1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kayıp” Hasan Halil Bulli’den geride kalanlar, Mağusa’da toprağa verildi…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kayıp” Hasan Halil Bulli’den geride kalanlar, Mağusa’da toprağa verildi…

A+A-

11 Mayıs 1964’te Monarga’dan “kayıp” edilen Hasan Halil Bulli’den geride kalanlar  dün Mağusa’da toprağa verildi.

Bulli için önce Lala Mustafa Paşa Camii’nde cenaze namazı kılındı. Bulli, daha sonra Canbulat Şehitliği’nde saygı duruşu ve saygı atışının ardından toprağa verildi. Eşinin mezarından getirilen toprak da torunu tarafından Hasan Halil Bulli’nin mezarına serpildi.
Törende ayrıca Bulli’nin tabutuna sarılı bayraklar ailesine teslim edildi. Cenaze törenine “kayıp” Hasan Halil Bulli’nin evlatları ve yakınları, sivil ve askeri yetkililer katıldı.

Dün akşam konuştuğumuz “kayıp” Hasan Halil Bulli’nin kızı Ülgen Gülnihal, “İstediğimiz oldu, her şey yerli yerine oturdu, babamızı defnettikten sonra, annemizin mezarını da ziyaret ettik” dedi.
“Kayıp” Hasan Halil Bulli’nin eşi Hanife Hasan, uzun yıllar eşinden bir haber beklemiş ve 9 Mayıs 2005 tarihinde yani bundan tam on yıl önce vefat etmişti…

Hasan Halil Bulli’nin kızı Ülgen Gülnihal, “İncisini Kaybeden İstiridyeler” başlıklı kitabımızda yer alan röportajımızda duygularını şöyle anlatmıştı:
“…Yaşamayan hiç kimse bilemez… Karşı tarafa bakıyordum, babam muhakkak gelecek diye… O zamanki çocuk psikoljimle bilmiyorum, günlerce baktım, karşıdan gelecek diye… Gelmeyeceğini bile bile… Şimdiye kadar ben hiç babama mevlit okutmadım… Öldüğünü bildiğimiz halde hiç okutamadım… Sadece anneme…

Annem 18 Mart 2005 tarihinde rahatsızlandığında, o günden başladı, “İşte babanızla aynı gün öleceğim” diye söylemeye… 18 Mart’ta yattığında, 4 Nisan’a kadar konuşurdu, “11 Mayıs’ta öleceğim” diye… Hatta doktorumuz Ahmet Kirişoğlu bile geldiğinde, “Hanife teyze söylemişti” dedi. Doktora da, gelen bütün akrabalara da, aynı şeyi söylüyordu annem. 4 Nisan’da felç olduğu için artık konuşamadı. Ve 9 Mayıs akşamı annem saat 18.00’de vefat etti. 10 Mayıs’ta gömüldü. Dediği gibi 11 Mayıs’ta babamla buluştuysa o tarihi hiç şaşmadı…
Nasıl geçindik babam kaybolduktan sonra? İşte koyunlarımız vardı, bir müddet onları sattık. Babam Mağusalı olduğundan, Mağusa’daki evimize geldik. Anneme o zaman çok cüzi bir yardım verirlerdi, onunla geçinmeye çalıştık. Ve annem dantel işlerdi, dışarı gidip çalışacak birisi değildi. Gururuna yediremezdi, daha içine kapanık birisiydi. Ondan dolayı, dışarıda çalışamazdı. Dantel işlerdi, el sanatlarında yetenekleri vardı. Bu yetenekleri bize de geçti, kızkardeşim de aynı şekilde… Resim yaparım, seramik yaparım, dantel işlerim…

Sınır açıldıktan sonra bu konuyu daha çok Sevilay Berk hanımlar gidip Rum Kayıplar Komitesi’nden öğrendiler… O kuyunun başına gittik… Sanki mezarıymış gibi… Üzerine basmaya bile kıyamadık yani… Fakat bundan çok zaman geçmedi, kuyunun üstündeki taş üzerinden alındı diye duyduk. Şöyle bir not almışım: 6 Haziran 2003’te Rüstem Tatar’la görüşmemizden sonra hemen dosyayı aldım. İki aile araştırdık ve haritada verilen kuyunun yerini tesbit ettik. Mayıs 2004 tarihinde inşaat sahibi E.A. kuyuyu açtırdı. İnşaatta su gerekince kuyuyu fark etmişler ve açmışlar. Kuyuyu açan Karşıyakalı müteahhit M. İsimli birisiydi. O, “Biz açtık ama kemikleri polise verdik” dedi.

Kuyuyu açtıkları zaman, kuyuyu açan M., bir de çizme bulmuştu. Babam lastik çizme giyerdi… Ama çizmenin de çıktığını, elektrik işi yapan Ü. Bey bize söyledi. Kuyuyu açan yapıcı ustalarının hepsi yurtdışına gönderilmişler. Çünkü büyük bir suçtur bu…
Olayı 18 Haziran’da (dönemin) Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın bilgisine getirdik. Kuyu etrafında kemik aramak için Yeni İskele Polisi’nden üç kişi görevlendirildi, kemik aradık. Toprakları eşeleyerek kemik topladık… Bunlar küçük kemik parçalarıydı… Büyük kemikler ortada yoktu… Bulduğumuz kemikleri resimledik… Rum tarafında bunların insan kemiği olduğunu saptadılar… Bütün bunları Denktaş beye ben söyledim. Bizim bilmek istediğimiz kemikler hakikaten İskele polisinde midir? Yoksa bunları biri alıp da attı mı, sakladı mı?”

“Kayıp” Hasan Halil Bulli’ye ait kuyudan çıkarılıp da “kayıp” edilen kemikler hiçbir zaman bulunamadı ve ailesi, kuyunun etrafından topladıkları ve Kayıplar Komitesi’ne verdikleri, ayrıca daha ileriki yıllarda kuyuda komitenin yaptığı kazıda bulunan küçük kemicikleri defnettiler dün… “Kayıp” Hasan Halil Bulli’nin ailesinin acısını paylaşıyoruz…

Devam edecek…

Bu yazı toplam 1841 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar