1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Mehmet Seyis, kalbi insan sevgisiyle dolu bir sendikacıydı...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Mehmet Seyis, kalbi insan sevgisiyle dolu bir sendikacıydı...”

A+A-

Ulus Irkad

Mehmet Seyis’i 1975 sonrası yerleştiğimiz Mağusa’nın Aşağı Maraş Bölgesi’nde tanıdım. Kendisi de Baflılar Bölgesi’nde Baflı bir hanımla evlendi ve ailesini ölünceye kadar bu bölgede idame ettirdi. Çok iyi bir aile reisi ve örnek bir babaydı. Gerek Mağusa’da, gerekse Maraş’ta sendikal, siyasal ve de kültürel birçok etkinliğe katılırdı. İlk zamanlarda onun da birçok aktivitede bizzat yer aldığını hatırlıyorum. Daha sonraları sendikal eylemlerde bir lider olarak diğer arkadaşlarıyla birlikte yer aldı. Aşağı Maraş’a yerleşen kesimler genelde hep emekçi olan ve hayatlarını işgüçleriyle kazanan kesimlerdi. İlk zamanlar, bu kesimlerin toplandığı Köşe Kahvehanesi ve Altı Ok Kahvehaneleri aydın ve sendikacı kesimlerin de toplandığı yerlerdi. Onunla bu kahvehanelerde birçok sendikal ve siyasal sorunu konuştuğumuzu ve de fikirlerimizi paylaştığımızı hatırlıyorum.

 

SANAYİ HOLDİNG YILLARI...

1980’li yolların sonlarına kadar içlerinde binlerce emekçinin çalıştığı Sanayi Holding İşletmeleri, genelde sendikal olarak örgütlü emekçilerin bulunduğu yerlerdi. Aşağı Maraş Bölgesi’ndeki birçok emekçi de bu tesislerde çalışmaktaydı. Bilindiği gibi bu işletmeler 1990’lı yılların başlarına kadar, 1986 yılından sonra, güç bela da olsa üretime katkıda bulundular. Maalesef 1986 sonrasında buradaki işletmeler veya tesisler alınan resmi kararlarla kapatılmaya ve de oradaki emekçi kesimler de yavaş yavaş işsiz kalmaya başladılar. Gerçi resmi yetkililer “Sorun olmayacak” diyorlardı ama işsiz kalan emekçi kesimler bayağı zorluk çektiler.

 

GÜNEY İLE TEMASLAR...

Bu arada Sanayi Holding’teki fabrikaların kapatılmasıyla ülke ekonomisi de ihracat yapamadığı için darbe yiyecekti. İşçilerin başında bu konularda onları örgütlü olarak tutup, bilhassa Güney’de iş bulmalarını sağlamak, iş sağlarken de orada PEO adlı işçi sendikasıyla da düzenli olarak irtibatta bulunmak, Mehmet Seyis gibi arkadaşların DEV-İŞ içerisinde dirayetli çalışmalarıyla olmuştu. Bu arada Kıbrıs Cumhuriyeti’nden emekli olanların maaşlarının tam zamanında ödenmesi, Güney’deki maaş sorunları ve de emekliye ayrılanların ödenekleri de gene Dev-İş, Mehmet Seyis ve arkadaşlarının kontrol ve yardımlarıyla olmaktaydı. Son zamanlarda bu konuda emekçilerin tam ve düzenli bir şekilde ödenmeleri için gerekli tedbir ve düzenlemeleri yapmak da bu gibi arkadaşların aldıkları tedbirlerle olmaktaydı.

 

İŞÇİLERİMİZ GÜNEYDE DE HAK ELDE ETSİN DİYE MÜCADELE ETTİ...

Aslında Mehmet Seyis ve arkadaşlarının, 1974 sonrasında karşılaştıkları zorlukları da burada yazmamız gerekmektedir; 1980- 12 Eylül sonrasında gerek Türkiye’de gerekse Kuzey Kıbrıs’ta sendikal mücadelelerden tutun örgütlenmelere kadar, Türkiye’de ucuz işgücü piyasasının Kuzey Kıbrıs’a etkileri ve de 12 Eylül Anayasası gibi, o, Anayasadaki emekçi kesimleri ve siyasal partileri kısıtlayıcı yasalar, bununla ilgili gelen baskılar, muhakkak partileri de, sendikacıların hareketlerini de kısıtlayacaktı. Türkiye’deki en küçük bir sorun bile, elbette bizi de burada etkilemekteydi. Şimdilerde olduğu gibi... Bunun için aynı zihniyetin memur ve emekçi kesimleri de hedefleyen kısıtlamaları sendikal mücadeleye büyük darbeler indirmiştir. Sanayi Holding’in 1980’li yılların ortalarına kadar, üretim vererek dış ülkelere ihracat yapması da, maalesef 12 Eylül 1980 sonrası sertleşen yasalarla ve de oldu bittilerle darbelenmiş, 1990’lı yılardaki ABAD kararları ile ülkedeki üretim de akamete uğramıştı. İşsizliğin boyutları büyüktü. Mehmet Seyis’le birlikte sendikası artık Güney’e kayan işçi katmanlarını, orada da PEO gibi Güney’deki sendikalarla işbirliği içinde örgütlediler ve emekçi kesimlerin oralarda da sahipsiz ve sendikasız kalmalarını önlediler. Az çok Güney’de bulunan emekçi kesimlerimiz de orada çalışan emekçiler gibi benzer haklara sahip olsunlar diye mücadele de ettiler.

 

İÇİNDE BÜYÜK BİR İNSAN SEVGİSİ VARDI...

Mehmet Seyis, elbette emek mücadelesine, sadece emekçi olduğu için katılmadı. İçindeki insan sevgisi, insana verdiği değer de onu sendikal mücadeleye bu sevgiyle itti. İnsan sevgisiyle emekçilerin sorunlarını kendi sorunlarıymış gibi kucakladı ve çözmeye çalıştı. Onların fazla güçlüklerle karşılaşmadan gerek Kuzey’de gerekse Güneyde ücretlerini almalarını sağladı.

Mehmet Seyis sadece emek mücadelesinde değil, Kıbrıslı Türk halkının maküs talihinin de mutluluğa erişmesi, adada tekrar barış ve çözümün gerçekleşmesi için elinden gelen tüm çabayı gösterdi.

Kıbrıs Türk emekçi tarihi Mehmet Seyis gibi sendika liderlerinin yaptığı mücadeleyi unutmayacaktır. Mehmet Seyis’in verdiği mücadele genç neslin faydalanacağı birçok örneklerle doludur.

Yıldızlar sonsuza kadar yoldaşı olsun…

sayfa-16-mehmet-seyis-bir-dev-is-peo-kadin-burolari-ortak-etkinliginde-kibrisliturk-ve-kibrislirum-kadinlara-hitap-ederken.jpg
Mehmet Seyis, bir DEV-İŞ-PEO  Kadın Büroları ortak etkinliğinde Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kadınlara hitap ederken...


“Kaleburnu müzesini kuran adam vefat etti...”

Ulus Irkad

Son rahatsızlığını duyduktan sonra hemen onu ziyaret etmiştim. Açıkça yazayım; bu benim için bir aile sorumluluğuydu. Kaleburnulu dedelerimin benden en son istekleriydi. Kaleburnu'nu ve de oradaki akrabalarını sevip saymak; onlarla mümkün olduğu kadar temasta kalmak; dedelerimin en büyük arzularıydı. Ölürken bana vasiyetleri de böyleydi... Dedelerim Kaleburnulu olmakla öğünmüşler ve oradaki akrabalarını da sonuna kadar sevip saymışlardı. Hamza Erdoğan dedem öğretmen olduğumda halası Nazife'yi ziyaret etmem için bana vasiyette bulunmuştu. Öğretmenliğimin ilk günlerinde kabus gibi üstüme gelmişti bu vasiyet. Her gece rahmetli dedem rüyalarıma gelir ve bana muhakkak oradaki hala yaşayan halasını ziyaret etmemi isterdi. "Unutma bana söz vermiştin" diye bu kabus hep beni rahatsız ediyordu. Daha ilk hafta sonu tatilimde hemen köy otobüsüne atlayarak dedemin halasını yani benim büyük halam Nazife'yi ziyaret edip bu kabustan da kurtulmuştum. Mustafa Irkad dedem de köyünü çok sever ve Yaz aylarında muhakkak köyde deniz kıyısında tatilini yapardı. Onlardaki bu hasret ve sevgi tüm Kaleburnuluların ortak değeriydi. Hacı enişte yani Süleyman Gül Hacı, büyük halamın kızı Resmiye'nin damadıydı. Kalbi sevgiyle doluydu, hoş sohbetti... Hanımı, büyük halamın torunu Şerife (halam) Resmiye halamın kızıydı (Kıbrıslı Türklerde adet hala kızlarına da adet üzerine hala denir). Köye gittiğimde gerek Şerife halamı, gerekse Hacı eniştemi devamlı ziyaret ettim. Son ziyaretimde Hacı enişte'nin köyde kurduğu müzeyi de ziyaret etmiş ve bana talebi olan dedelerimin fotoğraflarını da ona göndermiştim. Onu ziyaret ettiğim gün adım adım bana müzeyi gezdirmişti. Köyün son iki yüz yıllık tarihini bu müzede yaşayıp, ölenleriyle birlikte bulurdunuz.

Hacı eniştem ve halam Şerife uzun yıllar Londra'da kalmışlar ve son 30 yılda tekrar ülkelerine dönerek Mağusa'da bir kebabçı lokantası açmışlardı. Onları sık sık ziyaret edemedim. Ama kalplerimiz hep birdi bunu çok iyi biliyorum. Sonra lokantalarını çocuklarına bırakarak Kaleburnu'na yerleştiler. Onları orada birkaç defa ziyaret ettim. Mağusa'da da karşılaştığımızda ellerini öpüp saygımı gösterdim. Hacı eniştenin son rahatsızlığında da onları yeğenim Cemal Dakkor abimle ziyaret etmiştim.

Eniştem tüm sevecenliği, esprileriyle dolu anılarla bugün törenle Kaleburnu köyü'de cennete uğurlandı. Kayınvalidesi  rahmetli Resmiye halamı bir ziyaretimde ona "Şu anda gidiyorum, tekrar görüşelim hala" dediğimde halam bana Kaleburnu adeti ve deyişiyle şöyle seslenmişti:

"Artık ahrette oğlum , Hoca oğlum artık ahrette!..."

Hacı enişteme o güler yüzü ve de iyi kalbiyle ben de kayın validesi Resmiye halamın deyişiyle;

"Ahrette görüşelim enişte" diyorum"

Hep rahmetle kal, yıldızlar yoldaşın olsun. Baki kalan boş kubbede hoş bir sedadır, diyorum.

Tekrar görüşmek dileğiyle sevgili eniştem...

En başta halam Şerife'ye, tüm çocuklarına ve torunlarına ve de aileye başları sağsolsun diyorum...


***  KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...

Strovulo’da kuyu kazısı, Atlılar’da dolgu kaldırma devam ediyor...

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu ve gerek 1963-64, gerekse 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar, kesintisiz biçimde devam ediyor.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre Kayıplar Komitesi’nin kazı ekipleri Strovulo’da elektrik trafosu yanında bulunan bazı kuyuların kazılmasına, elektrik trafosu oradan kaldırıldıktan sonra başlamışlar ve ilk kuyudaki kazıyı tamamlamış bulunuyorlar. Şimdi bu kuyuyla bağlantılı ikinci bir kuyunun kazılmasına geçildi...

 

PARİSİNOS BİR İNFAZ BÖLGESİYDİ...

Strovulo’da bu bölgede 15 yıl kadar önce bazı kazılar yapılmış ve bu bölgede “kayıp” edilmiş olan bazı Kıbrıslıtürkler’den geride kalanlar iki kuyuda bulunmuştu... Strovulo’nun Parisinos bölgesiyle ilgili olarak okurlarımız da ayrıntılı bilgi vermiş, bu bölgeye 1963-64 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’in götürülerek çeşitli zamanlarda infaz edilerek sıra kuyulara gömüldüklerini aktarmışlar, tüm bu bilgileri okurlarımızla bu sayfalarda paylaşmıştık.

 

İNFAZLARI GÖREN ŞAHİDİN GÖSTERDİĞİ YER HENÜZ KAZILMADI...

Ayrıca burada iki Kıbrıslıtürk’ün Nisan-Mayıs 1964 civarında infaz edilmesine tanık olan bir görgü şahidini de yıllar önce bölgeye götürerek kendisini Kayıplar Komitesi yetkilileriyle buluşturmuş ve bir Kıbrıslırum okurumuzun yardımlarıyla bulduğumuz bu görgü tanığının Kayıplar Komitesi’ne tanık olduğu infazı aktarmasını sağlamıştık. Sözkonusu şahit, elektrik trafosunun karşısında bulunan bir portokal bahçesinde arkadaşlarıyla birlikteydi ve buraya bir landrover gelerek içerisinden iki Kıbrıslıtürk indirilmiş ve ikisi de orada öldürülmüştü. Görgü tanığımız, arkadaşlarıyla birlikte portokal bahçesine saklanarak olup biteni dehşet içerisinde izlemişlerdi. Bu şahidimizin göstermiş olduğu alanda Kayıplar Komitesi’nin herhangi bir kazı yürütmemiş olduğunu biliyoruz – şahidimizin gösterdiği alanın da araştırılmasını öneriyoruz... Çünkü bizzat kendisi iki Kıbrıslıtürk’ün o noktada infazına tanık olmuş ve hayatı boyunca bu dehşeti içinde taşımıştı... Önerimiz, Kayıplar Komitesi yetkililerinin şu anda kazı yürütmekte oldukları bölgenin karşısını da, görgü şahidimizin gösterdiği alanı araştırmaları, gerekirse kazmalarıdır...

 

KAZILARDA SON DURUM...

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyledir:

***  Mutluyaka/Stilli: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Korkuteli-Mutluyaka (Gaydura-Stilli) arası bir tarlanın kenarında gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Mağusa: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum’un Ayluga göletinin güneyinde gömülü olabileceği bilgisiyle başaltılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.

***  Atlılar/Aloa: 1974 yılında Atlılar toplu mezarındaki 37 Kıbrıslıtürk, Atlılar Köyü'ndeki Şehitliğe taşınmıştır.  Atlılar şehitliğindeki kalıntıları kimliklendirmek amacıyla başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir. Atlılar’da dolgu kaldırma işlemleri sürdürülüyor...

***  Alayköy/Yerelakko (Askeri Bölge):  1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un eski ELDYK kampı bölgesinde gömülü olabileceği bilgisi ile başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Lapta/Lapithos: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum’un Laptadaki eski L.A. Otel yanındaki efkalipto ağaçlarının altında gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Strovulo: 1963/64 kaybı bir grup Kıbrıslıtürk'ün bir kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başltılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

Biz de kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...

sayfa-17-mutluyakadaki-kazilardan-gorunum-001.jpg
Mutluyaka'daki kazılardan görünüm...

Bu yazı toplam 1400 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar