1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Kıbrıslı Rumlar ne kadar egemendir?
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Kıbrıslı Rumlar ne kadar egemendir?

A+A-

Kıbrıs Sorununun en çetrefil konularından biri, kuşkusuz, egemenlik konusudur. Bu konuya çeşitli vesilelerle değiniyorum.

Bu yazımda konuyu Kıbrıslı Rumlar açısından ele alıp irdelemeye çalışacağım.

Kıbrıslı Rumlar yakın Kıbrıs tarihinde “asli unsur”, “ana gövde” ve “egemen halk” olduğunu ileri sürerek, self determinasyon hakkını tek başına kullanmak üzere yola çıktılar.

20. yüzyılın başlarından itibaren adanın kaderini belirleme hakkının kendilerinde olduğunu söyleye geldiler ve Yunanistan ile birleşme kampanyalarını bu iddiaya dayandırdılar.

Zaman zaman imza kampanyaları düzenlediler, Londra’ya heyetler gönderdiler ve 1950 yılında da Plebisit yaptılar.

1954 yılında ise Yunanistan’ın aracılığıyla Birleşmiş Milletlere başvurdular ve “self determinasyon hakkına sahip bir halk” olduklarını ileri sürerek, Yunanistan ile birleşme talebini BM’ye taşıdılar.

1955 yılına geldiğimizde de Enosis amacıyla silahlı mücadele başlattılar.

Kıbrıs Rum toplumu bütün bu girişim ve çabaları self determinasyon hakkına sahip bir “halk” olduğu iddiasıyla yapıyordu. Kıbrıslı Türklerin itirazlarına nüfus yapısını gerekçe göstererek sırtını dönüyordu.

“Siz azınlıksınız, biz çoğunluğuz, self determinasyon hakkı bizim demokratik hakkımızdır” diyorlardı.

Gelgelelim, bütün bu çabalar sonuç itibarıyla başarısız oldu. BM Genel Kurulunda “Kıbrıs halkına self determinasyon hakkı tanıyan” bir karar çıkmadı.

1959 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Zürih Anlaşması ve ardından da bütün tarafların imzasını taşıyan Londra Anlaşmasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu ve Kıbrıslı Rumların egemen bir halk olmadığı, hem uluslararası hukuka, hem de Kıbrıs Anayasasına kazındı. 

Kıbrıs Cumhuriyeti iki-toplumlu bir devlet olarak kuruldu ve iki toplum devlet erkini ve egemenliği paylaşmak durumunda kaldı.

Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte self determinasyon hakkı fiilen kullanılmış sayıldı.

Fakat, Kıbrıs Rum toplumu Zürih ve Londra Anlaşmalarını benimsemedi. Self determinasyon ve egemenlik haklarının “ihlal edildiğini” ileri sürerek yeni bir kalkışma başlattı.

Bu kalkışmanın temel amacı, devletin İki-toplumlu yapısını ortadan kaldırmak ve self determinasyon hakkını kullanarak Yunanistan ile birleşme veya Kıbrıs Rum toplumunun tek başına egemen olacağı yeni bir state of affairs (nizam) yaratmaktı.

Şiddet kullanımının refakat ettiği bu girişimler uluslararası hukuka ve Kıbrıs Anayasasına bütünüyle aykırıydı. Uluslararası hukuk açısında Kıbrıs devletinin kuruluşuyla birlikte self determinasyon hayata geçmişti ve bu konuyu yeniden gündeme taşımanın meşru bir zemini yoktu.

Enosis ise zaten Kıbrıs Anayasasıyla yasaklanmıştı.

Kıbrıs Rum toplumu yeni bir state of affairs (nizam) yaratma konusunda da tam olarak istediğini alamadı. 1963-64 arası yaşanan toplumlararası çatışmalardan sonra devleti fiilen tek başına yönetme imkanına kavuştu ama Zürih-Londra Anlaşmalarından kurtulamadı. Kıbrıs Cumhuriyeti fiiliyatta olmasa da de-jure olarak iki-toplumlu bir devlet olmaya devam etti.

Kısacası, “Egemen unsur” iddiasıyla giriştiği Enosis ve/veya Kıbrıs devletinin tek meşru sahibi olma girişimleri başarısız oldu ve 1974’te yaşanan köklü değişikliklerden sonra egemenliği ve iktidarı Kıbrıslı Türklerle paylaşacağı federal bir düzene prensip olarak “evet” demek zorunda kaldı.

Çok açıktır ki, Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türklerle egemenlik ve iktidar paylaşmadan adanın bütününde söz sahibi olmaları imkansızdır. Ya egemenliği paylaşacaklar ya da yurt kaybına uğrayacaklar.

Kıbrıslı Rumlar açısından Federal Kıbrıs’ın sırrı/büyüsü burada saklıdır...

 

Egemenlik Tartışmasının Netleşmesi

1974’ten sonra Kıbrıslı Rumların self determinasyon hakkına sahip “egemen halk” olma iddiaları son buldu ama bu sefer de Denktaş’ın liderliğinde Kıbrıslı Türkler ayrı self determinasyon ve ayrı egemenlik talebiyle sahne aldılar.

Birleşmiş Milletler bu talepleri reddetti. Denktaş, Annan Planına kadar geçen zaman içinde ayrı egemenlikte ısrar etti ama bunu ne Kıbrıslı Rumlara, ne de uluslararası topluma kabul ettirebildi.

Sonunda, Annan Planında Kıbrıs’ta egemenliğin tek olduğu ve eşit olarak Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan neşet ettiği ve ayrıca, bölünmez olduğu vurgulandı.

Kıbrıs müzakerelerinde önemli bir yer tutan Eroğlu-Anastasiadis Ortak Açıklamasında (Şubat 2014) bu durum bir kez daha teyit edildi.

“Kıbrıs Federasyonunun tek uluslararası kişiliği, tek egemenliği olacak ve bu egemenlik Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan eşit olarak neşet edecek” dendi.

Bugün bulunduğumuz yer burasıdır!

 

Sonuç

Uzun bir tarihsel sürecin sonunda ortaya çıkan tablo şöyledir: Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs’ta “egemen bir halk” değildir. Tek başlarına egemen değiller.

Kıbrıslı Türkler ayrı egemenlik hakkına sahip değiller.

Kıbrıs ülkesinde tek bir egemenlik var ve egemenlik iki toplum tarafından birlikte kullanılır.

Dolayısıyla, “Kıbrıslı Rumlar ne kadar egemense, Kıbrıslı Türkler de o kadar egemendirler” saptaması doğru bir saptamadır.

Bundan elbette iki toplumun ayrı ayrı egemenlik hakkına sahip olduğu gibi bir anlamı çıkarılmamalıdır.

Çünkü, egemenlik tektir ve iki toplum tarafından birlikte kullanılmak üzere paylaşılır, ayrı ayrı kullanılamaz.

Bu yazı toplam 4328 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar