1. YAZARLAR

  2. Çiçek Göçkün

  3. Güvenliğimiz Boynunuzun Borcudur
Çiçek Göçkün

Çiçek Göçkün

Güvenliğimiz Boynunuzun Borcudur

A+A-

Bugünlerde asgari ücrete yasal olarak yapılması zorunlu ikinci artışı konuşuyoruz. Ancak ben bu hafta çalışma hayatında üzerinde durulması gereken ve yapılan iş karşılığı insanlık onuruna yaraşır bir ödenek alma hakkı kadar önemli bir noktayla ilgili bir şeyler yazmak niyetindeyim: Güvenli ve sağlıklı koşullarda çalışma hakkı.  

Uluslararası Çalşıma Örgütü (ILO) 1998 yılında kabul ettiği Çalışma Yaşamında Temel İlkeler ve Haklar Bldirgesi’ni 2022 yılılnda güncelleyerek güvenli ve sağlıklı çalışma hakkını da bildirge kapsamındaki beş temel hak arasına aldı. Çoğu kişi için, bu belki de ILO tarafından geç kalınmış bir adımdı. Kimileri içinse, zaten bu başka hakların korunması zorunluluğu çerçevesinde kaçınılmaz bir sonuçtu ve özellikle belirtmeye gerek yoktu. Temel insan hakları arasında olan olan güvenlik hakkı, çalışma hakkı, örgütlenme ve sendikalaşma hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı gibi haklar tam anlamıyla korunduğunda ve çalışanlar tarafından erişilebilir olduğunda, zaten iş yerinin ve çalışma koşullarının da güvenli olması kaçınılmaz olacaktı. Ancak, her yasal çerçevede olduğu gibi, çalışmaya ve çalışma şartlarına ilişkin hak ve özgürlükler bir ideali belirtmekteydi ve bu hak ve özgürlükler her zaman ve her yerde tamamıyla korunamıyordu. Hal böyle iken de elbette dolaylı olarak korunması gereken hiç korunamıyordu. Bir umut, bunu kendi başına bir hak olarak tanımlamak çalışma şartlarının güvenlik ve sağlık koşulları konusunda devletler ve iş verenleri daha ciddi yaklaşımlar oluşturmaya teşvik edebilirdi. Temenninin ne oranda gerçekleşip gerçekleşmediğine dair küresel bir veri şu an itibarı ile elimde mevcut değil. Biz merceğimizi üzerinde yaşamamızı sürdürmeye çalıştığımız bu ada yarısına çevirecek olursak, malesef fiziksel güvence ve sağlıklı çalışma koşulları hakkı çok zayıf not aldığımız bir alan olarak öne çıkıyor.

Gazetemiz Yenidüzen’den Serap Şahin’in Kasım ayındaki haberine göre, 2023’ün onbirinci ayına kadar 32 iş kazası gerçekleşmiş ve bunların dördü ölümle sonuçlanmıştı. Yine gazetemize yansıyan haberlere bakacak olursak Aralık 2023 içerisinde en az üç iş kazası daha gerçekleşti, bunlardan ikisi ölümle birisi ile yaralanma ile sonuçlandı.

Çalışma yaşamının güvenliği, özellikle ekonomik kriz ve yoksullaşma dönemlerinde çok daha korunması gereken bir alandır. Çünkü kişilerin çalışma gelirine ihtiyacı çok daha yüksektir, aynı ordanda işveren de giderlerini kontrol etmek güdüsü ile çalışana harcadığı kaynağı azaltabilir, az işçi ile aynı oranda iş üretmeyi deneyebilir, ya da daha ucuza çalıştırabileceği ancak işin niteliğine uygun olmayan işçileri çalıştırmayı isteyebilir. Son olarak da, fiziki güvenlik ve sağlık koşullarının sağlanması için aktarılan kaynak da azaltılarak tasarruf sağlanmaya çalışılabilir. Bu şartların da, doğal olarak çalışmanın fiziki güvenliğini tehlikeye atan hatta yok sayan bir çalışma ortamı oluşturması kaçınılmazdır. Denetimin ve denetim sonucu yaptırımın uygulanmayacağına dair bir inanç besleyen herkes, yükümlülüğü olduğunu bilmesine rağmen ondan beklenen şartlara uymayacaktır.

Sonuç olarak, iş kazalarında dikkatimizi çeken sayısal veriler bize bu ada yarımız ile ilgili hep bahsedilen bir gerçeği bize hatırlatıyor: denetimsizlik ve uygulama eksikliği. Dilersek dünyanın en örnek yasa ve hak modellerini benimseyelim, dilersek dünyada kabul gören tüm insan hakları sözleşmelerini Meclis’te onaylayalım bahsi geçen yasalardaki hakları koruyabilmek için yasaları ve sözleşmeleri uygulamaz isek bir anlam ifade etmezler.

Peki bu eksikliğin, ya da tespit ettiğimiz sorunun yuvası neresidir? Mevzuatın uygulanması, hepimizin çok iyi bildiği gibi yürütmenin görevidir. Yani başka bir deyişle, yasaların uygulanması ve hakların korunması siyasi iradeye bağlıdır. Elbette, bizim ülkemiz şartlarında ekonomik ve insan kaynağı sıkıntılarımız olabilir, denetim ve uygulamadan sorumlu birimlerin kapasiteleri reelde efektif çalışmalarına yeter düzeyde olmayabilir. Ancak öte yandan partizanlıkla, münhalsiz, usulsuz şekilde kamuya işe alım yapıldığı iddiaları havada uçuşurken, personelimiz ya da maddi kaynağımız yok bahanesinin arkasına saklanıp iki eli göbek üstünde kavuşturmak da kabul edilebilir değildir.  Devletin, insanca bir yaşam sürebilmek uğruna, güvensiz koşullarda çalışmayı kabul etmek zorunda kalan ülke sakinlerine karşı yaşamlarını, çalışma haklarını, güvencelerini korumak sorumuluğu olduğu asla unutulmamalıdır.

Bu yazı toplam 1457 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar