1. YAZARLAR

  2. Salih Sarpten

  3. KGS’nin Size, Çocuğunuza ve Eğitime Etkisi
Salih Sarpten

Salih Sarpten

KGS’nin Size, Çocuğunuza ve Eğitime Etkisi

A+A-

Bugün 1 Haziran Dünya Çocuk Günü. Ancak yirmi gün sonra yani 20 Haziran’da çocuklarınıza stres yaşatacak bir günle de karşılaşacaksınız, Kolej Giriş Sınavı…  KGS gibi çoktan seçmeli sıralama sınavlarının, özelde çocuklarımızı genelde de eğitim sistemini bir bataklığa çektiğini düşünüyorum. Bu yazıyı bir suçlu bulma ya da kabahatli arama yazısı olarak değil de eğitim bilimi ilkelerine göre bir değerlendirme yazısı olarak okunursanız, sizin için çok daha anlamlı olacaktır. 

Çoktan seçmeli testlere bağlı sıralama sınavlarının kısa bir analizini yapıp, neredeyse korumacı bir geleneksel öğeye dönüştürdüğümüz bu yapının ülkemiz eğitimini nasıl yozlaştırdığından ve elbette bu koşullar altında ne yapmamız gerektiğinden de bahsetmeye çalışacağım.

Hiç kuşku yok ki çoktan seçmeli testlerin birçok avantajlı yanı var:

  • Çoktan seçmeli testler öğrencilerin başarı seviyesini ölçmek için objektif ve güvenilir bir sınav çeşididir. Uzmanların hazırladığı ve makinelerin (optik okuyucu) not verdiği çoktan seçmeli testlerde insan hatası veya kanaati söz konusu değildir.
  • Çoktan seçmeli testler sayesinde öğretmen, öğrencilere neyi ne zaman öğretmesi gerektiğini biliyor. Bu nedenle de okulda aynı içeriğin eş zamanlı okutulması sağlanıyor.
  • Öğrenci grupları (okullar, şehirler) arasında kıyas yapılabilmesini ve zamana göre değişimin izlenmesini sağlıyor. Okulların, bölümlerin ve öğretmenlerin performansları karşılaştırılabilmesine imkan sağlıyor.

Ne var ki uzun yıllar boyunca oluşturduğumuz sınav kültürü bu avantajlı yanları bile bir soruna dönüştürmüş durumda. Şöyle ki;

  • Öğrencinin gerçek başarısını ve bütünlüklü gelişimini çoktan seçmeli testler ile ölçmek mümkün değil. Kritik düşünme, yaratıcılık, motivasyon, esneklik, merak, azim, güvenilirlik, empati, disiplin, öz farkındalık, öz güven, yurttaşlık, liderlik, dürüstlük, estetik ve diğer 21. Yüzyıl becerilerini bu testlerle ölçmek söz konusu değildir.
  • Bu yapı öğretmenleri, öğrencilerinin testlerde başarılı olmalarını sağlayacak test odaklı eğitim vermeye zorluyor. Bu da hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin eğitimden keyif almasının önüne geçiyor. Daha da önemlisi, öğretmenler testte ölçülmeyen yaşam becerilerini ve üst düzey bilişsel yetkinlikleri öğretmeyi bir kenara bırakmak zorunda kalıyorlar.
  • Anne-babaların talepleri okul idarelerine ve öğretmenlere, farklı öğrenme alanlarına yönlenme baskısı yaşatıyor. Örneğin, sınavda olmayan bir dersin yerine, test hazırlıkları yapılıp, sınavda olmayan sanat eğitimi, beden eğitimi, teknoloji eğitimi ve diğer sosyal-duygusal kazanımlar öğrencilere öğretilmiyor.
  • Yaşamda karşılaşılan problemlerin tek doğru cevapları yoktur ve yanlış cevapların arasında da kalite farkları vardır. Fakat çoktan seçmeli sınavda yanlışların tümü aynı değerdedir.
  • Ve bütün bunların en önemlisi: Sadece çoktan seçmeli sınav puanına bakılarak çocuğun başarılı ya da başarısız olduğunu söylemek okullarda yapılan öğretme-öğrenme etkinliklerine inanmamayı, okulun ve öğretmenin verdiği notlara ve değerlendirmeye güvenmemeyi besliyor. Bu da sistemin en önemli yapıtaşları olan okulları değersizleştirip, özel ders, etüt ve dershaneyi çok daha kıymetli bir hale sokuyor.

Öte yandan 10 yaşını henüz tamamlamış çocuklar, bu ağır yükün altında ezildiklerini, omuzlarındaki ağır yükün verdiği sorumluluk nedeniyle mide bulantısı, baş ağrısı, titreme, terleme, kusma gibi ciddi fiziksel sağlık sorunlarını ve yaşadıkları psikolojik yıkım sayesinde kişilik oluşturmalarına ciddi zarar verdiğimizi görüyor ama bu durum normalmiş gibi davranmaya devam ediyoruz. 

Kanımca ülkemizdeki çoktan seçmeli sınavların bu kadar kabul görmesinin temel nedeni el birliğiyle yarattığımız kültürdür. Kurumlarımıza ve buralarda görev yapan insanlarımıza hiçbir şekilde güvenmiyoruz. Bu alandaki yetişmiş insan gücünün sürekli olarak yanlı, taraflı ya da nitelikli bir değerlendirme yapamayacağına olan derin bir inancımız var. Bir doktorun koyduğu teşhise, bir mühendisin yaptığı hesaba güveniyoruz ancak bir öğretmenin, eğitim bilimcinin kişisel değerlendirmesine nedense güvenemiyor illa standart bir test ile ölçülmesini ve makine tarafından notlandırılmasını istiyoruz. Öğretmenlik mesleğinin statüsünü erozyona uğratıyoruz. Sadece bu durum bile çoktan seçmeli testlerin eğitim sistemlerine ne büyük bir zarar verdiğinin ispatı niteliğindedir.

Dahası…

Bu sınavların “hayati” olduğu o kadar kabullenmişiz ki hem anne-babalar hem de çocuk üzerinde inanılmaz bir sosyal baskı oluşmasına neden oluyoruz. Çocuk, sınava hazırlık dışında sosyal-kültürel ya da sportif bir etkinlikte bulunsa bile kendini suçlu hissediyor ya da hissettiriliyor. Kısacası bu süreçte anne-baba ve çocuk olarak bir bakıma insanlıktan çıkıyoruz.

Ne acıdır ki, çocuklarımız neden bu yapının ve yarışın içinde olduklarının farkında bile değiller. Neden kazanmak zorunda olduklarını bilmedikleri bir sınav için kendi dünyalarını alt üst edecek bir hayatın içinde bulunuveriyorlar…

Peki, Ne Yapmalıyız?

Öncelikle sınav curcunasına ve paniğine kendinizi kaptırmayın. Çocuğunuz, en zor soruları da çözebilsin diye olmadık yöntemlere başvurmayın. Sorular uzaydan gelmiyor. Hepsi çocuğunuzun günlük hayatının bir parçası…

Ve unutmayın bu sınav; çocuğunuzun zekasını, başarını ya da yeteneğini ölçemez. Olsa olsa o günkü hatırlama performansını ölçüyordur… Çocuğunuzun hangi liseye veya üniversiteye girerse girsin, gerçek başarı kendi kendini yetiştirme becerisi kazanması, çağa uygun özellikleri taşıma yetisidir. Ve inan bana bu sınav bunların hiçbiriyle de ilişkili değildir…  Biraz da bu nedenle, çoktan seçmeli sıralama sınavların düşündüğünüz kadar önemi yoktur…

 

Bu yazı toplam 2015 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar