1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Konuşuyor ama ne konuşuyor!
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Konuşuyor ama ne konuşuyor!

A+A-

Ağzına geleni söylüyor oldu herkes…

Biliyor, bilmiyor konuşuyor…

“Konuşmak için bilmenin gerekmediği bir dönemdeyiz” diyen Tufan Erhürman da Cumhurbaşkanı ‘atanmış’ Ersin Tatar’ın söylemlerine göndermede bulunmuş.

"Artık iç içe ve üniter bir devlet yapısı bizim için asla kabul edilebilir değildir" demiş Sn. Tatar. Ne zaman kabul edilebilir oldu ki "artık" kabul edilebilir olmasın? Kıbrıs Cumhuriyeti üniter devlet değil, fonksiyonel federasyondu. O günden bugüne de Kıbrıslı Türkler hiçbir zaman "üniter devlet bizim için kabul edilebilirdir" demedi, her zaman federasyon görüşüldü” dedi Erhürman…

Tatar, zaten şimdiki makamına oturtulana kadar Kıbrıs sorunuyla ilgili bir bilgi sahibi olmadı, bu konuda demeç vermedi, görüş bildirmedi.

Hasbelkader o makama getirilince şimdi bir şeyler söylemeye başlamak zorunda kaldı ama konuyla ilgili bir bilgi dağarcığı olmadığı için yanlış konuşmaktan, yanlış bilgi vermekten kaçamıyor doğal olarak…

nn-079.jpg

***

Öte yandan yeniden HP Genel Başkanı olan Kudret Özersay da “iki devletli çözüm” yaklaşımının net olmadığını söylüyor ve Federasyon ihtimalinin de olmadığını belirterek “iki devletin işbirliğine dayalı ortaklık” modeline inandığını ekliyor.

Yani şimdi bu “iki devletin işbirliğine dayalı ortaklık” modeli net midir?

Mevcut durumun dünya tarafından kabul edilmesi isteniyorsa 5+1 müzakeresine gerek olmadığını iddia ediyor Özersay ve “Reel politik açısından gücünüzü, müttefiklerinizin gücünü yani örneğin Türkiye’nin gücünü ve etkisini kullanarak bunu yapmaya çalışırsınız” diye ekliyor.

Politikada, özellikle dış politikada daha uygar, daha çağdaş, dünyayla uyumlu bir politika izlenmesi yönünde bir görüşü olduğuna inandığım veya inanmak istediğim Özersay’ın UBP’nin politikasının veya politikasızlığının da ötesine geçmesine anlam veremedim.

Ne demek “mevcut durumun kabul edilmesi için müttefiklerinizin gücünü kullanın” önerisi!..

Şimdiye kadarki uzlaşmaları, anlaşmaları, BM kararlarını, her şeyi reddedin, arkanıza Erdoğan’ı alın ve deyim yerindeyse ‘mahalle kavgası’ mahiyetinde, sonuçsuz bir maceraya girin tavsiyesinde bulunuyor Özersay…

Oturduğu yerde anlamsız üretimler! Yapıyor veya bir yerlere siyasetteki geleceği için kendine göre mesajlar vermeye çalışıyor…

“Müttefiklerinizin gücünü kullanarak mevcut durumu kabul ettirin” ne demek sayın Özersay?

İki devletli çözümü beğenmiyorsunuz ama “mevcut durum böyle kabul ettirilmez” diyor ve bunun için sözde çözüm önerisi sunuyorsunuz!

***

“İki devletin işbirliğine dayalı ortaklık” modelini savunurken bunu da sizin net açıklamanız gerekmiyor mu?

Bu beş kelimelik öneri, ilk bakışta bana Federasyon modeli gibi geliyor aslında… Federasyon da varılacak anlaşmadan sonra iki devletin işbirliğine dayalı bir ortaklık olmayacak mıdır?

Federasyonda yine iki federal devlet olmayacak mıdır?

Siz de isterseniz kuzeyde olacak olan federe devletin başkanı olmak için seçimlere girip, kazanırsanız başkan olmayacak mısınız?

***

Olabilecek, yapılabilecek, akla uygun çözüm modelleriniz varsa yapabilirsiniz sayın Özersay ama (açılımı çok belli olmasa da) önere önere Federal çözümü işaret eden bir öneri yapıyorsanız siz de biliyorsunuz ki bu modelden başka bir çözüm modeli yok demektir.

 


Çaresizlik…

Bir hafta daha kapalıyız…

Bu sefer ‘tam’ değil de ‘kısmî’ dediler…

Gerçi geçtiğimiz hafta tam kapalı olduğumuzu söyleyemesek de bu kez bankalar açılıyor, 11.00 ila 21.00 saatleri arasında paket servis de faaliyete geçiyor…

Hükümet tepki çekmesin diye “Üst Kurulu da çağırdık, şunu da çağırdık, bundan da görüş aldık” diyerek açıklıyor kararları…

Örneğin marketlerin geçtiğimiz hafta 09.00-17.00 arasındaki açık saatlerini bu hafta kimden, hangi kurumdan görüş alarak 08.00-18.00 yaptıklarını merak ediyorum doğrusu…

Veya bankaların en az personelle açık olması kararını kim önerdi de merak ediyorum…

Ve 10 saatlik toplantı sonucu karar açıklayan hükümetin özel sektör için destek kararı neden alamadığını veya bu konuda görüşme olup olmadığını merak ediyorum.

Maliye Bakanı Dursun Oğuz, “Bütçede 400-430 milyon açık var, maaşların borçlanmadan ödenmesi imkânsız” açıklamasında özel sektörle ilgili bir kaynak yaratma çalışmasının neden olmadığını da merak ediyorum.

Sadece geçen yıldan kalan ve iki kez ertelenen 1500 TL’lik destek ödemelerinin bugün ödemeye başlanacağını söyledi Oğuz... Bakalım bu kez ödenecek mi?

Bir şey üretmekten aciz hükümetin çaresizliği içleri sızlatıyor!..

 


Birilerine yasak, diğerlerine serbest…

Bu kapalı dönemde restoran, café gibi yerler de kapalı… Elbette, sağlık için önlemler alınmalı ama bir önlem alınırken, sektörün bir kısmı gelirinden mahrum edilirken, onun yapacağı işin açık olan sektör tarafından yapılmasına da itiraz edecektir tabii ki. Tamam, restoranlara gidip oturulması, mesafeyi korumak yönünde bazı sakıncalar olması nedeniyle kapalıyken, paket servisler de örneğin geçtiğimiz hafta kapalıydı.

Ancak büyük marketler yemek bölümlerinde yemek servisi yapmaya devam ettiler. Bu da tabii ki restoran ve paket servislerin itirazlarını çok makul hale getiriyor.


Aktarılan psikoloji

Savaş, yokluk psikolojisi peşimizi bırakmıyor… Pazarları marketler kapalı ya! Vatandaş Cumartesileri marketlere hücum ediyor… Bir gün için bile olsa o kaybolmayan psikolojiyi yaşıyoruz… Nesiller değişse de, 74’ün üzerinden 46-47 yıl geçse de bir günlüğüne bile olsa yokluk-hiçlik psikolojisi yaşamak istemiyoruz. Market kasalarında kuyruklar oluştu yine… Mesafe kuralı unutulmuş gibi… Maskeler var ya, korunuyoruz gibi!.. Nesiller değişiyor olabilir ama savaş-yokluk psikolojisi demek ki nesilden nesile aktarılıyor…     

 

 

Bu yazı toplam 1606 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar