1. YAZARLAR

  2. Hakkı Yücel

  3. Dünyanın Bütün ‘Bebekler’i…
Hakkı Yücel

Hakkı Yücel

yeniduzen.com'a özel

Dünyanın Bütün ‘Bebekler’i…

A+A-

 

                                                                                              Edis’e…

Bugün, 19 Ağustos 2020 Çarşamba, saat: 17.30.

Senin için çok özel bir gün. Dokuz ay önce, anne rahmine bir damla cesametinde düşen bebek, olduğu yerde bazen hareketli bazen durağan, bekleyenlerinde ise kimileyin yürek hoplatan endişe ama en çok da merak ve heyecan uyandırarak, anbean büyüyüp geliştikten sonra bugün doğdu. Otuz dört yıl önce, tıpkı bugün doğurup kucağına aldığı bebek gibi kucağına aldığın kızın, anne oldu. Onun doğduğu gün hayat çizginin öte tarafına geçerek ‘baba’ olan sen, yeni gelen bebekle şimdi bir çizginin daha ötesine geçerek ‘dede’ de oldun. Sen doğduğun gün, şimdi yeni doğan çocuğunu kucağına alan kızın gibi seni kucağına alan annen ve bugün senin beklediğin gibi kapı önünde heyecanla doğumunu bekleyen baban -ne kadar çok ve hep aynı heyecanı duyarak anlatmıştı sana o hikâyeyi- ise, artık hayatta değiller. Bütün bunlar bir film şeridi gibi geçerken gözlerinin önünden ve bir kez daha titretirken yüreğini, zaman ve mekân içinde sürekli tekrarlanan bu olayın (dünyanın her yerinde, ardı sıra gerçekleşen doğumlar bu tekrarların en çarpıcı örnekleri) doğanın en büyük mucizelerinden biri olduğuna bir kez daha emin oluyorsun.  

Ama şu an zihninin ve yüreğinin tamamında kızın ve en çok da yeni doğan bebek var. Gündüzün alev alev yanan sıcağı yerini ilk akşamın serinine bırakırken sen, doğum yorgunu ama doğurmuş olmanın huzuru ile yatağına uzanmış, dünyada en sevdiğin varlık olan kızına ve hemen yanı başında, daha şimdiden o sevgiye ortak olan, minnacık bebeğe bakıyorsun.  Ve bakarken ona, içine henüz dâhil olduğu dünyanın dehşetinden ve vahşetinden bîhaber bu minnacık canlıda, bugün için belki en çok ihtiyaç duyulan şeyi, sevgiyi çağıran masumiyeti, şefkat ve merhamet duygusu uyandıran saflığı görüyorsun. Görmekle kalmıyor, bir an önce, tıpkı şimdi anne olan kızını yıllar önce o ilk günkü saf ve masum haliyle kucağına alıp uzun uzun kokladığın gibi kucağına alıp koklamak isterken, onun varlığında, doğanın, dünyanın her yerinde tekrar edip duran bu mucizevi armağanında saklı, gelecek adına umut olabilecek hakikatin peşine düşüyorsun. Evet, henüz el değmemiş, kirlenmemiş, dünyanın bütün bebeklerinin yeni bir başlangıcı ve yeni bir geleceği ima eden, masumiyetlerinde, saflıklarında içkin o hakikatin.

Şimdi sen kızının koynunda, sana senin ve kızının doğumunu -ve dünyanın bütün bebeklerinin doğumunu- da hatırlatan, melek uykusundaki bebeğe yüreğin titreyerek bakmaya devam ederken, ayna anda, zamanın ileriye doğru akışkanlık gösteren, yani tekrarı imkânsız kılan, irademiz dışında cereyan eden ‘çizgisel-doğrusal’ seyriyle; yine onun akışında ‘döngüsel’, yani bir deneyimler toplamı olarak tekrarı mümkün kılan, irademiz dâhilinde (zihinsel) seyrinin bir aradalığını da aklından geçiriyorsun. Zamanla ilgili olarak bunları geçirirken aklından, yeni doğan bebeğin sevinci, en azından şimdi şu an, biten ve bitecek olanı ve haliyle tekrarın imkânsızlığını işaret eden ‘çizgisel/doğrusal’ zamanı ve onun ölümle sonlanan hüznünü bir kenara bırakmana ve asıl, doğumunu bir mucize olarak algıladığın ve öyle olduğuna inandığın bebeğin (ve dünyanın bütün bebeklerinin) varlığı nedeniyle hatırladığın ‘döngüsel’ zamana (döngüsel zaman algısına) ve de onda içkin ebedi tekrarın dirimselliğine (hayatiyetine),onun sevinci ve mutluluğuna odaklanmana neden oluyor. Sendeki umudu ayağa kaldıran da zaten tam da bu. Yeni doğan ‘bebek’ te ve dünyanın bütün yeni doğan bebeklerinin kendilerinde içkin saflık, masumiyet, şefkat ve merhametin mevcudiyeti. Onların bu niteliklerle hayata adım atacak ve yeniyi, yeni bir başlangıcı temsil edecek olmaları;  yeni bir bugün ve yeni bir geleceğin  yeni aktörleri olacak olmaları. Bugünün ‘çivisi çıkmış dünyası’ karşısında, ‘döngüsel’ zamanın ebedi tekrarında yaşanmış ve de iflas etmiş deneyimlerin kaçınılmaz olarak başka seçenekleri zorlayan ışığında, yeni bir sayfayı açacak güce ve şansa sahip olmaları; daha net bir ifadeyle bugünün ve geleceğin gerçek sahipleri olmaları. Şimdiden yüreğini sevgi, zihnini düşünce olarak kuşatan bebeğin -ve dünyanın bütün bebeklerinin- sana bunları hatırlatıyor olmaları bile onların mucizevi varlıklar olduklarını yeterince gösteriyor göstermesine de, içindeki umudu ayağa kaldıran başka bir şey daha var ki, işte bu hakikatin -özellikle bir kaos ve dehşet halinin yaşandığı günümüz dünyasında- heba edilmemesi gerektiğini düşünüyorsun. Bu yüzden midir, mümkün olduğu için şu anda karşında melek uykusunda olan bebeğin kulağına (‘vasiyetim olsun’ diyesin geliyor ya, zaten göz pınarlarında biriken gözyaşı aktı akacak, bırak şimdi bu sulu gözlülük halini) ve mümkün olmasa da, uzaktan, en azından temenni ve dilek olarak dünyanın bütün bebeklerinin kulaklarına o hakikati fısıldamak istiyorsun.  

Yeni doğan bebekle birlikte, dünyanın bütün bebeklerinin kulaklarına fısıldamak istediğin, heba edilmemesi gerektiğine inandığın, o hakikat şu: -Yeni doğan her bebeğin ırk, din, renk, cins, dil farkı gözetmeksizin, aynı saflığı ve masumiyeti taşıyor oldukları, aynı şefkat ve merhamet duygusunu uyandırdıkları, hayata ve dünyaya kendilerini ‘insan’ olarak birbirlerinin eşiti kılan bu ortak özelliklerle adım attıkları; -kendi iradeleri dışında geldikleri dünyada, kendi iradeleri dışında dâhil olacakları din, ırk, dil, renk, cins farklılıklarının, onları ‘insan’ olarak birbirinin eşiti kılan bu ortak özellikleri (dünyalı  ‘insan’ olmak) unutturmaması gerektiği; -şimdiden sonra dâhil olacakları ve onların aidyetlerini/kimliklerini teşkil edecek unsurların sonradan kazanıldığı, zaman içinde sahiplenecekleri bu aidiyetlerin/kimliklerin bundan sonra yaşayacakları dünyada ve hayatta çatışmaların, düşmanlıkların değil, dostlukların, kültürel zenginliklerin, barışın ve bir arada yaşayabilmelerin gerekçeleri olmaları gerektiği; -ve nihayet bunu gerçekleştirebilecek olanların da,  yeni doğmanın eşitliğine ve ortak niteliklerine sahip, dünyanın bütün bebeklerinin (önce dünyalı olan bebeklerin), yani kendilerinin olduğudur.

Yerinden kalkıyorsun, büyük bir hayranlık ve sevgiyle izlediğin, şimdiden anne ile bir bütün olan bebeğin yanına geliyorsun. Ona için sıra sağlıklı, iyilikler ve güzelliklerle dolu bir ömür dilerken, o büyük hakikati de yaşadığı sürece sahiplenmesi ve peşinden gitmesi temennisiyle kulağına fısıldıyorsun. Sana mı öyle geliyor, derin uykusunda, sanki söylediklerini anlamış, kabul etmiş de karşılık veriyormuş gibi Edis bebeğin dedesine ve geleceğe gülümsediğini görüyorsun.

Hoş geldin Edis bebek; dünyanın bütün bebekleri hoş geldiniz. Umut sizlersiniz; yaşama sırası şimdi sizlerde; ‘çivisi çıkmış’ bu dünyanın kaderini sizler değiştirebilirsiniz.                                                               

Yürekleriniz birbirinizi sevecek kadar, zihinleriniz birbirinizi anlayacak kadar geniş, yolunuz açık olsun.

 

 

Bu yazı toplam 3342 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar