Süslenmiş Sessizlik
İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul Deklarasyonu'nda Kıbrıs’a dair ne söylendiği değil…
Ne söylenemediği daha önemli!
O deklarasyonda adı geçen ülkeler Avrupa Birliği üyesi değil.
İslam İşbirliği Teşkilatı mensubu devletler bunlar…
Ve dikkat edin…
“İki ayrı devlet” demiyorlar, diyemiyorlar.
Hele “KKTC”…
Yok!
Ne diyorlar peki?
“Kıbrıslı Türk Müslümanların doğal haklarına kavuşma yönündeki özlemlerini destekliyoruz.”
Bir de şu cümle var:
“Kıbrıs sorununda müzakere yoluyla, karşılıklı kabul edilebilir, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılması gerekir.”
***
Aslında çok şey söylüyorlar…
Ama kimilerinin işine gelmiyor.
Çünkü bu yaklaşım, müzakere masasına dönülmesini, siyaset bilen, tarih bilen, hukuk ve diplomasi bilen bir liderliğe ihtiyaç olduğunu çağırıyor.
İrade sahibi, sözü olan bir aktöre ihtiyacı anlatıyor.
Ama ne var bizde?
Hayal satışı!
Bir siyaset değil, bir hikâye.
Paketlenmiş, fiyonklanmış, allı pullu bir masal anlatılıyor son yıllarda…
İki ayrı devlet siyasetini kimsenin tanımadığı, kimsenin tanımayacağı bilinmesine rağmen…
***
Tatar, “İstanbul Deklarasyonu”nun mahcubiyetini yaşıyor.
Ne diyor?
“Deklarasyonun 24. paragrafında, Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarına, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelindeki haklı davasına açık ve güçlü destek verilmiş olması, göreve geldiğim günden beri sürdürmekte olduğum onurlu mücadelemizin uluslararası düzeyde giderek daha fazla karşılık bulduğunu göstermektedir.”
Oysa bu, kelimenin tam anlamıyla bir yanıltma!
Bir çarpıtma!
Ve aslında derin bir acizlik ifadesi.
***
Bütün bunların temelinde, “iki devletli çözüm” adı verilen fakat altı doldurulamayan çözümsüzlük oyunu yatıyor.
Bir metin yok.
Bir yol haritası yok.
Uluslararası hukukta karşılığı yok.
En önemlisi: Mümkünü yok!
Gelin görün ki, toplumun bir kesimine hoş geliyor bu “ayrı devlet” söylemi…
Ama gerçekler öyle mi?
Gerçek şu:
Toprak bütünlüğü, mülkiyet hakları, Kıbrıs’ın bölünmezliği, siyasi eşitliğin iki toplumluluğun ortaklığı üzerinden tarihe geçmesi…
Bunların hepsi uluslararası belgelerde yazıyor.
Birleşmiş Milletler kararlarında, onlarca yıldır süren müzakerelerde, kabul edilmiş çerçevelerde…
İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul Deklarasyonu bağırıyor, "toprak bütünlüğü" diye…
Dünyanın gerçeği ile kendi yalanı arasına sıkışmış bir yönetimle karşı karşıyayız.
Yıllardır sürdürülen çözüm çabaları bir kenara itiliyor, yerine gerçekle bağı kopuk, hamasi cümleler konuyor.
Oysa Kıbrıs meselesi, yalnızca bir “devletçilik oyunu” değil.
Bir halkın iradesiyle, yaşam hakkıyla, geleceğiyle doğrudan ilgili…
***
Bugün “İstanbul Deklarasyonu"na bakınca…
Aslında diplomatik nezaketin ardına gizlenmiş koca bir suskunluk görüyoruz.
Orada Kıbrıs Türklerinin adı yok!
Tanımı bile yok…
Sadece “Müslüman Türkler” deniyor.
Yani din kardeşliğiyle avunmamız isteniyor.
Siyaset yok.
Statü yok.
Kabul yok.
Bu haliyle dünyada hiçbir yerimiz yok.
Bu büyük boşluğu, Tatar’ın “onurlu mücadele” retoriğiyle doldurması ise bir ironi değil, acıklı bir trajedi.