“20 Temmuz’un gölgesinde, barışın umuduyla…”
Birgül Kılıç YILDIRIM
Kıbrıs… Akdeniz’in ortasında bir cennet parçası. Güneşin sıcakça dokunduğu zeytin ağaçlarının, masmavi denizlerin, tarihle yoğrulmuş sokakların adası. Ama bu güzel topraklar, zaman zaman tarihin sert yüzüyle karşılaştı. 20 Temmuz 1974, adanın tarihine derin bir iz bırakan günlerden biri oldu.
Bu tarihin adı kimine göre “barış”, kimine göre “acı” oldu. Kimi anneler evlatlarını yitirdi, kimi çocuklar babasız kaldı. Evler terk edildi, komşuluklar sustu, hayatlar bölündü. O gün yaşananlar, sadece bir askeri hareketin değil, iki halkın kalbinde açılmış derin bir yaranın da başlangıcıydı.
Ama zamanın en büyük gücü, iyileştirme yetisidir. Yıllar geçtikçe yaralar kabuk bağlar, hafızalar olgunlaşır. Acılar hâlâ taze, kayıplar hâlâ yüreklerde ama artık geçmişin gölgesinden çıkıp geleceğin ışığına bakmanın zamanı. Çünkü Kıbrıs, sadece bir geçmiş değil; umut dolu bir gelecek de olabilir.
Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar… Aynı gökyüzünü paylaşan, aynı yağmurda ıslanan, aynı rüzgârda savrulan insanlar. Belki diller farklı, belki hikâyeler ayrı ama gözyaşlarının rengi aynı. Kaybedilen her can, hangi taraftan olursa olsun, insanlığın ortak acısıdır.
Bugün, barış sadece bir dilek değil, bir zorunluluktur. Gelecek nesillerin nefretle değil, anlayışla büyüyebilmesi için; geçmişin ağır yükünü sevgiyle hafifletmek gerekir. Kıbrıs’ın sokaklarında çocuk kahkahaları, öfkenin yerini alsın. Müzikler karışsın birbirine, diller birleşsin şarkılarda. Duvarlar değil, köprüler inşa edilsin aramızda.
Çünkü barış, geçmişi unutmak değil; geçmişten ders alarak geleceği birlikte inşa etmektir. Ve bu ortak gelecek, Kıbrıslı her yüreğin içinde büyüyebilir.
20 Temmuz’un gölgesinde bir kez daha hatırlıyoruz: Acılar ortak, umutlar da öyle olmalı. Barış, sadece bir kelime değil; bir niyet, bir irade, bir yoldur. Ve o yolda yürümek, hepimizin sorumluluğudur.
Kıbrıs’ın geleceği, barışla yazılsın. Kalemimiz sevgi olsun...
Bu sayfada gördüğünüz fotoğrafın, bu güzel karenin mimarı, Süt Babam Antreas Efstathiu’yu bulmam Sevgul Uludag sayesinde…
Birgül Kılıç Yıldırım, solda babası Mehmet Kılıç, sağda 'Süt Babası' Antreas Efstathiu ile...
*** KIBRIS’TAN BARIŞ İÇİN BİR ŞİİR…
“Aynı gökyüzüne bakan yüzler için…”
Birgül Kılıç YILDIRIM
Bir ada düşün,
Zeytin ağaçlarının gölgesinde büyüyen çocuklar,
Deniz kokusuyla uyanan sabahlar…
Bir ada düşün,
Hem gülüşler hem de gözyaşlarıyla yoğrulmuş topraklar.
Yıl 1974, aylardan Temmuz
Güneş battı o yaz sabahında biraz erken,
Sokaklar sustu, kalpler bölündü.
Kimi evladını yitirdi,
Kimi çocukluğunu…
Kimi bir anahtarı hâlâ cebinde taşır,
Dönemediği evin kapısı için.
Ama zaman…
Zaman yalnızca yaraları taşımaz,
Onları sarma gücünü de getirir.
Geçmişe hüzünle bakarken,
Geleceğe umutla yürümek gerek.
Çünkü gözyaşı,
Dil tanımaz, bayrak bilmez.
Aynıdır acının rengi her iki yanda da.
Ey Kıbrıs…
Birlikte sustuk,
Artık birlikte konuşalım.
Geçmişin ağırlığını değil,
Geleceğin hafifliğini taşıyalım omuzlarımızda.
Duvarlara değil, kalplere pencere açalım.
Yarını, bugünden daha parlak kılalım.
Barış bir kelime değil,
Bir çocuğun gülen yüzü,
Bir annenin kaygısız uykusu,
Bir sofrada paylaşılmış zeytin tanesidir.
Unutma,
Aynı gökyüzüne bakıyoruz hâlâ.
Ve aynı toprağa düşüyor gözyaşlarımız.
O hâlde barışı birlikte büyütelim,
Sevgiyle, sabırla,
Kıbrıs’ın kalbinde...
“Empatiye, affetmeye ve barışa ihtiyacımız var…”
Leyla Hüseyin Kıralp
1974’te EOKA-B’cilerin gerçekleştirdiği Dohni katliamında eşini kaybeden kayıp yakını Leyla Kıralp, bir Kıbrıslırum kayıp yakını kadınla kucaklaştığı bir fotoğrafı dün sosyal medya sayfasında paylaşarak şu çağrıyı yaptı:
“Kalimera sas, Günaydınlar… 1974 + 51, her iki tarafın da kayıpları, acıları var. Hamasete, düşmanlığa, kışkırtmaya değil anlayışa, empatiye, affetmeye ve barışa ihtiyacımız var. Çünkü hepimiz bu ülkenin vatandaşlarıyız, bu ülkede yaşıyoruz ve yaşayacağız…”
*** GİDENLERİN ARDINDAN…
“Hoşçakal Aygün Sevengül hocam…”
Ulus Irkad
Aygün Sevengül, hanımı Ülkü hanımın vedasına pek dayanamadı… Hoşçakal hocam… Bana “Ulus Bey, Ulus Bey! Rica ederim Ulus Bey” diye seslenişinizi unutmadım ve unutmayacağım…
Geçmiş zaman oldu. Üç veya dört yıl onun müdürlüğü altında çalışmıştım ama 1980-81 Eğitim yılında yine onun Şehit Osman Ahmet İlkokulu’ndaki VI. sınıfını, o ve Ülkü Hanım Güvercinlik İlkokulu’na tayin oldukları için ondan devralmıştım. Aygün Bey ve Ülkü Hanım Baf’ta da 1974 öncesi hep birlikte çalışmışlardı. Adetleriydi, hanım nereye giderse bey de oraya giderdi veya zıttı olurdu, muhakkak aynı yere tayin olurlardı. Ayrılmaz ama oturmak- durmak bilmeyen iki eğitimciydiler. Hanımımla evlenince de onların hanımımı da Baf-Hirsofu’da (Altıncık) okuttuklarını öğrenmiştim. Hele hele Hirsofu’da Hanımın dayısı Aysın’ın bayrak direğine asılı kalması hikayesi oldukça hala daha meşhurdur…
AYGÜN BEY’İN TİTİZ BİR MİZACI VARDI
Aygün Bey, işini tam yapan, aldığı sorumluluğu muhakkak başarıya götüren bir mizaçtaydı. Eğitimde de, sosyal yaşamında da öyleydi. Onları en iyi damatları rahmetli Salih Özdağ anlatabilirdi. Hatta Salih’le buluştuğumuzda Salih esprili olarak bu durumu anlatır ve Aygün Bey’in titizliğinin, başarı azminin ne kadar yüksek biri olduğunu izah ederdi. Ülkü Hanım ve Aygün Bey Güvercinlik’te birkaç sene kalmışlar ama bu ilkokul onların zamanında başarıdan başarıya koşmuştu. Ülkü Hanım’la birlikte, ilerlemiş yaşlarına rağmen (1980’li yıllarda artık emekliye ayrılabilecek yaşlardaydılar) Güvercinlik İlkokulu’nun birçok alanda başarıdan başarıya koşmasını sağlamışlardı. Basketbol’da veya voleybolda yarı finallerde bile en kuvvetli şehir takımlarını zorlamaları, hatta Ülkü Hanım’ın öğleden sonraları Güvercinlik İlkokulu’nda kalarak oradaki çocukları her türlü sosyal faaliyetlere hazırlamaları nasıl unutulur ki?
Bilhassa Basketbol’da basketbol koçu ve hakemiydim, bu çalışmalarına en fazla şahit olan öğretmenlerden biriydim. O küçücük Güvercinlik İlkokulu atletizmlerde bile sesini duyurur duruma gelmişti.
AYGÜN BEY VE ÜLKÜ HANIM TEKRAR BENİM OKULUMA GELİYORLAR
Sonra tekrar Aygün Bey, Şehit Osman Ahmet İlkokulu’na müdür olarak tayin olmuştu. Bu defa gene yanında Ülkü Hanım vardı. Kızları Canan Hanım’ın ve Salih’in çocuklarına nasıl baktıklarını, sırf torunları Lefkoşa’da diye torunlarına bakmak ve onların yanında neşe-mutluluk dolu saatlerini harcamak için koşuşturmaları… Hele Aygün Bey’in Şehit Osman Ahmet İlkokulu’ndaki tekrarlanan başarıları, bu okulun genelde bile birçok şampiyonluklara ve faaliyetlere imza atışı… Voleybolda okul voleybol takımının Kıbrıs’ta ve Türkiye’de ilk derecelere girerek şampiyonluklar alışını, masa tenisinde en kuvvetli Lefkoşa okullarının ilk üçü arasına girerek üç defa kızlarda ve erkeklerde çok önemli sonuçlar almamız nasıl unutulur ki?
AYGÜN BEY MERKEZ LEFKOŞA’DA BAKANLIKTA GÖREV ALIYOR
Aygün Bey daha sonra merkezde görev alarak Eğitim Bakanlığı’nda da önemli işlere imza attı ve bu başarılarla emekliye ayrıldı. Hanımı Ülkü Hanım’ın İzcilikte de başarılarını emekliye ayrıldıktan sonra devam ettirdiğine şahidim.
AYGÜN BEY’İN VEDASI
Sonraları torunlarını büyüttüler. Onları yüksek eğitime gönderdiler, onları evlendirdiler, onların çocuklarını yani torunlarının mürrüvetlerini gördüler. İlkin Ülkü hanım ve damat Salih çok uzaklara gitti. Geçen gün sabahleyin Aygün Bey’in de bizlere veda ettiğini okudum sosyal medyadan. Ülkü Hanım’ın ve damadın gidişine pek fazla dayanamıştı sevgili Hocam.
Onun Şehit Osman Ahmet İlkokulu’nda bana;
“Ulus Bey, Ulus Bey! Rica ederim Ulus Bey!” diye seslenişini ve de espritüel konuşmalarını, neşelendiğinde veya memnuniyetini belli etmek için insancıl gülüşlerini nasıl unuturum ki?
Eğitimde ben ve benim akranım olan meslektaşlarım da ondan çok şeyler öğrendik.
Uğurlar ola Hocam… Kıbrıslı Türk Eğitim tarihi sizi unutmayacak. Hep disiplinli ve de titiz mizacınızla başarılarınız hatırlanacak. Aydınlıklar içinde kalın…
Ulus Irkad, aynı okulda görev yaptığı Aygün Sevengül'ü sevgiyle hatırlıyor...
Aygün Sevengül'ün vefatı, sevdiklerini üzdü...