1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Üniversiteler meselesi…
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Üniversiteler meselesi…

A+A-

4’lü hükümet öncesindeki dönemde ‘üniversiteler’ konusunda ilginç gelişmeler yaşandı.
Bir yandan üniversite sayısını artırmak için deyim yerindeyse çıldırmışçasına bir ‘üniversite izni’ dağıtımı sürdü, diğer yandan da bu durumun sürdürülemez hale geldiğini görenler olanlara müdahale etmeye çalıştı.
Üniversite izinleri resmen bir pazar haline dönüştürülmüştü!   
Neredeyse her iş insanı bu sektörü girmek için çabalıyordu.
Bu da yetmezmiş gibi Türkiye’deki vakıf üniversiteleri de Kuzey Kıbrıs’ta faaliyete geçmek için sıra bekliyordu. Bu bekleyiş hala sürüyor mu? Bilemiyoruz!
Peki bu ülke bu kadarını kaldırır mı?
Bu kadar öğrenciye yetecek kadar altyapımız var mı?
Ya da şöyle soralım, yabancı öğrencilerin bazılarının adli suçlara yöneldiği bu günlerde polis teşkilatımız böylesi bir üniversite öğrencisi sayısına, bu nüfusa yetecek donanıma sahip midir? Olay öğrenci boyutu çok yönlü ele alınıp tartışılmalıdır.

Son dönemlerde görüyoruz ki; aslında ‘artan’ öğrenci sayısından öte üniversite sayısı!
Belli ki 'eğitimde kalite' tartışmalarını da beraberinde getiren üniversite sayısı sorunu giderek büyüyecek.
Özellikle en dikkat çekici unsur şu; Türkiye’deki vakıf üniversiteleri ağırlıklı olarak Kuzey Kıbrıs’ta kampus açmak, burada eğitim izni almak için adeta yarışıyor.
Peki ama neden bu üniversiteler ısrarla Kuzey Kıbrıs'ta kampus açmak, burada ticari faaliyet kurmak istiyor? Bunun nedeni nedir, altında yatan sebep nedir?                                                                 

***

Daha önce de yazdım, yinelemekte fayda var!
Aslında eğitim çevrelerini kısaca bir yokladığınızda ortaya şöyle bir durum çıkıyor:
Türkiye’deki vakıf üniversitelerinin vakıf olmaları nedeniyle bütçe kalemlerini harcama noktasında çok ciddi sınırlamaları var.
Maruz kaldıkları ekonomik baskı ortamı onları daha serbest ticari faaliyet yapabilecekleri, çok daha rahat hareket edecekleri, denetimden uzak bir ortama itiyor…
O ortam da Kuzey Kıbrıs…
Türkiye’de vakıfların bütçe harcamalarının belli sınırları var ve bu sınırlar dışına da çıktıkları takdirde de ciddi cezalara maruz kalma durumları var.
Örneğin; birkaç yıl önce bazı üniversitelerin kontenjanları azaltıldı.

Bu azaltılmaların yapıldığını araştırdığımızda söylenen; ‘bütçe harcamalarında usulsüzlükler tespit edildiği için kontenjanlarının azaltılmış’…

Mış diyorum, çünkü elbette bu bilgi teyide muhtaç, piyasada konuşulanlar arasında.
Söz konusu vakıflar üniversitelerinin yurtdışında bir üniversite açmak, ya da bir kampus oluşturmak için Kıbrıs adeta bir arka bahçe…
Zira denetim açısından, özellikle de mali denetim açısından çok daha rahat oldukları kesin.
Burada yaptıkları sözleşmelerin uygulanabilirliğini, mali konuların içeriğini YÖK ya da Türkiye’deki herhangi bir kurumun denetlemesi imkanlar dahilinde değil.
Hal böyle olunca da burada çok daha esnek para aktarma ve kullanma alanına sahip bu üniversiteler…
Bir nevi, “offshore üniversitecilik” ortaya çıkmış oluyor.

Şimdilerde sözüm ona sektörde ortaklıklar yaparak, hisse devirleri yapılarak yapılmak istenen de tam budur. Önce izin koparılıyor, sonra büyük sermaye gelip o izni de şirketi de satın alıyor! Bunun eğitimle ne alakası var, söyleyin Allah aşkına? Bu düpedüz ticarettir!

***

Hatırlayınız, Annan Planı sonrası inşaat patlaması olmuştu, dağlar taşlar evle dolmuştu.
Şimdi de belli ki bir üniversite patlaması yaşanıyor.
Bazı iş insanları üniversite açmak için başvuruyor, ama gerçekten niçin başvurduklarını kestirmek zor.
Gerçekten gaile eğitim mi?
Yoksa sadece ticari kaygılarla mı bu işe girişiyorlar?
İddia edildiği gibi izinler satılık mı?
Niye bu üniversite başvurularında bir patlama var?
Ve niye İstanbul merkezli özel üniversiteler de Kuzey Kıbrıs’ta üniversite izni almak için özel bir gayret sarf ediyor diye durup dikkatlice düşünmemiz gerekiyor.
Bizim şu noktada olmamız lazım; mevcut kurumlarımızı korumamız ve artık eğitim kalitesine eğilmemiz gerekiyor.

Kısacası dostlar, üniversite sayısını artırmakla daha çağdaş, daha modern bir toplum olmazsınız.
Üniversite sayısını artırmakla öğrenci sayısı da artmaz!
Pasta artık büyümez, mevcut pasta yerinde kalır, dilimler küçülür, küçülen dilimler de kimseye yetmez, durum geriye gider ve 'bankalar krizi' gibi bir 'üniversiteler krizi' yaşamamıza neden olabilir.
Yani bir süre sonra üniversitelerin batma-kapanma dönemi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Herkesin şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekiyor.
Yani özellikle üniversite sayısını artırmak mantıklı değil, gerçekçi değil, doğru değil…
Yapılması gereken artık öğrenci ve eğitim kalitesi üzerine çalışmak ve mevcut üniversitelerin dünya standartlarına yakın seviyeye çekilmesini sağlamaktır.
Gerisi durumu bile bile krize sokmaktır, başka bir şey değil…

Son yıllarda yerel otorite ‘üniversite izinleri’ konusunda mantıklı bir tutum sergiliyor.

Aynı hassasiyeti YÖK de gösterecek mi? Yoksa son dönemlerdeki ada üniversitelerini “ötekileştiren” tavrı sürdürecek mi? Bu konudaki tavrını son hamlesinde “olumluya” yanaştırdı. Umarım sürdürülebilir olur.

Ancak şunu söylemeden de bitirmeyeyim; aralarında İstanbul-Ankara merkezli bazı Türkiye üniversitelerinin bulunduğu bir ekibin Kuzey Kıbrıs üniversitelerinin aleyhine bir propaganda yürüttüğünü görmek bu kadar zor olmamalı…

Bu yazı toplam 1980 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar