde Kıbrıslırumlar ağırlıklı nüfusu oluşturmuş ancak her halukarda bu bölgedeki nüfus bir bütün olarak küçük bir nüfus olmuş her zaman...

Wikipedia’ya göre David Slonim, 1933’te Kıbrıs’a gelerek Fasur Çiftliği’nin başına geçtğinde 1934 senesinde Kıbrıs’tan bir gazeteye verdiği röportajda, bataklıkları cennete dönüştüreceğini söylemiş. Ve bu sözünü de tutmuş ve bu bölgeye 30 bin selvi ağacı ve 25 bin de efgalipto ağacı ekmiş, böylece bataklıkları kurutmaya girişmiş...

 

CYPRUS MAIL’IN YAZDIKLARI...

Cyprus Mail gazetesi de 26 Ocak 2021 tarihinde Agniezka Rakozi imzasıyla yayımladığı bir haberde, David Slonim’in eşi Elsi Slonim’in 103 yaşında Kıbrıs’ta vefat etmiş olduğunu kaydediyor. Kıbrıs’ın kuyzeyinde, bir Kıbrıslıtürk askeri kampı içerisinde bulunan evinde vefat etmiş olan David Slonim’in eşi Elsi, 1917’de New York’ta dünyaya gelmiş, babasının ölümü ardından Avrupa’ya giderek ablası Stella’yla birlikte Viyana yakınlarında Baden’de okula gitmişti... Cyprus Mail’in yazdığına göre 1939 senesinde iki kızkardeş ABD’ye geri döndüklerinde, Elsi gelecekte eşi olacak olan David Slonim’le tanışmış ve birkaç ay sonra da David onu alarak Avrupa’ya ve Kıbrıs’a getirmişti. David Slonim, Leymosun yakınlarındaki öncü Fasur narenciye çiftliklerinin müdürü idi... Gazeteye göre, Slonimler çoğu zaman adada kalıyorlar ancak zaman zaman İsrail’de de yaşıyorlardı. 1950’li yıllarda Kıbrıs’taki İngiliz Yüksek Komiserliği yakınında yeni evlerine yerleşmişler ancak 1974’te bu bölge Türk ordusunca alınmış ve evleri de askere ait kamp içerisinde kalmıştı... Bir zamanlar Fasur çiftliğinde David Slonim için çalışan bir Kıbrıslıtürk’ün oğlu olan bir Kıbrıslıtürk subayın müdahalesiyle, onların bu evde kalmalarına izin verilmiş, böylece askeri bölgede yaşamlarını sürdürmüşlerdi... Elsi’nin eşi David 2000’li yılların başlarında vefat etmişti... Elsi, hayatını anlattığı birkaç kitap kaleme almış ve vefat etmeden önce de bir yemek kitabı kaleme almaktaymış... Geride dört torun bırakmış... Naaşı, Larnaka’daki Yahudi mezarlığına defnedilmiş...

 

HEIDI TRAUTMANN’IN YAZDIKLARI...

“Aramızda yaşayanların hayat hikayeleri” başlıklı yazısında, Heidi Trautmann da, Elsi Slonim’le 2013’te yaptığı röportajı, kendi blogunda paylaşmış... Bu öyküden bazı bölümler de özetle şöyle:

***  Kozada yaşayan hanımefendiye bir ziyaret... 1917 Brooklyn doğumlu Elsi Slonim, “Cennetten Ekşiler” başlıklı kitabın da yazarı... Eski Pronto Pizza’nın karşısında, Lefkoşa’nın göbeğinde bekliyoruz, ben ve eşim, birileri gelip de bizi askeri bölgeden geçirsin diye. Elsi bize böyle dedi. Pasaportlarımızı kapıda bıraktık, bunlar orada kalacak ziyaretimiz boyunca ve kırmızı arabayı takip ettik. Bu Elsi’nin arabası...

***  Barikattan yüz metre ileride bir zamanlar “British Country Club” olan (“İngiliz Kulübü”) geçtik, burası 1967 yılında yeniden açılmış teniz kortları ve golf sahasıyla ve bugün de kullanılıyor ancak Elsi’nin anlattığına göre normal ahali tarafından değil... Bu kulübün kabaca karşısında, Elsi’nin evi var, bir askeri bölge içerisinde özel bir şahsın içinde yaşadığı tek ev bu. Ev, 1967 senesinde, kulüple aynı tarihte yapılmış. Komşu evde bir zamanlar Shell’in müdürü kalıyormuş, terkedilmiş, diğer pek çok ev gibi...

***  Slonimlerin evi büyük ve rahat bir ev, Bay Mümün tarafından güzelce bakılmakta olan çok hoş bir bahçesi var – 95 yaşındaki Elsi’nin dış dünyadaki işlerinde şöförlüğünü de yapıyor... Yanlarında bir de Bayan Naciye var ki bu komşu evlerdeki işini savaş nedeniyle 1974’te kaybetmiş olan bir Kıbrıslıtürk kadın bu – her gün Bay Mümün’le birlikte askeri bölgeye giderek Elsi Hanım için çalışıyor.

***  Burada zaman durmuş, bunu hissediyorsunuz, hatta kokusunu alabiliyorsunuz. Burada yaşayan, çalışan insanların kokusu yok, trafik yok, Türk paraşütçülerin başının üstündeki gökyüzünü kararttığı günden bu yana bu noktada hiçbir değişiklik olmamış...

***  “Komşularımız Cameronlar, evimizde kalmanın tehlikeleri hakkında bizi uyarmaya gelmişlerdi” diye anlatıyor Elsi... “Yüksek Komiser’den kaçınılmaz bir işgalin gelmekte olduğunu duymuşlar ve onlar da kaçacaklarmış, kendileri gibi yapmamızı söylemeye gelmişler... Ancak benim gitmeye niyetim yoktu hiç. Hayatım boyunca üç farklı evden gitmeye zorlanmıştım ve bunları kaybetmiştim, bu evimi de kaybetmeyecektim.  Cameronlar’a bu kararımızı söylediğimizde, onlar da kalmaya karar vermişlerdi. Ertesi sabah erken uyanmıştım ve yatak odamın penceresinden gökyüzüne baktığımda ne kadar şaşırdığımı bir düşünün – gökyüzü Türk paraşütçülerle doluydu, çoğu da paraşütünü bizim bahçemize ve yakındaki tarlalara doğru yönlendirmekteydi... Kısa bir süre kesif bir sessizlik oldu ancak sonrasında büyük patlamalar ve siren sesleri gelmeye başlamıştı her yönden...”

*** Elsi devamla şöyle diyor: “Eşim hemen tam karşımızda yaşayan oğlumu ve eşini uyarmış ve onlar da bize katılmışlardı birkaç dakika içerisinde... Derhal hava saldırılarına karşı oluşturduğumuz kendi sığınağımıza koşmuştuk. Eşim bu sığınağa stok yapmıştı temel ihtiyaçlarımız için, bu onun öngörüsüydü – sığınak da onun öngörüsüydü... Tepemizdeki savaş üç hafta boyunca devam edecekti ve biz pek ender çıkacaktık bu sığınaktan... Sonradan keşfedeceğimiz üzere, Cameronlar da tüm savaş dönemini kendi oturma odalarında geçirmişler ve her akşam saat tam altıda, her zaman içtikleri viskilerini yudumlamışlardı... Mucizevi biçimde hiç zarar görmemişler ancak evleri zarara uğramıştı... Tek şikayetleri elektrik olmadığı için her gün içtikleri İskoç viskileri için buz olmayışıydı...”

***  Elsi’ye askeri bölge içindeki evinde kalma iznini nasıl alabildiğini soruyorum. Şöyle diyor: “Çatışmalar bittikten sonra, Türkçe konuşan sesler duyunca sığınağımızdan çıktık ve iki ağır silahlı askerle karşılaştık, bunlardan birisi Kıbrıslı’ydı ve İngilizce konuşabiliyordu... Şoke olmuş vaziyette, “Bay Slonim, burada ne yapıyorsunuz? Bu sizin eviniz midir?” diye bağırmıştı. Kendisi, Fasur çiftliğinde eşimin işçilerinden birisinin oğlu idi. Babası ciddi biçimde hastalandığı zaman eşim David’in ona çok iyi baktığını ve sonrasında da çok ilgilendiğini hala hatırlıyordu... Bu da Türk subayının evimizin çevresinde bulunan diğer askerlere bize incitilmediğinden emin olmaları için emir vermesine yetmişti... Bizim için savaş bitmişti fakat sessizlik vardı çevremizde – bunun değişeceğini ve herşeyin normale döneceğini umuyorduk fakat o sessizlik bugüne kadar devam ediyor...”

***  Elsi Kıbrıs’a 70 sene önce gelmişti... Viyana yakınlarında Baden’deki çocukluğu ve okul yılları ardından 1939 senesinde babası onu ve kızkardeşini Boston’daki akrabalarıyla kalmaya göndermişti, Hitler rejiminin hışmından onları kurtarmak için... Bindiği gemide, gelecekte eşi olacak olan David’le tanışacak, o da kendisini Leymosun yakınlarındaki Fasur Çiftliği’ne götürecekti çünkü orasının müdürüydü...

***  Elsi, Kıbrıs’taki hayata dair hiçbirşey bilmiyordu, bir çiftlik müdürünün eşinin hayatı nasıl olacaktı, onu da bilmiyordu. Yalnızdı ve herhangi bir ulaşım aracı yoktu. Bu yüzden Elsi kendine bir at aldı ve çay içmek üzere yeni hanım arkadaşlarını ziyaret etmeye başladı... İkinci Dünya Savaşı Kıbrıs’a da gelecekti ve annesiyle babasının gittiği İsrail’e gitmek üzere Kıbrıs’tan ayrılacaklardı... Ancak Fasur çiftliği yalnız bırakılamayacağı için eşi David sürekli olarak Kıbrıs, İsrail ve Filistin’e gemiyle gidip geliyordu – nihayetinde Kıbrıs’a geri gelip hayatlarına devam edeceklerdi...

***  “Yeni bir ev yaptırmıştık, sessiz bir hayatı iple çekiyorduk, Lapta yakınlarında bir arazi almıştık ki iki toplum arasındaki çatışmalar başlamıştı 1956’da, EOKA ile birlikte ve sonra da bağımsızlık gelmişti... ve sonra da Türk ordusu gelmiş, iki ayrı bölge oluşmuş, arada da ara bölge ve askeri bölgeler oluşmuştu... Ve işte ben tam orada yaşıyorum şimdi...” diye anlatıyor Elsi.

***  Elsi pek çok savaş atlatmış olmasına ve bu süreçte pek çok şey kaybetmiş olmasına karşın, ince bir mizah duygusuyla bize pek çok öykü ve anekdot aktarıyor... Bu cesur mizah duygusu, kitabında da çok belirgin... Eşini ve iki evladını kaybetmiş ama hayat enerjisiyle dayanmış, anılarla, eski fotoğraflarla Macaristan’dan resimlerle dolu bu evde yaşamaya devam ediyor, ailesinin bir bölümü bir zamanlar Macaristan’da da yaşamış... Köpeği Heidi de ölmüş ancak ona eşlik edecek bir başka köpecik vermişler ona... Devam etmek için her zaman yeterli neden vardır.  Ekim’de Avusturya’ya giderek kitabından bir bölüm okuyacak ve hayatını anlatacak. Belki Amerika’ya torununu ziyarete gidecek. Ancak hayatını yaşadığı bu ev, geçmişinin hayaletleriyle dolu ve çevresinde de hiçbir şey değişmiyor – ona sadik iki insan bakıyor kendisine ve Türk askerleri de bir şeye ihtiyacı olduğunda hemen yardımına koşuyor... Kendine iyi bak Elsi Slonim, bize “Cennetten Ekşiler” adlı kitabınla düşünecek çok şey verdin – bu kitabı Khora Kitabevi’nde bulabilirsiniz...

s1-380.jpg

s2-342.jpg

s3-177.jpg

s4-057.jpg

(Özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1498 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar