1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. BASIN BİTERSE
Sami Özuslu

Sami Özuslu

BASIN BİTERSE

A+A-

 

Bir laf vardır: Bir parmağını ısırınca bütün parmaklar da ağrırmış.
Basın da öyle...
Demokratik rejimlerde '4. Kuvvet' diye anılıyorsa eğer medya, bunun bir sebebi var.
Yasama, yürütme ve yargının yanında, halk adına rejimi sorgular basın... Bir tür 'sigorta' gibidir. Her an herkese lazım olabilir o sigorta... Zira 'iyiler'den çok fazladır 'kötülük' yapanlar, 'çıkar grupları'... Tıpkı kan gibi, kimin ne zaman ihtiyaç duyacağı belli değildir basının gücüne... Demokrasi yoksa eğer ülkede, zordur basının işi... Ama zaten zordur toplumun da işi...
Böylesi baskı ve şiddetin panzehiri de çoğunlukla medyadır. Basın tarihi bu yüzden gazeteci cinayetleri, gazete kapatmalar, sansür ve yasaklarla yüklüdür.

***

Kıbrıs’ın kuzeyinde basın ne halde acaba bugün?
Bugün Basın Günü ya, biraz da kendi mesleğimizden söz edelim bu vesileyle...
'Basının durumu ne' sorusuna uzun uzun yanıt verilebilir.
Ama şu kavramları alt alta yazarsam daha kolay okunur, anlaşılır:
Kan kaybeden...
Kalitesi azalan...
Çalışanların terk ettiği...
Güven vermeyen...
Güvence hiç vermeyen...
Vizyonunu yitirmiş...
Çıkar odaklarının göz diktiği, ele geçirdiği...
Vasatın altına düşmüş...
Tehlikeli hale gelmiş...
Sapla samanın karıştığı...

***

Her bir kavramın açılımı bir yazılık yer alır. O yüzden öylece dursun yukarıda yazdıklarım. İsteyen istediği kısmını değerlendirsin.
Karamsar bir tablo çizdiğim konusunda haklısınız. Ama ortada medyayla ilgili 'umut verici' hiçbir gerekçe yok ki!
Bu ülkenin kaderinde hep rol oynamış, başta Kıbrıs sorunu ve iç politika olmak üzere her daim oyunda bir rolü olmuş Kıbrıs Türk basını, tam da Kıbrıslı Türkler gibi 'var olup olamama' kavşağında duruyor şimdi...
Daha açık mı yazayım?
Peki...
Nasıl ki Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıs’ın kuzeyi büyük bir hızla 'Türkiyeleştiriliyor', Kıbrıs Türk basını da aynı süreçten geçiyor.
Hem de stratejik bir şekilde...

***

Artık bu ülkede Ankara'nın her konuya müdahil olduğunu ve -gariptir ama- eskisi gibi bu durumun garipsenmediğini görüyoruz.
Eskiden "müdahaleli seçim" diye meclis boykotuna çıkan sol siyasal partiler bile bugün dozu çok daha artmış, gündelik rutine dönüşmüş müdahaleler karşısında 'öğretilmiş çaresizlik' çerçevesinde hareket ediyor.
Oysa Ankara'nın geçmişte sivil-asker odaklı karışmacılık huyu, artık sivil-ruhani odaklıya evrilmiş haliyle ve partilerin içini karıştıracak, üniversitelerdeki rektör yardımcılarını veto edecek kadar yaygınlaşmış durumda...
Ama eskiden gösterilen tepkinin binde biri gösterilmiyor.
Çünkü siyaset Ankara'nın para zoruyla burada kurduğu statükoyla baş edemeyeceği sonucuna vardı. Bu yüzden "Ankara ile iyi ilişki" prensibi öne çıkıyor. Şimdiki Ankara ise kuşkusuz Erdoğan'ın Ankara'sı...

***

Siyaset bu şekilde süklüm püklüm olduğu içindir ki basın da toplum gibi 'son demleri'ni yaşıyor.
Elbette başta yazılı basın olmak üzere küresel ölçekte basını gerileten teknolojik gerçekler de vardır. Ama bizdeki durum teknolojiyle falan alakalı değil çok da...
Konu çok basittir ve yıllarca yazıp söyledikten, bağırıp çağırdıktan sonra artık 'ortak görüş' haline geldi.
Kıbrıs Türk basını, TC basınının haksız rekabeti yüzünden bitme noktasına doğru sürükleniyor.
Tükettiğimiz ürünlerin ve hizmetlerin yüzde 80'den fazlası TC firmalarındandır ama medyamızın bu firmalardan aldığı reklam desteği sıfıra yakındır. O ürünlerin reklamları bizim toplumumuza TC TV ve gazeteleri tarafından gösteriliyor.
Bir başka deyişle Türkiye medyası -sözümona- 'bağımsız KKTC'de beleş reklam yapıyor.
Bu durum sadece gazeteleri ve özel radyolar ile televizyonları tüketmiyor, aynı zamanda devlete ait BRT'yi de 'kamunun sırtında sülük' haline getiriyor.

***

Tüm bunları defalarca dile getirdik. 'Basın Günü' olmasaydı yazacak değildim yeniden.
Çünkü umudum falan yok.
Hiçbir siyasiden...
Hiçbir partiden...
Çok hoş sözler edecekler yine bugün, bildiri yarışında...
Lakin hiç birinin -ama hiç birinin- samimiyetine inancım yok.
Olsaydı eğer, ellerinde imkan varken basını, en fazla da kendilerinin tepe tepe kullandıkları medyayı devasa holdinglerin ve çıkar gruplarının alt kuruluşu durumundaki TC medyasının şerrinden koruyacak adımları atarlardı.
Hele Maliye Bakanları...
Ama yok!
Elçiye ve de Yardım Heyeti'ne şirin görünmek dışında bir hedefi kalmamışlardan asla bir şey beklememek gerek...
Yoksa maaş ödeyemezler!

***

Basın Günü'müz kutlu olsun meslektaşlar...
Unutmayın ki siyasiler seçmene ulaşmak için yine bizim ensemize basacaklar.
Bunu herkes aklında tutsun.
Lazım edecek...

Bu yazı toplam 2603 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar