Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

La Paloma

A+A-

 

La Paloma

Henüz 18 yaşındaydım, lise yeni bitmişti. Doğrusu diğer arkadaşlarımdan kendimce tek artı değerim 'klarnet' çalıyor, sinema afişleri biriktiriyor, ha bire Aziz Nesin öyküleri ve Nazım Hikmet şiirleri okuyor olmamdı.
Karnedeki notlar açısından edebiyat dışında 46’dan yuvarlanmış 50’ye gelince sınav kağıdı, seviniyordum.
Matematik’te bu 'yuvarlama' dahi pek işe yaramıyordu doğrusu, toprağında yeşersin Çağla öğretmen evindeki o kocaman kauçuk ağacının altında sabırla anlatıyordu bana.
Bu ‘özel ders’in karşılığı, sıcak bir tebessümdü karşılıklı.

***

Şimdiki aklım olsa, ‘iyi okumalar’ hanesinde edebiyatın yanına İngilizce'yi eklerdim.
Diğerleri için 46’dan yuvarlama 50 kalabilirdi.
-ki o nedenle, gece gündüz çalışmamın tek amacı oğlum güneydeki eğitimini sürdürsün diye yıllık harcını çıkarmaktır, şimdi arada bana tercüme yapar ya, dünyalar benimdir-

***

Lisedeki manzaram bu olunca, müzik için 'yetenek sınavı'na yöneldim zaten...
Elde klarnet İstanbul ve İzmir yoluna !..
Sınav parçam La Paloma oldu!..
Ancak 'aptallığım' şuydu ki, girdiğim sınavın 'Türk Musikisi Konservatuarı' olduğunu hesaba katmamıştım.
Yoksa ‘Dönülmez akşamın ufkunu' da fena çalmazdım hani!.

***


'Yüksek öğrenim' maceram böylece 16 gün sürdü!..
Kıbrıs'a dönüş, o dönüş.
Yaş 18'di ve KIBRIS o sene yayınlanmıştı, bir motosikletin üzerinde muhabir oldum.
İlk arabama 26 yaşında sahip olmuştum...
Evlendiğimde bu arabayı içine verip, çamaşır makinesi aldım Beko’dan, Ertan abi şahidimdir....
O gün bugün, 26 sene geçti; hep bu işi yaptım.
Öyle ‘tırnaklarımla kazıyarak’ olsa keşke, burnum sürtüne sürtüne...

***

Hani sokak tabiriyle 'torpilli' zamanlarım oldu zamanla.
Üç çocuğundan biriyim ana babamın, üçümüz de ne iş istedik bu devletten, ne de inandık...
Şimdi, kovanına çomak soktuğum kimileri bana 'siyasi iktidarlar'a dair onun bunun borusunu çalıyor der ya, çok bozulurum.
‘Aldırma’ derler, aldırırım.

***

La Paloma'nın sözleri, "Le soir ma mère nous chantait quand j'étais enfant" diye başlar...
‘Ben çocukken akşamları annem bize şarkı söylerdi...’

***

Çok da güzel söylerdi...
Ne mutlu hâlâ söyler...
İşte bu hayat 46’dan yuvarlama 50 sınıfı geçer...

---------------------------------------------------------------------

altını çizdim

"Baş kaldırımın anısıdır,
Kesik boynuzlarım.
Kanamayı öğretirler tohumlara.
Azalır, yaratıcınızla aramızdaki mesafe,
Bencilliğim arttıkça."

Jenan Selçuk

-------------------------------------------------------------------

Akıl yarası

Ümit İnatçı’nın ‘AKIL YARASI’ kitabı çıktı, yeni!..
Şiiriyle resmini buluşturdu İnatçı...
Ve yine ‘inatçı’ bir halde ‘varoluş’a gerçek üstü bir yerden baktı.
Önceki şiir kitaplarına göre çok daha yalın bir dili var bu kez, çok daha yakın...
Seslerin solunduğu bir yaşam döngüsünde, içine doğru yürüyor Ümit İnatçı ve akıl yarasından yükselen yakınmalar, isyanlar, sorgular bırakıyor geriye...
Tasarımı ile şirin, minik ‘kitapçık’, bir nefeslik okuma sunuyor, şiiri resimle bütünlüyor.
Tanıtım gecesinde okuduğum ‘Salyangoz’u buradan da paylaşmak istiyorum sizlerle...
Gerisi ve dahası elbette ‘Akıl Yarası’nın sayfaları içinde...

Terk ederim kabuğumu
Güneş yakar ay yalar tenimi
Islak boynuzlarımla dokunarak yıldızlara
Yönümü bulurum - her yön evimdir
Yavaş giderim
İz bırakırım arkamda
Tüm yolları karnımda birikir.
Yürümek artık bedenimdir.

--------------------------------------------------------------------

Ekseni kaydırmak!

Sevgili Tufan Erhürman’ın bir yazısından not etmiş, çekmeceme koymuştum.
Sık sık bakıyor, ‘ah’ çekiyorum.
Siz de, kesiniz, ya cüzdanınıza bir yere sıkıştırınız, ya çekmeceye...
Bakmak...
Okumak...
Düşünmek gerek, mutlaka, gerektikçe....
...

Hani “bu düzen sürdürülebilir değil; değişimin zamanı geldi” falan diyor ya herkes, bunları söyleyenlerin kaçı gerçekten düzenden, kaçı aslında düzenin kendisinden değil de ondan yeterince yararlanamıyor olmaktan şikâyetçi emin değilim.
Ama doğrusunu söylemek gerekiyorsa, sanki ikinci grup birinciden çok daha kalabalık gibi geliyor bana.
Ve maalesef bu durum, azınlıkları değil de kalabalıkları memnun etmeye endeksli siyasi partilerimizin kararlarını fena halde etkiledi bugüne kadar.
Şimdi karar verme zamanı.
Ya bir kez daha kalabalığın taleplerine odaklanıp o basit dairenin ekseninde dönecek ve düzeni değiştirdim diyerek yalnızca düzenden yararlananların isimlerini değiştireceğiz ya da samimiysek eğer değişim sözümüzde, bu fasit daireyi çat diye çatlatarak ekseni kaydıracak, hakiki manada yeni bir düzenin ilk taşlarını döşemeye başlayacağız...”

 

 

----------------------------------------------------------------

Siyaset tarihi

Facebook’ta en sinir olduğum işlerden biri de, onayınız olmadan sizi bir gruba dahil etmeleri.
Sonra ha bire ‘yeni bildirim’...
Ancak bu kez,  ilgimi çeken bir grup oldu.
(Sanırım Ali Bizden’in marifeti)
Kıbrıs Türk Siyaset Tarihi!..
Eski afişler, yazılar paylaşılıyor, bakıyor, gülümsüyorum.
Elbette asıl önemlisi ‘Kıbrıs Türk Siyasi Entrika Tarihi’dir herhalde...
Bir yazılsa, kütüphaneler yetmez !..

-------------------------------------------------------

haftanın notları

• Maraş’taki yangın, ‘bütünlüklü çözümü’ bekleyemedi, tüh!..

• Peki şimdi nedir oradaki fare ve yılan nüfusu?

• Yani ‘güney’de, hemen yanıbaşımızda duran yangın helikopterini reddederek, Türkiye’den helikopter getirmek nasıl bir mantık?!

• ‘Askeri bölge, bu nedenle güneyden helikopter gelemez, Maraş’ta bizim sözümüz geçmez’ demeye dili varmıyor gibi birilerinin...

• Lefkoşa Belediye Başkanı sevgili Mehmet Harmancı, sosyal medyada paylaştı: Lefkoşa’da ‘Yağ Tutucu Zorunluluğu’ getiriliyor!.. Bu memleketin ‘yağcılarını’ tutmaya gücü yeten ‘tutucu’  var mı acaba?

• Surlariçi’nin daracık, terk edilmiş bakımsız sokaklarından birinde, tarihi bir ev restore edildi, enfes bir mekan yaratıldı. ‘Swallow Butik Otel’e, Derya Beyatlı’nın kitap tanıtımında gittim. 3 odalı bir otel. Çok şirin. Ve hayal ettim, tüm Surlariçi böyle olsa, ah olabilse...

Bu yazı toplam 2536 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar