1. YAZARLAR

  2. Çiçek Göçkün

  3. Kıbrıs Sorunu’nun “Ünlüleri”
Çiçek Göçkün

Çiçek Göçkün

Kıbrıs Sorunu’nun “Ünlüleri”

A+A-

Kıbrıs sorunu soruna şu veya bu şekilde müdahil ülkeler için ama en çok da Kıbrıslıların kendisi için bir dizi diplomatik ya da siyasi ünlüler üretmiştir yıllar boyunca. BM üyesi herhangi bir ülkenin sıradan bir vatandaşı BM Genel Sekreteri’nin kim olduğunu bilmez iken, Kıbrıslılar’ın çoğu BM Genel Sekreterlerini bilir. Buna ek olarak garantör ülkelerin liderlerini ve dışişleri bakanlarını, AB Komisyonunun hemen hemen tüm üyelerini ve başkanını, AB Parlamentosu’nun başkanını, ABD dışişleri bakanını… Ve elbette ki BM’nin Kıbrıs için görevlendirdiği özel temsilcileri. Bu insanlar bizim gazetelerde ve televizyonlarda oyuncular, müzisyenler kadar sık gördüğümüz, hatta belki de daha fazla gördüğümüz yüzlerdir. Yani, Kıbrıs Sorunu’nun meşhurlarıdırlar. Bu sebepledir ki, herhalde, geçtiğimiz hafta kısa bir tatil amaçlı Atina’ya yaptığımız ziyarette, Akropolis Müzesi’nde belli ki Yunanistan başbakanı ve dışişleri bakanı ile olan görüşmesinden önce şehrin kültürel zenginliklerini de tatmaya çalışan Maria Holguin Cuellar’ı gördüğümüz zaman eşimle birlikte heyecanlanmış olmamız. Yanına gidip konuşmaya yetişemedik ama, Kıbrıs sorununu ve sorunun tüm uçlarından ve düğümlerinden tutmuş her bir kişiyi her yere yüreğimizde götürdüğümüzü bir kere daha anladık.

****

Kültürel Miras Cenneti Atina

Atina ziyareti demişken bu seyahatte benimle kalan bir kaç gözlem ve duygumu da sizlerle paylaşmak isterim. Elbette bunu yaparken, kesinlikle bir gezi/seyahat yazarı ile ölçüşemeyeceğimi bilerek yaptığımı da belirtmeden geçemeyeceğim.  Kıbrıs’ta çok soğuk bir hafta geçirdikten sonra 20 derece dolaylarında seyreden hava sıcaklığı ile Atina bizim hem içimizi hem dışımızı ısıttı gerçekten. Açıkçası Kıbrıslılar olarak, Akdeniz’in başka bir bölgesinde deneyimlediğimiz kültürün bizimkinden pek de farklı olmadığını teslim etmek gerek. Özellikle mutfak açısından bizim hiç bilmediğimiz, daha önce belki biraz daha farklısını yemediğimiz bir şey yemedik. Atina’yı turistik olarak en önemli kılan tabii ki de dünya medeniyetler tarihinde antik Yunan medeniyeti’nin merkezi olarak karşımıza çıkan bir kent olması. Ve bu zengin jeopolitik mirasını gözler önüne seren bir çok kalıntının şehirde neredeyse bir masaya serilen dantel örtü gibi serpiştirilmiş olması. Ayrıca, Akropolis Müzesi’nde sergilenen eserlerin İngiliz Krallığı’ndan nasıl geri kurtarıldığı ve bunun mücadelesi de takdire şayan. Keşke her ülkenin kültürel mirasının peşine düşecek cesareti ve kaynakları olsa.

Kültürel mirasının zenginliğine karşın, Atina Yunanistan’ın geçtiğimiz 10 yılda yaşadığı ekonomik kriz ve fakirleşmenin fotoğrafını oldukça keskin şekilde gözler önüne seriyor. Sokaklarda oldukça fazla evsiz insan ve dilenci ile karşılaştık. Metruk binalar, kapatılmış iş yerleri ve restoranlar. Bunun yanında benim sosyoekonomik olarak en çok dikkatimi çeken ise bizim Kıbrıs’ta görmeye alışık olmadığımız yaşlı çalışan nüfustu. Bu da, ekonomik şartlardan dolayı emekli olabilmenin mümkün olmadığına işaret ediyordu.

Bir kent havası solumak, kültürel mirası izleyip keyif almak ve olduğumuz yerden farklı bir yerde olmak hissini yaşamak için Atina idealdi. Ancak farklı bir kültür ya da coğrafi doku deneyimlemek isteyenler için Atina belki doğru adres olmayabilir.

***

Tüm Çağların Masalı: Tartüfizm ya da Din Toplumların Afyonudur

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun bu sezonki oyunu Tartüf 24 7 Şubatta prömiyerini yaptı. Biz de ikinci temsili izleme şansını bulduk. Sonuç yerinde söylenmesi gerekeni en iyisi ben başında söyleyeyim: eleştirel ve bir o kadar da keyifli bir oyun izlemek istiyorsanız mutlaka izlemelisiniz.

Oyun, Molière’in Tartuffe oyununun, Nazım Hikmet uyarlaması olan Tartüf 59’undan yeniden günümüz şartlarına ve olgularına uyarlanmış ve karşımıza Tartüf 24 çıkmış. Oyunun orjinali 17. yüzyıla ait. Oyuna ismini veren ve oyunun ana karakterlerinden biri olan Tartuffe, dini kullanarak insanları kandıran bir sahtekar.  Varlıklı bir burjuva ailenin evine yerleşerek, onlara güya dini yol göstericilik ederken, aslında kendi güç ve konumunu garanti altına almak ve ev halkının sadece biat eden bireyler olmalarını sağlamaya çalışmakla meşguldür. Molière’in Tartuffe’ünden günümüz Tartüf’ünün farkı, sadece dini inanç ve manevi duyguları sömürmesi değil, aynı zamanda modern ve politik yöntemlerden de faydalanarak konumunu ve çıkarlarını korumaya çalışmasıdır. LTB’nin Tartüf 24’ü, Nazım’ın antikapitalist Marksist yaklaşımını ufak dokunuşlar ile günümüze yaklaştırıyor. Ama hem Nazım uyarlaması hem de Yaşar Ersoy uyarlamasının ortak mesajı şu: Molière’in 17. yüzyılda tespit edip bir tiyatro karakterine dönüştürdüğü Tartüfler her zaman olmaya devam edecekler. Tartüflerin üstesinden gelmek ise, öncelikle zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan ve aslında grup olarak da en kalabalık olan işçi sınıfının (oyundaki hizmetçiler) ve onlarla beraber örgütlenebilen halkın görevidir.

Bu yazı toplam 2292 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar