1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Acı, yokluk ve yas barikat tanımıyor
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Acı, yokluk ve yas barikat tanımıyor

A+A-

Kıbrıs çocuklarına ağlıyor ve ortak gözyaşları “resmi” kayıtlara girmiyor.
Yas ve matem bölünüyor “devlet”in kibirli dilinde…

Liderler ya da lider rolünde yetki kullananlar, söz söyleyenler, poz verenler, masaya oturanlar, protokole girenler arkadan geliyorlar.
Karanlıklar içinden bir yerden…

Toplumlar önde…
Yurttaşlar…

***

Kıbrıs’ta ortak gelecek, işbirliği, dayanışma, barış kurulacaksa bunu siyaset değil sokak yapacak, sivil toplum yapacak, gençler yapacak.
Yeniden yaşadık, yeniden anladık…

Acıyla sınanıyoruz.
Evlatlarımızı yitirdik, depremde, Türkiye’de…
26 çocuğumuz derin bir kesik bıraktı bedenlerimizde…
Deprem değil ihmaldi can alan…
Denetimsizlikti, gericilikti, bilimden uzak kadercilikti…
İki evladımızı Yunanistan’da yitirdik sonra…
Yine ihmal can aldı.
Tam bir sorumsuzlukla, aymazlıkla geldi katliam…
Kıbrıs ortak yaşadı bu kayıpların acısını…
Mağusa’dan Limasol’a yaşadı, Karpaz’dan Baf’a, Larnaka’dan Lefkoşa’ya…

Kendini “devlet” gören ayrılıkçılar anlamadı bunu…
Tren kazasının ardından üç günlük yas ilan edildi güneyde…
Kıbrıs Cumhuriyeti o üç günlük yas kararını deprem sonrası da alsaydı, Kıbrıs’ın evlatlarının acısına…
Ne olurdu?
İnsani yardımı reddedecek kadar gözünü nefret bürümüş kafalarla aynı yerden baktılar hayata…

***

Coğrafyayı bölenler, acıları da ayırmak istiyor.
Ne varsa bölmek istiyorlar insana dair…
Hepsini ayrı ayrı yaşatmak…
Ne oluyor böyle?
Hayat iyileşiyor, yaralar sarılıyor, göz yaşları diniyor mu…

O nedenle diyorum ya…
Umuyorum…
Kıbrıs’ta ortak gelecek, işbirliği, dayanışma, barış kurulacaksa bunu siyaset değil sokak yapacak, sivil toplum yapacak, gençler yapacak.
Törenle değil hisle olacak bu…

***

Acıyla sınanıyoruz…
Dün olduğu gibi bugün de….
“Tek yürek” diyoruz ya hani…
O yürekte Türkçe ya da Yunanca ağıtlar; etnik kimliklerin ve milliyetçiliğin ayırmadığı hüzünler var…

Coğrafyamız keder olmasın…
Yarını birlikte kuralım…
Birbirimize sarılarak, yaslanarak, anlayarak…
Umudu yitirmeden ayakta kalmanın tek yolu gelecek güzel günleri düşlemektir.

İyi ki toplumların yürekleri “resmi gazete” ilanına benzemiyor.
Şom ağızlarına benzemiyor, düşmanlıktan beslenenlerin…
Yasını tutuyor ayırmadan…
Acılar da yokluklar da kuşlar gibi barikat tanımıyor.
 



 

Akademisyenler bir araya gelmelidir

Üniversiteler derdimizi yazmıştım, bir akademisyenle sohbetimi paylaşarak…

“Yeni ticaret alanı doktora programları oldu” demiştim, adanın kuzeyinde parası ödenerek her türlü yeterliliğe sahip olunduğunu anlatmıştım.

O kadar çok özel mesaj geldi ki!
İpin ucu iyice kaçmış….
Akademisyenlerden gelen mesajlar çürümenin ve yozlaşmanın, en önemlisi de “akademik tüccarlığın” geldiği boyutu anlatıyor.

Akademik kadroların çoğunluğu iş ve gelecek güvencesine sahip olmadıkları için kamusal alanda maalesef konuşamıyor.

***

Kimi, kime şikayet edeceğimizi bilemiyoruz.
Ulusal siyaset bu ”düzen”le övünüyor!
Toplumun geniş yığınları meselenin sadece “ekonomik” boyutuna bakıyor.
Öğrenci “müşteri” oldu ve işin eğitim boyutunu umursayan çok az…

Akademisyenler güçlü bir meslek örgütünde bir araya gelmelidir.
Barolar gibi tabipler gibi mühendis ve mimarlar gibi…
Yüksek öğrenim alanını başka da denetleme şansımız kalmadı sanırım…

Belki tek tek akademisyenler konuşamaz ancak güçlü bir meslek örgütü, ses verebilir.

En azından iyi üniversitelerimizi kurtarırız…
 



Nasıl yitiriyoruz

 

Bu yazı toplam 2118 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar