1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Lefkonuk’ta ailenizin, Areti Ebe’yle dostluğu, bana kendi arkadaşım Muazzez’i hatırlattı...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Lefkonuk’ta ailenizin, Areti Ebe’yle dostluğu, bana kendi arkadaşım Muazzez’i hatırlattı...”

A+A-

 

Bir Kıbrıslırum okurumuz (adı yanımızda mahfuz) bize yazarak, bir süre önce yayınlamış olduğumuz Lefkonuk’taki ailemizin Areti Ebe’yle yakın dostluğuna ilişkin öykümüzün, kendisine kendi arkadaşı Muazzez’le yakın dostluğunu hatırlattığını belirtti.

Kıbrıslırum okurumuz özetle şöyle yazdı:

***  Sevgili Sevgül, benim adım ....’dır... 1975 yılının Aralık ayından bu yana ABD’de yaşıyorum... Kitrea’da (Cirga-Değirmenlik) dünyaya geldim ve 1974 yılının Ağustos ayında ben ve ailem, göçmen durumuna düştük...

***  Ben Kıbrıs Hükümeti ile çalışmakta idim. Nisan ile Kasım 1970 tarihleri arasında Lefkoşa’da Alt Komite Toplantıları’nda çalışmaktaydım... Burası güya Denktaş ile Makarios’un toplantılarının yapılması öngörülen bir yerdi fakat bu hiç olmadı. Ben bu ofiste çalışmaya başlamadan önce, tek bir kez burada toplantı yapmışlar, sonrasında ben orada çalışırken, hiçbir zaman Denktaş ile Makarios bu ofiste bir araya gelmedi...

***  Bu ofiste benimle birlikte bir Kıbrıslıtürk hanım ve iki Kıbrıslıtürk bey çalışmaktaydı. Bu Kıbrıslıtürk hanım, benim en iyi arkadaşım olmuştu... Hükümetteki işimden ötürü tanıdığım tüm Kıbrıslırum kızlar bir yana, Muazzez saygı duyduğum, güvendiğim ve kendi kızkardeşim gibi sevdiğim tek arkadaşımdı.

***  İşgalden sonra onun izini kaybetmiştim... Çünkü o Londra’da yaşamaya gitmişti... Onu arıyordum, bulmaya çalışıyordum fakat soyadını hatırlayamıyordum...

***  1994 yılında kızkardeşim bir kızdan bir telefon aldı, bu kızı hem ben, hem de Muazzez tanıyorduk. Nasıl ki ben Muazzez’i arıyordum, meğer Muazzez de beni aramaktaymış.

***  Bu kız, kızkardeşime Muazzez’in Londra’daki telefon numarasını verdi ve o günden bu yana birbirimizi arıyoruz... Kuzey’de barikatlar açıldığı zaman onunla Lefkoşa’da görüştüm... Senin nenen ve dedenin, Kıbrıslırum komşularıyla dostluğunu okuyunca, bu da bana Muazzez’le dostluğumu hatırlattı...

***  Bizim sizinle hiçbir sorunumuz yoktu. Hep o politikacılar ve o bela Kissinger ortalığı karıştırdı ve koca bir kabusa yol açtılar... Umarım ki günün birinde o huzurlu yıllara dönebiliriz ve sevgiyi gene buluruz...

***  Muazzez’le birlikte çalıştığımız ofis, Müze’ye yakın Kriton Tornaridis’in evi idi... Sanırım Omeru Caddesi ile eski Lefkoşa Genel Hastanesi’ne çıkan yol arasındaydı... 2018’de adayı ziyaretimde, burası hala duruyordu, sanırım burayı tarihi bir yer olarak korudular... Çepeçevre ön tarafta ve yan tarafta bir balkonu vardı binanın, çok büyüktü odalar... Bu binada görüşmeler olması gerekiyordu ancak olmadı, benim de bildiğim müzakerelerin hep Ledra Palace’ta yapıldığıydı... Benimle birlikte Muazzez’in yanısıra iki Kıbrıslıtürk adam ve bir de Kıbrıslırum adam çalışmaktaydı...

Bu Kıbrıslırum okurumuza paylaştığı bu anlamlı öykü için çok teşekkür ediyoruz...

rene-magritte.jpg
Resim: Rene Magritte

 

 “Küt Oynayan Kadınlar” ya da güzel İzmir...

Tuğçe Yılmaz

Hikaye, Çeşme’de başlasa da Karataş’a dair anlatılar ve dahi Karataş’ın tarihi baskın. İzmir’in “Yahudilere kucak açan semt”i olarak bilinen Karataş’a adım adım götürüyor bizi Meseri ve boğucu Çeşme sıcağından alıp, Karataş’ın her çehresinden görülebilecek denizine ulaştırıyor. Yani soğuk; ama hakiki bir yüzleşmeye.

“Annem bizimkilerin, yani Yahudilerin yaşadığı Karataş’a, Acadia Teyze ise Rumların çoğunlukta olduğu Alsancak’a taşınmış. Ama dostlukları aynı şekilde devam etmiş. Sabahtan birbirlerinin evlerine giderler, bütün günü beraber geçirirlermiş.

 “O gün de sıradan bir ziyaret günüydü. Ama sıradan geçmedi işte. Meğer o gün tarih kitaplarının yazdığı 6 Eylül günüymüş. Anladın değil mi ne olduğunu?”

“Küt Oynayan Kadınlar” Raşel Meseri’nin Temmuz 2021’de Alfa Yayınları’ndan çıktı. Meseri bugüne dek çeşitli belgesel ve kısa filmler çekmesinin yanı sıra pek çok tiyatro oyunu, çocuk kitabı ve roman yazdı. “Küt Oynayan Kadınlar” ise İzmir doğumlu yazarın İzmir’e, olumlu ve olumsuz yönleriyle, hakkını teslim eden kitabı.

 

Yahudilere kucak açan semt

Kitap, Americano olarak da bilinen kart oyunu “Küt”ü oynayan 50-80 yaşlarındaki yedi kadının hikâyelerine hafif el hareketleriyle de olsa dokunmamızı sağlıyor.

Kadınların kendi içlerinde ve kendi aralarında yaşadığı hesaplaşmalar, çekinmeden kendi çocuklarına dahi yansıttıkları keskin tavırlar ve aslında bir bakıma yaşam mücadelelerine kitapta tanıklık etmek mümkün. Ve bir de yaş aldıkça değişen çehrelerine, bu değişime direnmek için verdikleri mücadeleye.

Hikâye, Çeşme’de başlasa da Karataş’a dair anlatılar ve dahi Karataş’ın tarihi baskın. İzmir’in “Yahudilere kucak açan semt”i olarak bilinen Karataş’a adım adım götürüyor bizi Meseri ve boğucu Çeşme sıcağından alıp, Karataş’ın her çehresinden görülebilecek denizine ulaştırıyor. Yani soğuk; ama hakiki bir yüzleşmeye.

 

Rozetika

Kitabın ana karakteri Rezzan veya Rozet, İzmirli bir Yahudi. Müslüman bir erkekle evlendiği için annesi tarafından neredeyse reddedilmiş ve esasen geçmişle kurduğu ilişkiyi görece sağlıklı bir yerde konumlandırmak için geçmişinden çok da bahsetmiyor.

İnsanlara, özellikle Küt oynadığı kadınlara yönelik acımasız tavırları olsa da eşinin ilk evliliğinden olan çocuğunu (Yasemin’i) hiçbir ayrım gözetmeksizin seviyor. Hatta öyle seviyor ki, annesinin hastalığı ağırlaştığı zaman, onunla tanışması için ziyaretine Yasemin’i de götürüyor.

Madam Lea, Rezzan’la hâlâ konuşmuyor ve muhtemelen onu affetmiyor gibi görünse de Yasemin’in tek başına gittiği gizli ziyaretlerinden bunun böyle olmadığını anlıyoruz.

Lea, Yasemin’i Rezzan’ın yerine koyuyor ve onu kızının ismiyle, “Rozetika” diye çağırıyor. Lea’nın konuştuğu dil olan Ladino’yu Yasemin başta anlamasa da, bu özel sohbet sürdükçe bazı kelimeleri seçmeye ve öğrenmeye başlıyor.

 

Kemiklerine kadar yaşlı

Madam Lea, Trakya Pogromu (Furtuna) yaşandığında henüz dokuz yaşında, Rezzan ise daha dünyada değil; ancak bazı travmaların nesilden nesile aktarıldığı acı bir gerçek. Rezzan’ın travması da annesi Lea gibi istismara uğrama, yangın ve yağma.

Rezzan’a göre annesi Trakya Pogromu’nda bir istismara maruz kaldı ve yaşamı o yüzden hiçbir zaman eskisi gibi olmadı:

“Hayatı boyunca ülke söylemlerine inanmadığı kadar erkeklere de güvenmedi. Hep tetikteydi, tedirgindi. Müslüman komşulardan gelen herhangi tatlı bir jestte bile bir bit yeniği arardı. Kişiliği sertti ama aynı zamanda kırılgandı. Bir yanı hep travmatize olduğu yaşındaydı. Bir yanıyla da kemiklerine kadar yaşlıydı.”

Rezzan bu cümlelerle annesini anlattığını sansa da doğrudan kendinden bahsediyor Yasemin’e ve bize. Küt oynayan arkadaş grubundaki ırkçı şakalara çoğu zaman aldırış etmeyen, arkadaş grubu olarak gördüğü kadınlarla sadece yaş almak ya da evlendikleri insanlar üzerinden kurulan sohbetlerle ortaklık kurabilen Rezzan’ın talihi, annesinden çok da ayrı bir hatta ilerlemiyor.

Kitabın ilk bölümü diyebileceğimiz bölüm, yedi kadının yaşadıkları mahalleye, genel olarak Çeşme ve İzmir’e dair fikirlerine, üzerine çok az fikir yürüttükleri politikaya, yaşadıkları gel-gitlere ve kaygılarına dair. Bir de tabii Rezzan’a, onun yaşamına.

İkinci bölüm ise güneşli, güzel, herkese kucak açan “Avrupa kenti” İzmir’in karanlık yanlarına, gerçek tarihine, Rozet’e, Trakya Pogromu’na, 1922’de Ermeni ve Rum mahallerinde çıkan Büyük İzmir Yangını’na ve tabii 6-7 Eylül Pogromu’na dair.

Önemli bir not: Meseri, burada da küçük dokunuşlarla ağırlaşan havayı dağıtabiliyor. Örneğin arada Sefarad Yahudileri tarafından İzmir mutfağına kazandırılan boyozdan veya aynı şekilde Sefarad mutfağındaki diğer yemeklerden bahsediyor, bazen bizi Ladino diyaloglarla Rozet’in çocukluğuna götürüyor ya da hem Yahudiliği hem de eşcinselliği kabul edilmeyen dünyaca ünlü müzisyen Dario Moreno ile buluşturuyor.

Araya küçük bir masal da sıkıştırarak. Çok oyunlu, çok katmanlı, derinlikli bir kitap Küt Oynayan Kadınlar.

 

Raşel Meseri Hakkında

1972 yılında ailesi ile birlikte İsrail'e göç etti; ancak iki yıl sonra İzmir’de yaşayan ablasının yanına döndü.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema TV bölümünü bitirdi.

Çeşitli belgesel ve kısa filmler çekti.

2019 yapımı Baştan Başa belgeselinin görüntü yönetmeni.

Can’lı ve Işıltı’lı Maceralar isimli çocuk kitapları serisinde altı kitabı yayımlandı.

Türkiye’de üç, Hollanda’da iki dilli basılan, Pen Parkta isimli bir “direniş masalı” yazdı.

İletişim Yayınları’ndan çıkan Türkiye’de Yahudi Olmak: Bir Deneyim Sözlüğü kitabının editörlerinden.

Romanları Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları (2018) Delidolu Yayınları, Kırık Şehir (2020) ise Alfa Yayınları tarafından yayımlandı.

(BİANET.ORG – Tuğçe YILMAZ – 18.12.2021)

Bu yazı toplam 1064 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar