1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. DARBELER VE OYUNLAR
Sami Özuslu

Sami Özuslu

DARBELER VE OYUNLAR

A+A-

 15 Temmuz 1974 günü Evdim'de sıradan bir bağ bozumu günü olacaktı. Bir yıl boyunca hasat mevsimini bekleyen köylüler 40 dereceye varan Temmuz sıcağında çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç hep beraber bağda üzüm kesiyor, yapraklarını meyveden ayıklıyor, kasa ve köfünlere istifliyordu. 

 Ailenin irili-ufaklı bütün çocukları bağda işe yaramaktan çok oyunlar oynuyor olmalıydık, ama her nedense o sabah, yani 15 Temmuz sabahı bağ bozumu işi iptal edilmişti. Büyüklerin hallerinden 'birşeyler olduğunu' 6 yaş aklımla ben bile sezmiştim. Bir telaş vardı. Erkekler aceleyle bir yere gitmiş, kadın ve çocuklar halamın evinde toplanmıştık. 
Belli olmuştu. Bugün Evdim denizine yakın dönümlerce uzanan bağlık arazide oyun oynayamayacaktık. Dalından kestiğimiz sultani üzümlerin iri tanelerini ağzımıza doldurup keyif yapamayacaktık.
Birileri oyunumuzu bozmuştu.
Meğer darbe yapılmış!
**
Darbeyi yapan Yunan Cuntası'nın unsurlarıydı. Ancak darbe büyük bir oyunun sahneye konulmuş şekliydi. Ortalıkta başrol oyuncusu olarak Sampson ve Grivas görünse de, senaryosundan rejisine, finansöründen görüntü yönetmenine, 'Darbe Oyunu' adlı film çok geniş ve uluslararası bir ekibin ürünüydü.
Dönem Soğuk Savaş rüzgarlarının en sert estiği yıllara rastlıyordu. Bütün hesaplar 'komünizm karşıtlığı' üzerinden okunuyor, Ortadoğu gibi kritik ve stratejik bir bölgenin tam ortasında denizde güneşlenen Afrodit misali Doğu Akdeniz'de Karpaz-Baf çizgisinde 9 bin küsur kilometrekarelik yüzölçümüyle 'kuzu gibi' yatan bu adacık Sovyetler'e yakın ya da bağlantısız falan kalamazdı.
1960'ta İngiliz ipiyle inilen Cumhuriyet kuyusundan kolay kolay çıkılamayacağı gibi, egemen üslerin bekası adına örülen böl-yönet tuzağı Kıbrıslılar tarafından çok ama çok uzun yıllar fark edilemeyecekti.
Adaya garantör yapılan 'anavatanlar'da da sol tehlikesi sokakta kol gezmekte, askeri cuntalar sık sık elini kana bulamakta, demokrasicilik yerine darbecilik kutsanmakta, halklar ezim ezim ezilmekte, bu arada milliyetçi duygular histeri halini almaktaydı.
**
Biz ufaklıkların asma dalları ve yaprakları arasında koşarak, tepinerek, sıçrayarak ve finalinde denizde yıkanarak tarifsiz keyif alacağımız umuduyla gözümüzü açtığımız ama hevesimizin kursağımızda kaldığı 15 Temmuz 1974 günü 'farklı bir oyun'  oynanıyordu ve biz bu oyunu bilmiyorduk.
Yalnızca biz çocuklar değil, büyükler de oynanan oyundan habersizdi. Belki bu yüzdendi tedirginlikleri. 
Halamın evinde toplanan ve pek dışarı çıkmayan kadınlar ve çocuklar birşey bekliyorduk sanki. 
Sonra silah sesleri duyuldu. 
Beklediğimiz bu muydu?
Sonra cami hoparlöründen anonslar yapıldı.
Yoksa bu muydu beklenen?
Ve bir-iki gün sonra "Toparlananın, yükte hafif, pahada ağır eşyalarınızı alın, köy meydanında toplanın" duyurusu geldi.
Bir yere gidiyorduk, ama nereye?
**
Sararmaya yüz tutmuş bağ yerine yemyeşil çimin göz alabildiğince uzandığı bir sahaya gelmiştik ilk. Bu çim alan dahil 'egemen üs' topraklarının ilelebet kendisine ve NATO'ya ait olması için her türlü oyunu oynamış ve oynamaya devam eden İngiliz otoriteleri şimdi 'sığınılacak liman' rolündeydi. Limanın adı Ağrotur'du.
Bir hafta kadar sonra Paramal'da çadırlar kurulacak, Leymosun ve bazı Baf köylerinden gelenler için ucu belirsiz bir yaşam başlayacaktı.
Kimse ne olacağını bilmiyordu. İnsanlar 'evlerine dönmek' istiyordu, ama bir yandan da 'Kuzey'e Kuzey'e' sloganlarının atıldığı nümayişler organize edilmekteydi.
Sonra bir gün uçaklar geldi egemen İngiliz havaalanına, insanlar dolduruldu. İstikamet Adana'ydı.
Adana ve İskenderun'da yurtlarda geçen birkaç hafta ve sonra meşhur 'Yeşilada' feribotu...
Mağusa Limanı'na ayak basanlar otobüslere doldurulup 'yeni köy'lerine taşınıyordu şimdi de...
Yıl dönmüş, takvim 1975'in Şubat ayını gösteriyordu.
Adına 'darbe' denilen, müteakiben 'müdahale' ile devam eden ve 44 sene sonra 'darbeciler', 'işgalciler' retoriğiyle perdelenen o oyunun gerçek yönetmeni hala kendini gizlemeyi beceriyor.
O 'büyük oyun' biz çocukların Evdim bağlarında topu topu 3-5 taş, birkaç çirpi ve üzüm kasalarıyla oynayacağımız 'küçük oyun'ları elimizden almıştı.
Darbeler de bir oyundu. 
Bilmiyorduk.
Şimdi bile.
Bilmiyoruz.
Biliyor muyuz?

Bu yazı toplam 1919 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar