1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kasaba Baf ve anılar...” (2)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kasaba Baf ve anılar...” (2)

A+A-

Baf’ı çok seven, koronavirüs henüz barikatlara neredeyse kilit vurmadan önce, Baf’ı her zaman büyük bir sevgiyle ziyaret eden ve zaman zaman fotoğraflar ve hatıralarını sosyal medya sayfasından paylaşan Baflı arkadaşımız Halil Onbaşı’dan sayfamız için bu hatıralarının bir bölümünü kaleme almasını istedik...

Halil Onbaşı’nın “Kasaba Baf ve anılar” başlıklı yazısını üç bölüm halinde yayımlıyoruz... Halil Onbaşı devamla şöyle yazıyor:

 

EN ÖNEMLİ İHTİYAÇ OKULDU...

İhtiyaçların  en önemlisi okul idi, acilen eğitimin yapılması gerekirdi, bu nedenle Türk bölgesinde mevcut ve yurt olarak kullanılan binalara baraka sınıflar yapılarak Baf Kurtuluş Lisesi oraya taşındı ve ben orta ve lise öğrenimimi tamamen burada tamamlayıp mezun oldum.

Bu okulda birçok anım vardır. Okulun 1974 tarihine kadar son sekreteri babamdı.

Lise döneminde, özellikle sportif alanda başarılı bir öğrenciydim... Genç yaşta Baf Ülkü Yurdu spor kulubünün A kadrosuna girmeyi başarmıştım.. Ayrıca kısa mesafe koşularında başarılı bir atlettim... Liseler arası atletizm yarışmalarında 110 metre engelli ve 4x100 metre bayrak yarışmalarında okulumu temsil etmiş ve dereceler almıştım...

Keza Baf Kurtuluş Lisesi okul futbol takımının kaptanı idim... O dönemde liseler arası futbol ve atletizm yarışlarına büyük değer verilirdi... Kız ve erkek  olarak çok değerli ve başarılı atletizm takımımız vardı. Liseler arası yarışmalarda okulumuz her zaman muhtelif dereceler alırdı. Bu yarışmalarda veya şehirlerarası okul müsabakalarında çok güzel unutulmaz anılarım vardır. Bunlar arasında bir anım benim için özeldir... 1971-72 döneminde liseler arası atletizm yarışmaları Mağusa’da yapılmıştı. Bu yarışmalara çok büyük katılım olur, saha dolardı... Baf Kurtuluş Lisesi olarak biz de katılmıştık... O yarışlarda 110 metre engelli sürat yarışında ben yarışacaktım... Katılan okul sayısı fazla olduğu için yarış iki grup olarak koşulacaktı. Ben ilk gurupta yarışacaktım. Yarış için çıkış noktasına gelmiştik... Yarışanlar arasında en küçük  bendim, diğer yarışçılar daha boylu ve gösterişli idiler, bu nedenle sahada bulunan diğer okulların talebeleri benim bu engelleri aşamayacağımı düşünmüşler, bana “Altından geç, altından geç!” diye tezahürat yapmışlardı... Bu bağırmalar beni inanılmaz kamçılamıştı... Yarış başladı, engelleri kuş gibi geçmiş, bu yarışı büyük bir farkla 1. bitirmiştim... Bu anımı hiç unutamam.

Keza aynı gün benim de yarıştığım 4x100 bayrak yarışında ve diğer yarışlarda atletizm kız ve erkek takımlarımız muhtelif dereceler kazanmıştı... Okul olarak başarılı bir gün geçirmiştik... O gün okulumuza madalyalar kazandırdırmıştık...

Ertesi gün okul müdürümüz tüm talebeleri okul avlusuna çağırmış ve bizleri tebrik ederek okul önünde onore etmişti... Bu o dönemler için çok gurur verici bir olaydı. Çok mutlu olmuştum….

Liseler arası atletizm yarışları dışında, özellikle 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramlarında, Baf Kurtuluş Lisesi ile mücahitler karması arasında geleneksel atletizm yarışmaları yapılırdı. Bu yarışlarda öğretmenler ile komutanlar arasında  inanılmaz bir rekabet vardı, bu nedenle yarışlar büyük iddia  içinde geçerdi... Pek tabii kazanan hep biz olurduk...

O dönemlerde liseye başlayan talebeleri mücahit yazarlardı... Gündüz okula gider, geceleri ise  nöbetlere giderdik... Talebe mücahitler ertesi gün okul olduğu için nöbetlere genellikle akşamları 18.00-21.00 saatleri arasında giderlerdi.

Bizim bölük komutanı, Baf Ülkü Yurdu idarecilerindendi, bu nedenle futbolcuları korumak için kendi bölüğüne alırdı... Antreman günleri antremanı koz kullanarak  nöbetlerden kaytarırdık... İmtihan zamanları nöbette olduğumuz geceler, zor gecelerdi - ışık yoktu, bu nedenle imtihanlara mum ışığında hazırlanırdık. Bunlar da birer anı olarak hatırlanmaktadır...

Unutulmaz bir çok  anılarımızı taşıyan okulumuz, özellikle baraka sınıflarımız bir müddet önce Baf Belediyesi tarafından “kirlilik ve sağlık sorunu” gerekçesi ile yıkılmıştır...

 

HASTANE SORUNU...

Keza hastane sorunu da önemliydi.  İlk günlerde bir vatandaş evini vererek orada hastane kuruldu. Bilahare yine halkın maddi ve emek katılımı ile kurulan göçmenevleri yakınında bir araziye, daha büyük bir hastane yapılmıştı... Bu hastanenin yapılması için gerekli maddi katkı tamamen halkın bağışları ile sağlanmıştı…

 

CENGİZ TOPEL SİNEMASI...

Bunlar yapılırken insanlarımızın eğlence ihtiyaçlarını karşılamak da gerekirdi. Bu nedenle sinemaya ihtiyaç vardı... Tüm sinemalar Rum bölgesinde kalmıştı, bu nedenle ilk önce acil olarak sinema kurulması kararlaştırılmıştı...

Sinema makinesi ve sandalyeler eski sinemadan alınıp Türk bölgesine getirildi ve okul avlusunda açık hava sineması kuruldu...

Çok iyi hatırlarım, ilk film ve eldeki tek film olan “Cengiz Han’ın Hazineleri’’ filmiydi. Bu film uzun müddet iki üç günde bir oynatılırdı... Daha sonra Mutallo merkezde büyük ve kapalı Cengiz Topel Sineması ve daha sonra Papatya Sineması yapıldı...

Bu sinemalar bir çok düğün, toplantı, milli günleri kutlama baloları ve özellikle yurtdışından gelen tiyatrolara, konserlere evsahipliği yapmışlardı... Bu iki sinemanın sahipleri arasında müthiş bir rekabet vardı... Her iki sinema, insanları kendi sinemalarına çekmek için tellal tutardı, bunlar mahalle mahalle gezer oynayacak filimleri çağırırlardı.. O günlerde talebelerin gece sinemaya gitmesi yasaktı... Talebeler sadece Cumartesi günleri ve Pazar günleri talebe seansına gidebilirdi, bir de Cumartesi gece aile seansına gidebilirdi... Cumartesi günlerini sinemaya gitmek için iple çekerdik... O günler her iki sinemanın tellalları okul önüne gelir, o gün gösterilecek filmleri bize bağırarak anlatırlardı… Biz ders yaparken dışarıdan gelen seslere kulak verir, oynayacak filmi öğrenmeye çalışırdık - bu nedenle derse ilgi dağılırdı... Hocalarımız bu işe sinirlenirler, hatta zaman zaman dışarı çıkıp tellallara kızarlardı... Bugün oldu hala tellalların bağırmaları kulaklarımda... “Bu akşam Cengiz Topel Sineması’nda iki film bir arada, ilk film Türk filmi, oynayanlar Ayhan Işık, Belgin Doruk... İkinci film İngilizce kavboy, oynayanlar Clint Eastwood.  Ayrıca iki film arasında zengin ikramiyeli dombula oynatılacaktır... Halkımıza duyurulur...”

Cumartesi talebe seansı iki film olduğu için  erken başlardı, bu nedenle genellikle öğlen okuldan çıkar çıkmaz yemek yemeden sinemaya koşardık...

Sinema yanında tüm Baflıların bildiği rahmetli Velettin Usta’nın sandüviç dükkanı vardı... Biklalı tostu çok meşhurdu. Koşa koşa oraya gider, biklalı tostu alıp sinemaya girerdik. Talebe seansında sinemaya girişte okul kıyafeti ve kıravat şarttı... Bu iş için kapıda rahmetli “Zehir Ali” dediğimiz bir görevli vardı. Kıravatı olmayanı asla sinemaya almazdı...

 

CEM KARACA’NIN KONSERİ... 

1970’li yıllardı...  Cem Karaca ve müzik grubu konser vermek üzere Baf’a gelmişti.

Konser Cengiz Topel Sineması’nda verilecekti... Konser öncesi Cem Karaca ve ekibi hazırlanmak için sinemaya gelmişlerdi...

Büyük bir ilgi vardı, herkes oraya toplanmıştı.. Sinema yanında kalan Babaçakka dediğimiz balıkçılıkla uğraşan bir büyüğümüz vardı. Babaçakka müziğe meraklı ve çok güzel keman çalardı..

O gün içki masasını kurdu kemanı eline aldı ve çalmaya başladı, orada bulunan Cem Karaca ve arkadaşları, bu sesi duyunca oradakilere “Bu kemanı kim çalar, çok beğendik” dediler ve Babaçakka ile tanışmak istediler...

Yanına gittiler ve Babaçakka’ya “Çok güzel keman çalıyorsun, ver bu kemanla biz de çalalım” dediler.

Babaçakka “Bu kemanı benden başka birisi çalamaz ancak isterseniz deneyiniz” dedi...

Oradaki müzisyenlerden birisi “Niye çalamayız, biz bir çok aleti çalarız, bunu niye çalamayalım?” dedi...

Bunun üzerine  Babaçakka “Alın, deneyin” dedi ve kemanı müzisyene vedi...

Müzisyen çalmaya başladı ancak kemandan acaip sesler geldi...

Müzisyen çok bozuldu, “Bu nasıl iş? Bu kemanın telleri terstir” dedi...

Babaçakka “Oğlum ben sana demedim mi, çalamazsın... Ben solağım, bu nedenle kemaneyi sol elle çaldığım için kemane telleri ters akort edildi, bu nedenle senin bunu sağ elle çalman mümkün değil” dedi ve meşhur kahkahasını atarak içkisini yudumlamaya devam etti... Bu olay orada gülüşmelere yol açtı, tatlı bir anı olarak kaldı…

Cengiz Topel Sineması ile ilgili beni etkileyen bir anıyı anlatayım..

Sınır kapıları açılmış, herkes yerini yurdunu evini görmek için güneye akın etmişlerdi. İşte o günlerde Biz Baflıyız İnsiyatifi olarak Baf’a büyük katılımlı geziler düzenlemiştik...

Bu gezilerimizden birisinde arkadaşlarla anılarımızı yaşatma adına Cengiz Topel Sineması’na gittik...

Bugün burası kahvehane ve lokal olarak işletiliyor...

Bir kahve içmek için içeriye girdik..

Bizim Türk olduğumuzu anlayan kahveci bize “Geliniz size bir şey göstereceğim” demişti.

Yanına gittik, köşede eskiden kalma bir film makinesi vardı... Bize “Bu makine 1974’ten kalan Cengiz Topel Sineması’nın film makinasıdır” dedi..

Büyük bir heyecan yaşadık, makine üzerinde bir film sarılıydı.

Bu film Baf’ta son gösterilen filmdi...

Filmin adı  “POSEİDON MACERASI” idi...

Çok enteresan bir tesadüf olsa gerek, film batan bir denizaltından kurtulmaya çalışan mürettebatın yaşadıklarını anlatırdı…

Sanki Baf’ı terk eden bizleri anlatmıştı... Tüm arkadaşlar inanılmaz büyük bir duygu seli yaşamıştık...

 

CENGİZ BEY...

Baf’ı anlatırken Cengiz Bey’i anlatmadan olmaz...

Baf’ta en büyük değişim, özellikle 1966 yılında Baf’a gelen askeri komutan Cengiz Bey zamanında yaşandı...

Cengiz Bey askeri kurallara bağlı sert mizaçlı bir askerdi...

Cengiz Bey önce Mutallo’nun merkezinde Atatürk meydanı olarak bilinen yerde bulunan ve dağınık şekilde barakadan yapılan tüm dükkanları kaldırttı, orayı temizleterek güzel bir park haline getirdi...

Buradan boşaltılan dükkanlar için büyük kapalı bir çarşı yaptırarak esnafı oraya taşıdı...

Keza Baf’ın muhtelif bölgelerinde yollar ve futbol sahasını yaptırdı..

Bu işlerde tamamen mücahitler çalıştı... Bu arada tüm Baf köylerine ulaşacak şekilde “Gazi Baf’ın Sesi” olarak Baf radyosu kuruldu...

Baf’ta yapılan futbol karşılaşmaları, bu radyo vasıtası ile köylere ulaştırıldı...

Özellikle bu yayınlar köylerde kalan insanlarla Baf merkezin temas ve iletişimi sağlanmaktaydı...

Aslında Cengiz Bey’den biraz bahsetmek lazım...

Askeri disipline önem veren, sert mizaçlı biriydi.

Bu yapısı gereği Baf’ın yeniden inkişafı haricinde, Baf’ın günlük sosyal yaşamınada müdahale etmişti...

Bir genelge çıkarmış ve Baf’ta saç sakal bıyık bırakmak keza yöresel giysi olan vraga giymek yasaklanmıştı...

Ayrıca kedi köpek gibi ev hayvanları beslemek yasaklanmıştı...

İnsanlar özellikle bıyık yasağına büyük tepki göstermişlerdi ancak sonuç alamadılar... Yıllarca bıyık bırakan, bıyığı bir erkeklik nişanesi gören bazı kişiler için bu çok zor bir durumdu... Özellikle köylerden gelen insanlar  bıyıklardan olmasınlar diye inzibatlardan kaçışları anlatılmaz hikayelerle doludur... Bunun yanı sıra Cengiz bey sabahları arkasında iki inzibat ile mahalleleri gezer kapısını önünü temizlemeyenlere ceza yazardı... Bu nedenle mahalleler tertemiz olmuştu…

İşte bu nedenle Baflılar Cengiz Bey’i “Demir Adam” lakabı ile çağırırlardı…

Yukarıda izah ettiğim gibi 1964 sonrası Baf, okulu ile, hastanesi ile, çarşısı ile, çevre temizliği, sinemaları ile, yolları ile yeniden yapılanmıştı...

Baf’ta yeni bir hayat başlamıştı... Artık insanların günlük yaşamlarını düzenlemek gerekliydi.. 1963 -1968 yılları arasında şehirler arası yolculuk tehlikeli ve yasaktı... Bu nedenle resmi futbol karşılaşmaları yapılamıyordu... Bu ihtiyacı gidermek ve sosyal yaşama bir canlılık getirmek amacı ile Baf içerisinde yerel takımlar kuruldu... Bunlar Akıncılar, Zaferler, Volkanlar ve Kartallar takımlarıydı... Bu takımlar arsındaki maçlar çok heyecanlı ve güzel geçmişti... Rekabet, Baft’a heyecanlı bir atmosfer yaratmıştı…

Daha sonra yollar açılınca ilk önce şehirler arası maçlar başlamıştı..

Bunlara karma maçları derlerdi... Özellikle Leymosun Karması ile Baf Karması maçları çok iddialı ve sert geçerdi… Bu maçlarda tüm Baf köyleri, Kasaba’ya iner, maçları izlerdi…

Daha sonra bu karma maçları yerini resmi kulüp maçlarına bırakmıştı...

Baf’ta tüm Baflılar’ın desteklediği ve bir şekilde Baf’ın en önemli sembollerinden birisi Baf Ülkü Yurdu takımıydı... Ben de 1970 sezonunda Baf Ülkü Yurdu futbol takımında oynama şansına sahip oldum... Bu dönemde inanılmaz futbol anılarım vardır...

2-halil-onbasinin-arkadaslariyla-birlikte-gittigi-bir-baf-gezisinde-buldugu-film-makinesi.jpg
2. Halil Onbaşı'nın arkadaşlarıyla birlikte gittiği bir Baf gezisinde bulduğu film makinesi...

magusa-liseler-arasi-yarista-finisi-onde-bitiren-halil-onbasi.jpg
Mağusa liseler arası yarışta finişi önde bitiren Halil Onbaşı... 


PAZARTESİ DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 2003 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar