1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “1974’te başlıca çıkarma bölgeleri, denizden ve havadan,  Kıbrıslırumlar tarafından savunmasız bırakılmıştı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“1974’te başlıca çıkarma bölgeleri, denizden ve havadan,  Kıbrıslırumlar tarafından savunmasız bırakılmıştı…”

A+A-

BASINDAN GÜNCEL…

 

Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -17-

Ulus Irkad

Druşotis’e göre Kissinger için Yunan darbesiyle adadaki kuvvetler dengesi ortadan kalmıştı. Onun için de bu dengeyi yaratmak amacıyla bir çıkarma hareketi gerekiyordu. “Kissinger’in bu pozisyonu kabul etmesiyle, Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’nin askeri müdahalesini itirazla karşılaşmadan sineye çekecekti…” (Druşotis, 2006, 390).

KIBRISLIRUM İDDİALARI “SAVUNMASIZ BIRAKILDIK”

1964 yılındaki planlara göre Mağusa bir çıkarma bölgesiydi. Omorfo Körfezi   ve gene Girne kıyıları da seçenekler arasındaydı. Mağusa’da kalabalık bir yerleşim bölgesinin bulunması da uygun gelmekteydi. Yapılacak harekattan sonra limanın takviye olarak kullanılması da gerekebilirdi. Girne ise oldukça zor ve manevra alanı da bırakmayan bir alandı. “Rum Milli Muhafız Ordusu’nun ağır silahlarının, özellikle topçu bataryalarının çoğu Beşparmaklar’dan cepheye bakacak ve kıyıya hakim olacak şekilde yerleştirilmişti. Kıbrıs’ın kuzey sahili boyunca, biri kıyıya yakın, diğeri bir saldırı esnasında çıkarma gemilerini vurabilecek menzilde Beşparmak Dağları’nın kuzey yamaçlarına iki sıra topçu bataryası mevzilendirilmişti. Ne var ki, Türklerin Girne’ye çıkmayı seçmesinin nedeni,  burada çok az Milli Muhafız Ordusu askeri olduğunu bilmeleriydi. 39. Tümen Komutanı Tümgeneral Bedreddin Demirel, Türk Genelkurmayı’nın Rum Milli Muhafız Ordusu birimlerinin Kıbrıs’ın farklı bölgelerine dağıtılmış olduğunu bildiğini yazıyor. “Başlıca çıkarma bölgeleri (deniz ve havadan) Kıbrıslırumlar tarafından savunmasız bırakılmıştı…” (Druşotis, 2006, 416-417).

Darbeyi gerçekleştirmek isteyen Kıbrıs Rum Ordusu ve Yunan Alayı bu sırada Girne’yi maalesef savunmasız bırakmıştı. (Druşotis, 2006, 416-417).

Yunanlı Tümamiral Türkiye’nin Harekat Başlattığını Anlayamamıştı (!)

20 Temmuz’da bile  Tümamiral Yorgo Papayiannis Yunanistan’dan Türkiye Ordusunun hareketliliğinin bir tatbikattan dolayı olduğunu öğrendiğini söylüyordu. Mağusa’da bulunan Türk gemileri Türkiye’ye yönelince Yunanistan Genel Kurmayı bunun eğitim tatbikatı olduğunu söylemeye devam etti. “Ancak, 04:00’de başka 11 gemi Girne’nin 15 mil açığına gelmişti. Papayiannis, “Bu saatten itibaren, Yunanistan Genelkurmay Karargahı’na gönderilen sürekli raporlara rağmen, onlar gene de bize ne emir ne de bir tepki verdiler,” diyor. 04:30’da, çıkarma filosu Girne’nin 10 mil açığında, Kıbrıs karasuları dışında durdu. “Bu durum da Yunanistan Genelkurmay Karargahı’na bildirildiğinde, onlardan gene ses çıkmadı” (Druşotis, 2006,421).

ASLINDA TÜRK İSTİHBARATI VE TMT GİRNE ÇIKARMASI İÇİN 1969 YILINDAN İTİBAREN HAZIRLANMAYA BAŞLAMIŞTI

TMT’nin Türk istihbarat birimi Almanya-Münih’te (veya TMT’nin MİT kolu) 1969 yılında EOKA B hakkında ve yakında faaliyete geçeceği konusunda bilgiler elde eder. Bu bilgiye göre EOKA B olarak ortaya çıkan örgütün  gizli lideri Almanya’da NATO karargahında da çalışan bir Yunan Albayıdır. Bu Albay Kıbrıs’taki ismi Sokratis İliyadis’tir  ve bir firmada müdür muavinliği gizli görevini sürdürmektedir. Bu adamın Grivas’ı adaya getirdiği de söylenmekteydi. (Halluma, 2007, 384).

TMT’nin MİT grubu önceleri bu grubun verdiği bilgileri şüpheyle karşılamıştı. Gerekçeleri de CIA’dan gelen bilginin öyle olmadığıydı.

Bunun üzerine onlara Kıbrıs’tan verilen yanıt şöyleydi:

 “Henüz öğrenmemizi istemiyorlar. Zamanı gelip de sizin öğrenmenizde bir sakınca olmadığına inandıkları zaman hiç kuşkunuz olmasın ki doğrulayacaklardır.

Zaman beni haklı çıkarmış, altı yedi ay kadar sonra CIA bu bilgileri doğrulamıştı. MİT Müsteşarı General F. Doğu beni tebrik etmişti. CIA’yı atlatıp solladığı için çok mutlu olmuştu.”(Halluma, 2007, 384-385).

TMT içindeki MİT grubunun meşhur Özel Harpçi Fuat Doğu ile temasta olduğu da bilinmektedir. Fuat Doğu’nun Özel Harpçi Nazi subaylarına methiyeler düzdüğü ve onların deneyimlerinden yararlandığını daha önce yazmıştık. Mehmetali Tremeşeli’nin yazdığına göre daha 1969 yılından itibaren Girne çevresinde çıkarma yapılacak kıyıların  tesbiti için araştırmalara girişiliyor:

TMT’ci MİT grupları  Fuat Doğu’nun güvenini kazanarak tehlikeli görevler devralıyor, Rum mevzilerinin ta yakınlarına kadar sokularak silahlarına kadar yakın fotoğraflarını çekiyorlardı. O kadar ki bu bölgeler o kadar yasak ve tehlikeliydi ki ölümle sonuçlanacak olaylar da olabilirdi.

Bunun üzerine bir deniz morotu bile satın almışlardı.

“Anlaşılıyordu ki, yine iş başa düşmüştü. Kaybedecek zaman yoktu. Bu iş yalnızca plajların açık olduğu yaz zamanında yapılabilirdi. Kolları hemen sıvayarak bütçemize uygun bir sürat teknesi aramaya koyulmuştuk. Teknelerin fiyatları ateş pahasıydı. Fiyatları daha makul olanlar ise kullanılamayacak kadar kötü durumdaydı. En nihayet Mağusa’da amacımıza hizmet edebilecek küçük ama motoru 40 beygir gücünde ve iyi durumda bir tekne bulabildik. Fiyatı, bizim ödeme gücümüzün kat ve kat üstündeydi. Yine de şanslı sayılırdık. Teknenin sahibi adımı duyunca fiyatı indirmiş yarısını peşin yarısını da 6 ay vadeli olarak kabul etmişti. Tekneyi hemen alarak Girne’ye getirmiş ve acil bir bakımdan geçirerek derhal işe koyulmuştuk.”(Halluma, 2007, 387-388).

ABD BAŞINDAN BERİ KIBRIS’TAKİ OLAYLARA KAYITSIZ DAVRANDI

“Kissinger, Washington Özel Harekat Grubu ile ikinci bir toplantı düzenledi ve Nixon’a rapor verdi. Amerikalı yetkililer Türklerin Yunan eylemini, Kıbrıs’a Türk askeri birlikleri çıkartmalarını haklı gösterecek bir tür ‘fiili enosis’ olarak gördüklerine inanıyorlardı. Ama Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, adanın anayasal düzeninin desteklendiğini ilan eden ilk ifadeleriyle çelişen “an itibariyle tanıma sorununun doğmadığı konusunda ısrar etmekteydi. Washington, darbeyi sonlandırmak için bir adım atmıyordu…”(O’Malley & Craig, 2012, 274).

Kissinger Umarsızlığını Sürdürüyor

“Ecevit, Sisco ile görüşmesinde Sampson’un gitmesi ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta denize erişimi olan bir askeri mevkiye sahip olması gerektiğini belirtti. Deneyimli bir Ortadoğu arabulucusu olan Sisco, Türkleri adaya çıkmaktan caydıracak hiçbir şeye sahip değildi, ne kendisinin kaleme alınmasında yardımcı olduğu Johnson’un 1964’teki mektubuna, ne de 1967’de Yunanistan’ı anlaşmada belirlenen kontenjan kotasını aşan askerlerini geri çekmeye zorlama vaadine eşdeğer bir şeye Kissinger, Türkiye’nin askeri müdahalesini kaçınılmaz hale getireceğini kabul etmesine rağmen askeri darbeyi geri döndürmek için bir şey yapmadığı gibi, bölgedeki en güvenilir adamı Sisco da işgale kalkışmaması için Ecevit’e elle tutulur bir baskı yapmıyordu…”( O’Malley & Craig, 2012, 279).

 

KAYNAKÇA

Druşotis, M.(2006) Kıbrıs,1970-1974-Eoka B , Yunan Darbesi ve Türk İstilası, Geleri Kültür Yayınları, Lefkoşa.

Halluma,R (2007) Ayios Sipiridon’un Çanları- MehmetAli Tremeşeli’nin Anıları,Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa.

O’Malley,B.& Craig,I (2012) Amerika, Causuluk ve İşgal, Kıbrıs Komplosu,Kalkedon-Khora, İstanbul.

(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 1.7.2019)


“Bu unutulmuş şehirde yapabileceğimiz tek şey, yarın ölecekmişiz gibi yaşamak…”

nas.jpg

NAS Daily Global’da 29 Haziran 2019 tarihinde yer alan bir paylaşımda özetle şöyle deniliyor:

“Ben, bir öğretmen ve bir çevirmen olarak çalışmakta olan 27 yaşında bir genç kadınım.

Bu sabah, öğrencilerime yönelik bir sınavda, öğrencilerimden birisinin sınava gelmediğini farkettim.

Kaygı duyduğum için sınıf arkadaşlarına “Abd Al-Hadi, neden hala gelmedi? Eğer bu sınavı sağlam bir gerekçesi olmadan kaçırıyorsa, o zaman bu dersten kalacak” dedim.

Öğrencilerim şoke olmuş biçimde yüzüme bakıyordu, sonra öğrencilerden birisi, “Bayan Aseel, belki son saldırıyla ilgili haberleri duymadınız, savaş uçakları o uyurken evini hedef aldı, artık sınava ihtiyacı yok çünkü o cennete gitti” dedi.

Neden? Kendime sürekli bu soruyu soruyorum, neden tüm bunları yaşıyoruz? Çocuklarımızın günahı ne ki böyle şeyler yaşamak zorunda bırakılıyor?

Biliyorum, bu trajedi, sonuncu trajedi olmayacak. Yakın geçmişte dedemin evi de hedef alınmıştı, babam ağır yaralanmıştı ve halam da yaşamını yitirmişti…

Artık daha fazla kaybı kaldıramayacak durumdayım…

Bizler sivil insanlarız, savaştan nefret ediyoruz. Bizler barış içinde yaşamak istiyoruz, savaş içinde değil… Ancak şu anda bu şehirde sıkışıp kaldık, başımıza ne geleceğini bekliyoruz.

Unutulmuş bu İblid kentinde yapabileceğimiz tek şey, yarın ölecekmişiz gibi yaşamak ve her an bir aile bireyimizi kaybedecekmiş gibi yaşamak…”

(NAS DAILY GLOBAL’dan derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 1.7.2019)

 

 

Bu yazı toplam 2732 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar