1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İnsanlıktan çıkmak
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İnsanlıktan çıkmak

A+A-

İskele’de bir insanın ilkel kabilelerde olduğu gibi vahşice öldürülmesi bana yıllar önceki sınır eylemini anımsattı.

İki görüntü birbirine çok benziyordu.
Yine bir ağustos günüydü…
Sıcaktı…
Yerde savunmasız yatıyordu bir genç ve tekme, yumruk, sopa vuruyorlardı yüzüne, gözüne, boynuna, sırtına...
Acımasızca…
Ölene dek…
İkisi de yirmili yaşlardaydı…
Katiller ikisinde de “güvenlik görevlisi” olarak anılıyor ve gerekçe örtüşüyordu: “Sınırlar aşıldı.”

O vahşetin ardından kimse yargılanmadı, mahkum olmadı, hapse girmedi...

***
Kendi kendini “devlet” ilan eden yapı varlığını güç ya da kuvvet üzerine kurmuşsa, demokrasi ve hukuk değilse özne, öylece gider düzen…
Şiddet sıradanlaşır…
Yasa dışılığın, kuralsızlığın, adaletsizliğin ve kirli işlerin çoğaldığı bir yerde, hele de demokratik bir yönetim yoksa şiddet en geçerli eylem olur.
Biri öldürür…
Bir başkası o görüntüleri paylaşır.
Öteki şiddet meşrulaştırır.

***

Son senelerde “vahşet” manşetlerini defalarca attık; bir kadın sokak ortasında delik deşik edilirken, bir kız çocuğunun başı çekiçle ezilirken, evinden kaçırılan siyahi gölet kenarında işkenceyle öldürülürken, bir öğrenci apartmanın altıncı katından atılırken, bir anne kendi çocuğunu bıçaklarken…

“Böylesini hiç görmedik” dedikçe, dahasını görüyor, yaşıyor, korkuyoruz… Bitmiyor, çünkü şiddetti bilinçaltına işleyen zihniyet değişmiyor.

Yıllardır nefreti, kini, hıncı ezberletiyorlar, çocuktan büyüğe… Hep bir meydan okuma, kabadayılık, güç gösterisi… Silah daha kutsal, kitaptan, kalemden… Mafyanın, sanatçıdan ve düşünürden daha üst düzeyde kabul gördüğü sır değil. Yer altı, yer üstünden çok daha belirleyici… Savrulma, değersizleşme, yozlaşma, yüzsüzleşme, vasatlık dayatılıyor hayatlarımıza... İyiliğin değil kötülüğün, merhametin değil zalimliğin, özgürlüğün değil baskının kutsandığı bir zamandan geçiyoruz. Suç kavramı her alanda bir mağduriyet öyküsü ya da başka bir sebeple görmezden geliniyor.
Suç yok suçlu yok böylece…
Hep mağdur var ama fail yok…


***

Sebebi ne olursa olsun bir insanı döve döve öldürmek ilkellik gösterisidir, vahşettir, cehalettir; yaşadığımız yer sadece gelecek belirsizliğiyle değil bugüne dair güvensizlikle de meşhurdur artık… İnsan utanıyor insan olmaktan buralarda, her gün biraz daha…
 


“Bu memlekette artık insanlardan biraz nezaket, biraz incelik beklemek bile büyük bir lüks oldu”

hakki-abi-harmanci.jpg

“Sabah sabah bir rezillikle karşılaştım, çok öfkelendim” diyor Hakkı abi…
Dünya iyisi bir insan Hakkı Yücel, bir hekim, bir yazar, ömrünü okumaya adamış bir düşünür.
Hani derler ya “karıncaya zararı olmaz” öyle de biri…
Nezaketi, zarafeti, adabıyla meşhur…

Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı’yı aramış, ulaşamamış, bir mail göndermiş, geri dönmüş… İşte o mektubu gönderdi bana…

***

Sayın Başkan;

Sabahleyin tatsız bir durumla karşılaştığım için rahatsız ediyorum. Doğrudan size yazmam uygun muydu bilemiyorum ama olayın dehşeti (ben bunu dehşeti olarak nitelendiriyorum) beni buna mecbur etti.

Capital’in Ortaköy'de yaptırdığı bir iş merkezi (bence bir utanç abidesi) var biliyorsunuz; o inşaatın Şehit Duran Akyüz sokak tarafında park yeri olacak alanı bizim oturduğumuz ev ile duvar komşusu. Sona doğru gelindiğinden şimdilerde hummalı bir faaliyet var. 

Bugün sabahleyin uyandığımda ortak bahçe duvarında eşimin ekip büyüttüğü sarmaşığın bir işçi tarafından söküldüğünü gördüm. ‘’Ne yapıyorsunuz?’’ diye sorduğumda dar bir alana sıva yapmak için sarmaşığı sökmesi gerektiğini söyledi. ''Kimden izin aldınız?’’ diye sorunca da inşaatla ilgili artık mühendis midir ya da kimse bilmiyorum birisinin bu görevi verdiğini söyledi.    

O gariban çalışanı suçlamıyorum ama pervasızlık o kadar büyük ki, kapıyı çalan yok, şöyle şöyle yapacağız ne dersiniz diye sormak ihtiyacı bile duyulmuyor. 

Duvarın arkaya doğru uzanan kısmında da bir başka sarmaşık vardı, ‘’orayı da kesecek misiniz’’ diye sorup da yine ‘’evet’’ cevabı alınca iyice tepem attı ve eğer öyle bir şey yaparlarsa polise şikayette bulunacağımı söyledim.

Uzatıyorum, özür diliyorum ama bütün rezillikler bir yana, bu memlekette artık insanlardan biraz nezaket, biraz incelik beklemek bile büyük bir lüks oldu. Kimsenin kimseye saygısı yok, hele kendini öyle ya da böyle biraz güçlü hissendenler, nasıl olsa soran yok olursa da hallederim anlayışı ile bu kötülük ve kötücüllük ateşini daha da ve sürekli harlayıp duruyorlar.  

Böyle giderse sonunda hep birlikte yanıp kül olacağımız çok açık...

Rahatsızlık verdim, özür diliyorum ama hiç olmazsa en yetkili makam olan sizinle -nasıl bir reaksiyon verilir bilemiyorum- küçük gibi görünen ama bana göre bir toplumun aynası olacak kertede önem taşıyan (irfandan başka nedir ki bu) bir sorunu paylaşmak istedim.

İyi günler… Kolaylıklar diliyorum.

***

Bu mektup sıradan bir örnekle memleketin durumunu da özetliyor sanırım…


“Yüzünüzü halka dönünüz”

tatar-1-001.jpg

Demokrasi ve iradeye müdahale ile "Cumhurbaşkanı" makamına seçtirilen Ersin Tatar, sosyal medyada bir fotoğraf paylaşıyor.
Mağusa'da harika bir gün doğumu, deniz, ışık, doğa...

Tatar’ın paylaşımı altındaki yorumlara bakıyorum...
"Ülke uçuruma sürükleniyor, 28 yaşında bir insanımız tekmelerle vahşice öldürüldü, taciz tecavüzler aldı başını gitti, gelen yabancıların haddi hesabı yok, topraklarımız peşkeş çekilir. Halkımızın can güvenliği kalmadı, yasalar yetersiz... Yüzünüzü halka dönünüz ve insanların sorunlarıyla ilgileniniz."

Bu en nezaketlisi!

"Gün karayken, gencecik bir insan hunharca öldürülmüşken, insanların geleceğe umutla bakmasını beklemeniz ve böyle saçma sapan şeylerle uğraşmanız dehşetle izliyoruz" diyor bir başkası...

Denizdeki kirlilik oranını sorguluyor bir başka yurttaş...
"Hep çiçek böcek, biraz da memleket meselelerine bakınız" diyor bir öteki...

İnsanlardaki öfkeyi anlatmaya yetiyor tek bir manzara!

Bu yazı toplam 3768 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar