1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Değirmenlik’te askeri bölge içerisinde yeni kazılar...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Değirmenlik’te askeri bölge içerisinde yeni kazılar...

A+A-

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde iki toplumlu kazı ekipleriyle yürütmekte olduğu ve gerek 1963-64, gerekse 1974’te çatışmalı yıllarda “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılara Yılbaşı tatili ardından kaldığı yerden devam edilirken, yeni bir kazıya başlandığı öğrenildi.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre, Değirmenlik’te (Kitrea) askeri bölge içerisinde yeni bir kazıya başlandı. “Kayıp” bir Kıbrıslırum’un zeytin ağaçlarının bulunduğu bir araziye gömülmüş olabileceği bilgisiyle başlatılan kazı devam ediyor.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Erge Yurtdaş’tan aldığımız bilgilere göre kazılarda son durum şöyle:

***  Paşaköy/Aşşa: 1963/64 kaybı iki Kıbrıslıtürk'ün, efkalipto ağaçlarının bulunduğu bir arazide, ağaçların altında ya da arazideki çukurluk bir alanda/kuyuda gömülü olabileceği bilgisi doğrultusunda önceden kazılmış bir arazide genişleme çalışmaları başlatılmıştır. Kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Beylerbeyi/Bellapais/Balabayıs (Boğaz Piknik Alanı): 1974 kaybı birkaç Kıbrıslırum'un, dağlık ve ormanlık bir arazide, yamaçta, gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.

***  Atlılar/Aloda: 1974 yılında Atlılar toplu mezarına gömülen 37 Kıbrıslıtürk, yine aynı yıl içerisinde Atlılar Köyü'ndeki Şehitliğe nakledilmiştir. Atlılar Şehitliği'ndeki kalıntıları kimliklendirmek amacıyla başlatılan sistematik kazı çalışmaları halen devam etmektedir. 22 Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşılmıştır ve kazı sürüyor.

***  Girne/Kyrenia (askeri bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un bir dere yatağına yakın bir noktada gömülü olabileceği bilgisi ile daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.

***  Değirmenlik/Kythrea/Cirga (askeri bölge): 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un zeytin ağaçlarının bulunduğu araziye gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.

***  Malatya/Palaiosofos/Balyosofo: 1974 kaybı, bir veya iki Kıbrıslırum'un, Girne Dağları'nın kuzeye bakan cephesinde, ormanlık bir arazide gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.

***  Akaça/Akaki: 1963/1964 kaybı bir veya daha fazla Kıbrıslıtürk'ün, bölgedeki kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları son bulmuştur.

Biz de kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...

sayfa-17-balyosofodaki-kazilar-suruyor.jpg
Balyosofo'daki kazılar sürüyor...


***  Yeni Kıbrıs Derneği’nden Fileleftheros yazarı Aristos Mihalidis’in Grivas’ı savunan yazısına tepki:

“Kuzey ve güney bölünmesini teşvik eden katı görüşler bizim felsefemize aykırıdır...”

Yeni Kıbrıs Derneği, geçtiğimiz günlerde Fileleftheros gazetesi yazarlarından Aristos Mihalidis’in Grivas’ın Kıbrıs’taki eylemlerini savunan ve Yeni Kıbrıs Derneği’nin yılbaşı mesajına saldıran yazısına tepki gösterdi ve “Kuzey ve güney bölünmesini teşvik eden katı görüşler bizim felsefemize aykırıdır” dedi.

Yeni Kıbrıs Derneği'nin Aristos Mihailidis'in makalesine yanıtı şöyle oldu:

“Kıbrıs siyasi sahnesinin adanın ve ada sakinlerinin gelecekteki gidişatına ilişkin yeni bir perspektif şekillendirmesi gerekiyor. Öncelikli hedef, mevcut duruma yol açan iflas etmiş politikaların ortadan kaldırılması olmalıdır.

Yukarıdaki bağlamda, Sayın Aristos Mihailidis'in Yeni Kıbrıs Derneği'ne saldıran makalesinin, tarihi olayları dar görüşlü bir açıdan ele alan, iyi bilinen çarpık anlatıların tekrarından başka okura sunduğu yeni bir şey yoktur. Bu tür olaylar çoğunlukla tek başına büyük resmi bozar ve geçmişin tarihsel gerçekleriyle örtüşmeyen izlenimler yaratır. Bu tür mitlerden biri de sıklıkla tekrarlanan Kıbrıs Rum toplumunun ve onun liderliğinin hatasız olduğu görüşüdür. Ülkenin çektiği tüm acıların sorumlusunun "kötü" Kıbrıs Türk toplumu olduğunu isteyen bir anlatı. Onlarca yıldır tekrarlanan bu baskın efsane, Kıbrıs Rum toplumunu son onyıllardaki mevcut çıkmazlara itmiş ve onu kimlik krizine sürüklemiştir. Tarihini seçilmiş bölümlerden öğrenen Kıbrıs toplumu, liderliğinin politikalarına, hatalarına ve -neden olmasın- işlemiş olduğu suçlarına karşı eleştirel bir tavır alamıyor.

Gerçekten Sayın Mihailidis, Kıbrıs'ın geleceği için ne gibi önerileri dile getiriyor? Kıbrıs Rum toplumu atalarının yurtlarında bir çözüm olmadan hayatta kalmayı nasıl sağlayacak? Peki devletler birbiri ardına "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımaya başlarsa ne olacak? Kıbrıs Cumhuriyeti'nin konumunu yine zora sokacak olan, malum milliyetçi sloganları haykırarak bilinen anlamsız sloganlara mı başvuracağız?

Yeni Kıbrıs Derneği, darbe ve işgalin alevleri içinde doğmuş ve sistematik bir şekilde tüm ülkede barışı ve devletin yeniden birleşmesini amaçlamaktadır.

Geçmişteki deneyimler, bize her iki toplumun da yaşadığı acıları hatırlatıyor. Bununla birlikte Yeni Kıbrıs Derneği, bölünmeyi ve nefreti sürdürmekte ısrar etmek yerine, geleceğe yönelik bir vizyonu desteklemektedir. Bu durumda sorulması gereken en önemli soru, bir zamanlar ortak kültüre sahip tek bir ülke olan Kıbrıs'ın bugün nasıl olmuş da nihai bölünmeye bir adım kalmış olma noktasına geldiğidir.

Kuzey ve güney bölünmesini teşvik eden katı görüşler bizim felsefemize aykırıdır. Eğer amaç felaketin tamamlanmasını ve vatanımızın kaybını önlemekse, birlik ve karşılıklı anlayışın öneminin farkına varmalıyız.

Sonuç olarak Kıbrıs halkının, Kıbrıslılık kimliğini yeniden kazanması gerekmektedir. Uzlaşmaya dayanan, yüzyıllardır barış içinde bir arada yaşamaya dayanmanın yanı sıra ortak vatan sevgisine dayanan bir kimlik. Bu zorluğu kabullenmenin zamanı gelmiştir ve Kıbrıs için ortak bir gelecek inşa etmeyi benimsemeliyiz.

Son olarak, sadece Kıbrıslı Rumların değil Kıbrıslı Türklerin de acı çektiği o yaraları deşmemek için, bilinçli olarak Sayın Aristos Mihailidis'in metninin içeriğine yanıt vermemeyi tercih ediyoruz. Hiçbir topluluk hatasız değildi ve aşırı unsurların eylemleri, tüm nüfusu bugünkü "pislik" çukuruna sürüklemiştir. Yeni Kıbrıs Derneği toplumların hiçbirini temize çıkarmaz. Tam tersine acıya, ıstıraba, üzüntüye neden olsa bile her olaya karşı eleştirel bir açıdan bakar. Bu yanıtta bir topluluğa veya diğerine atfedilen düzinelerce olay örneği yazılabilir, ancak bunun bir şey kazandıracağına inanmıyoruz. Tam tersine, gelecekte aynı hatalardan kaçınmak için geçmişe dair objektif bilgilerin hayati önem taşıdığını savunuyoruz...”


***  KIBRIS’TAN HATIRALAR...

“Leyla Kıralp’ın gözyaşlarıyla ıslanmış “Mendil”i...

Ulus IRKAD

Leyla Kıralp’ı ve ailesini kırk yıldan fazladır ki Aşağı Maraş’ta (Mağusa) tanıyorum. 1974 yılında Kıbrıs’ın güneyinde Terazi Köyü’nde (Zigi) yaşayan Leyla Kıralp (kendisi aslen Tatlısu/Mari köyündendir ancak Terazi köyüne evlenmişti), orada mutlu, yeni evli bir genç kadındı. 1974 olayları geldiğinde ne olacağını bile kestiremeyen Kıbrıslıtürkler, 15 Temmuz Darbesi sırasında Makarios’a darbe ve daha sonra da gerek 20 Temmuz ve gerekse 14 Ağustos 1974 günü, tekrar İkinci Harekat’ın başlamasıyla trajik olaylarla karşılaşırlar. Bu arada Kıbrıslırumlar’ın da durumu aynıdır. 15 Temmuz’la Makarios’a yapılan darbe ve EOKA B ile Yunan Cuntasının saldırılarını yaşayan Kıbrıslırum halkı arkasından Türkiye’nin harekatları ile karşılaşırlar. Gerek 15 Temmuz Darbesi’nde gerekse akabindeki savaşlarda birçok demokrat ve ilerici Kıbrıslırum hayatını kaybeder. Elbette burada söz ettiğimiz gerek Kıbrıslıtürk, gerekse Kıbrıslırum masum insanlar ve sivillerdir. Kuzey’de fanatik kesimler namlularını sivil insanlara yöneltirken (Muratağa, Sandallar ve Atlılar Olaylarını da burada anıyor ve tel’in ediyorum) ve birçok katliamlar yaparken, aynı şekilde Güney Kıbrıs’ta da birçok Kıbrıslıtürk masum sivil, EOKA B ve Yunan Birliklerinin saldırılarıyla karşılaşıp esir duruma düşer. Katliama da uğrarlar… Terazi ve Taşkent (Zigi ve Dohni) köylüleri esir alınırlar ama bu köylerden 95 Türk bilinmez yerlere götürülüp katledilirler.

Leyla Kıralp da bu katiamda kocasını kaybeder. Yalnız kalır. Bu arada Mağusa’dan (Maraş’tan) Zigi’ye (Terazi’ye) göçmen giden ihtiyar bir Rum kadınıyla da anne-kız yakınlığıyla temasa geçer ve Rum kadını Leyla Hanıma insanlık gösterir. Ona annesi gibi davranır. Leyla Hanım onun yakınlığı ve dayanışmasıyla acılarının bir kısmını olsun bastırabilir. 1974 olaylarından sonra Maraş-Mağusa’ya gelip yerleşen Leyla Kıralp, ne acılarını ne de bu Kıbrıslırum kadınını unutur ve daha sonra Barikatlar açılmadan çok önce, İstanbul’dan transit yolculukla, o zamanlar küçük yaşlarda olan oğlunu da yanına alarak, Güney Kıbrıs’ta Terazi (Zigi) köyüne gider ve bu kadını bulur. Onunla eski anılarını yaşar, ona karşı vefasını gösterir. Barikatların açılmasıyla ilk günlerde bu kadını tekrar bulan Leyla Hanım, bir müddet sonra bu yaşlı kadını kaybeder. Kendini, Kıbrıs’ta bir daha savaşlar yaşanmasın, bir daha acılar olmasın diye barış ve çözüm mücadelesine adayan Leyla Hanım, öykülerinden ve anılarından yola çıkarak Kıbrıslırum film yapımcısı Ayomammidis’in çekimleriyle ve Hristalla Avgusti ve Hüseyin Halil’in yapımcılığıyla (Ayomammidis ailesi Güney Kıbrıs’ta en demokrat ve en barışsever bir ailedir – Hristalla Avgusti ve Hüseyin Halil de ilerici insanlarımızdır ve senelerce RIK’te iki toplumlu AYNI GÖKYÜZÜ ALTINDA programını başarıyla yapmışlardır) “Mendil” adlı filmi hazırlarlar. Hatırladığım kadarıyla, Pandemi öncesi prömiyeri “Melandra Evi”nde yapılan filmde hazır bulunmuştum. Geçtiğimiz Aralık ayında bir akşam Bandabuliya Kültür Merkezi’nde tekrarlanan Sinema Gecesi’ne gidemedim ama filmi dediğim gibi daha önce görmüştüm. Prömiyer gecesinde de Leyla Hanım ve film yapımcılarına, filmin Uluslararası Yarışmalara katılmasıyla ün yapacağını, ödüller alacağını ve de dünyadaki barış mücadelesine örnek olacağını söylemiştim; aynı duygu ve düşüncelerimi muhafaza ediyorum.

Film çok etkileyici, barış mesajı veriyor, aynı zamanda da duygusal… Önce Leyla Hanımı sonra da filmi hazırlayanları tekrar tebrik ediyorum…

Bu yazı toplam 741 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar