
KIBRIS’TA RÜZGÂRLA ÇALIŞAN TARİHİ UN DEĞİRMENLERİ
Tuncer Bağışkan: Kıbrıs’ta rüzgârla çalışan un değirmenlerinden çok önce, insan, hayvan ve su gücüyle çalışan un değirmenleri kullanılırdı.
Tuncer Bağışkan
Arkeolog
Haklarında pek fazla bilgi bulunmayan rüzgârla çalışan eski un değirmenlerine ait kalıntıların Mağusa ile Karpaz bölgelerindeki Mormenekşe (Limnia),Yedikonuk (Eftagomi), Yenierenköy (Yalusa) ve Sipahi (Ay. Triada) köylerinde bulunduğunu meslektaşım Doç. Dr. Frosso Egoumenidou’dan öğrendiğimde bayağı sevinmiştim. Ancak bunların eski eser kapsamına alınmayıp kaderlerine terk edilmiş durumda olmaya devam ettiklerini öğrendiğimde ise üzülmüştüm. Böylece onları saptayıp belgelemek için Don Kişot gibi üzerlerine saldırdım! Belki de bulundukları köylerde ‘saçını başını değirmende değil de hayatın inişli çıkışlı yollarında ağartmış’ güngörmüş birilerini bulup haklarında bilgi toplayabilirdim. Böylece Mağusa ile Karpaz bölgelerine ilk yolculuğum Cumartesi gününe rastlayan 7 Ocak 2012 tarihinde gerçekleşti.
KIBRIS’TAKİ UN DEĞİRMENLERİNİN GELİŞİM SÜRECİ
Kıbrıs’ta rüzgârla çalışan un değirmenlerinden çok önce, insan, hayvan ve su gücüyle çalışan un değirmenleri kullanılırdı. M.Ö 8200 – 3900 yılları arasına tarihlenen Neolitik devir insanları, göçebe hayatı terk ederek yerleşik bir düzen kurarlarken, doğada yabani olarak yetişen tahılı da ilk kez ehlileştirip ziraatını yapmaya başlamışlardı. Kıbrıs genelinde gerçekleştirilen arkeolojik yerleşim yeri kazılarında bulunan el değirmenleri, öğütme taşları, dibekler, havanlar, havanelleri ve diğer benzeri araç-gereçler, tahılın öğütülmesinde sadece insan gücünden yararlanıldığını ortaya koymaktadır. El değirmenlerinin yapımında bölgesel sert taşlar kullanılırken, Kıbrıs’ın jeolojik yapısında bulunmayan bazalt taşından yapılmış değirmen taşları da adaya ithal edilmiştir. Nitekim Ege’deki İstanköy (Kos) taş ocaklarından sağlanan siyah renkli bazalt taşından yapılmış 29 adet değirmen taşı Hellenistik devrin başlarına (M.Ö 300) tarihlenen Girne batığında bulunmuştur. Yine M.Ö 30 – M.S 150 yılları arasına tarihlenen Roma Devri boyunca insan gücüyle çalışan bazalt taşından yapılmış konik değirmen taşları da tahılların öğütülmesinde kullanılmıştır.
Ortaçağ kaynaklarında değirmenlerden söz edilmiş olmasına karşın, şekilleri hakkında bilgi verilmediğinden bunların genellikle su ile çalışan un değirmenleri oldukları aşikârdır. Kıbrıs’ta su ile çalışan değirmenler Lüzinyan (M.S 1192-1489) döneminden başlayarak, Venedik (M.S 1489-1571), Osmanlı (M.S 1571-1878) ve hatta İngiliz Sömürge Dönemlerinde bile kullanılmıştır. 1919 yılı itibarıyla adamızda, M.S XX. Yüzyılın ortalarına kadar faaliyetlerini sürdüren 300-400 arasında su gücüyle çalışan un değirmeni saptanmıştır.
DÜNYADA VE KIBRIS’TA RÜZGÂR GÜCÜYLE ÇALIŞAN UN DEĞİRMENLERİ
Rüzgârla çalışan un değirmenleri üzerine gerçekleştirilen araştırmalar sonucu, bunların, Çanakkale Boğazı’ndan başlayıp Kuzey Afrika kıyılarına kadar uzanan coğrafyada yer aldıkları, Akdeniz stilinde yapıldıkları, kullanılan yuvarlak değirmen taşlarına uygun olarak kule gibi silindirik gövdeli oldukları, üst kısımlarında rüzgârın yönüne göre dönen ahşaptan yapılmış konik bir çatı bulunduğu ve pervane aracılığıyla dönen çarkların dikey (düşey) eksenli çalıştığı belirlenmiştir. Benzerlerine Batı Anadolu’daki Muğla, Datça, Çeşme, Bodrum, Milas ve Muğla başta olmak üzere, Ege’deki Yunan adaları olarak bilinen Kiklatlar ile Oniki Adalarda ve Akdeniz ülkeleri arasında yer alan İspanya ile İtalya’da da rastlanmıştır.
Dünyada rüzgarla çalışan değirmenler ilkin M.S VII. Yüzyılda İran’da kullanılmış, sonra Çin’e geçmiş, daha sonra ise Avrupa’ya yayılmıştır. Kıbrıs’ta rüzgâr gücüyle çalışan un değirmenlerinin varlığının ortaçağa kadar uzanan bir geçmişi olduğu tahmin ediliyor olmasına karşın, sadece varlıkları bilinenlerin M.S XVIII. Yüzyıldan başlayarak M.S XIX. Yüzyılın ikinci çeyreğine kadar kullanıldıkları, ancak buhar gücüyle çalışan değirmenlerin devreye girmesiyle de kullanım dışı kaldıkları bilgileri edinilmektedir. Unun çabuk küflenme ve kurtlanma özelliği olduğundan, insanlar aylık ihtiyaçları kadar un öğütürler, bu nedenle de yel değirmenleri bir yıl boyunca sürekli olarak çalıştırılırlardı.
Su gücüyle çalışan un değirmenleri genellikle suyun bol olduğu yerlerde tercih edilirken, yeterli su kaynağı ile suyun basıncını artıran eğimli arazileri bulunmayan Mesarya (Değirmenlik/Kytrea köyü hariç), Mağusa ve Karpaz bölgelerinde genellikle hayvan ile rüzgâr gücüyle döndürülen un değirmenleri tercih edilmiştir. Yine de uygun olan yerlerde suyun yanı sıra rüzgâr ve hayvan gücüyle çalışan değirmenler de birlikte kullanılmıştır. 1888/89 yılında Mağusa kazasında rüzgârla çalışan 8 adet un değirmeni bulunurken, 21 adet de su gücüyle çalışan un değirmeni bulunmaktaydı.
RÜZGARLA ÇALIŞAN UN DEĞİRMENLERİ HAKKINDA YAZARLARIN VERDİKLERİ BİLGİLER
1727 yılında Larnaka’yı ziyaret eden Rus Papaz Basil Grigorovich Barski, Larnaka kentinin çizimini yaparken, buradaki bir yel değirmeninin çizimini de yapmıştır. Ayni yel değirmeninden, 1760-1767 yılları arasında Kıbrıs’ta bulunan İtalyan rahip Giovanni Mariti, ayrıca Larnaka limanının seyrüsefer planını çizmek için 1788 yılının Mayıs ayında Kıbrıs’a gelen İspanyol deniz ofiseri Jose Moreno da söz etmiştir.
1834-1839 yılları arasında Rita C. Severis tarafından anıları yayımlanan Lorenzo Warriner Pease de, Larnaka, Aplanta, Anaphotia, Anglisides ve Anaphotia köylerinin yanındaki harabelerde yel değirmeni gördüğünü yazmış olmasına karşın bunların ne amaçla kullanıldıklarını belirtmemiştir.
1879 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden Sir Samuel Baker ile 1913 yılında ziyaret eden Magda Ohnefalsh Richer, Kıbrıslıların rüzgâr gücünden yararlanmadıklarını yazdıklarından, Kıbrıs’ta yel değirmeni bulunmadığına ilişkin bir izlenim edinilmişti. Ancak Kaptan Robert Holden’in çizdiği Karpaz’daki üç yel değirmenini yansıtan gravürün 10.12.1887 tarihli “The Illustrated London News” gazetesinde yayımlanması, Kıbrıs’ta da yel değirmenlerinin varlığına işaret etmektedir.
Doç. Dr. Egoumenidou Euphrosyne Rizopoulou’nun Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği araştırmalar sonucu, değişik kaynaklarda varlığı belgelenen 21 adet rüzgârla çalışan un değirmeni saptamıştır.
KARPAZ’DA RÜZGÂR GÜCÜYLE ÇALIŞAN UN DEĞİRMENLERİ
Eski kadastro haritalarda yer almış olmasına karşın, zaman sürecinde yok olan yel değirmenleri Dipkarpaz (3 adet), Yeşilköy (Ayios Andronikos), Akdoğan (Lysi), Aşağı Maraş, Kırnı (Krını), Xylofagou, Pervolia, Anaphotia, Vuda (Kalo Choria), Larnaka, Agrokipia, Lefkoşa Değirmen Tabyası ve Lefkoşa’daki Baf Kapısı cıvarında saptanmıştır. Günümüze kalıntıları gelebilen rüzgârla çalışan un değirmenleri, Baf kentindeki Agios Theodoros Mahallesinde, Lefkoşa kazasına bağlı Akaki köyünde, Mağusa kazasındaki Limnia (Mormenekşe) köyünde ve Karpaz bölgesindeki Yedikonuk (Eftagomi), Yenierenköy (Yalusa) ve Sipahi (Ayia Triada) köylerinde bulunmaktadır. Bulgular değerlendirildiğinde, diğer bölgelere oranla Karpaz bölgesinde daha fazla yel değirmeni bulunduğu anlaşılmaktadır.
Karpaz bölgesindeki yel değirmenleri rüzgâr alan yerlere ve genellikle de tepelere yapılmışlardır. Bunların sadece kule şeklindeki silindirik gövdeleri ve bazılarının ise içlerindeki üst katlara çıkışı sağlayan taş merdivenlerikorunmuş olmasına karşın, tesislerin ahşap aksamları ile ahşaptan yapılmış kat bölmeleri ne yazık ki günümüze gelememiştir. Değirmenlerin zemin katları genellikle iş alanı olarak kullanılmaktaydı. Zemin katın üst başında bulunan birinci katta, altlı üstlü iki adet öğütme taşı yer alırdı. Üstteki taşın dönerek öğütmesi sonucu oluşan un ise zemin kata konan bir torbaya akardı. En üstteki ikinci katta ise, değirmen taşlarından üsttekini döndüren ve genellikle sağlam olan dut veya palamut ağacının odunlarından yapılmış olan mekanizma bulunmaktaydı. Bu mekanizma ise, yelken beziyle kaplı olan pervanenin rüzgâr gücüyle dönmeye başlamasıyla harekete geçerdi.
Kapı eşiklerinin genellikle yer seviyesinden yüksek olması, haşaratların değirmene girişinin önlenmesi ve/veya yağmur sularının değirmeni basmaması için yapıldığı tahmin edilmektedir.
MORMENEKŞE (LİMNİA) UN DEĞİRMENİ
Silindirik bir kuleyi andıran harabe durumundaki un değirmeni köyün kuzeyindeki stadyumun yanında yer almaktadır. 1881-1833 yılları arasında Mağusa kazasına bağlı bir Rum köyü olarak Osmanlı kayıtlarına giren köyde 62 hane ev bulunduğu, 162 kişilik bir nüfusa sahip olduğu, köy nüfusunun genellikle hayvancılık, bahçecilik ve ziraatla uğraştığı ve köyde iki adet değirmen (veya dolap, havuz, kuyu) bulunduğu bilgileri edinilmektedir. Saptadığımız yel değirmeninin de bu sayının içinde olması olası görülmektedir.
1974 yılından önce köyde yaşayan Rumlar arasında yapılan araştırmalar, değirmen hakkında bilgi edinilmesine olanak yaratmıştır. Değirmen, 1910 yılı civarında doğan ve köydeki buharla çalışan un değirmenini işleten değirmenci Thoukydides Michanikos’a aitti. Ninesinin kendisine söylediğine göre kule şeklindeki bu yapı rüzgârla çalışan bir un değirmeniymiş. Ancak çalışmadığından çok yıllar önce terk edilmiş.
Kıbrıs’taki diğer değirmenler gibi bu değirmenin de mekanik aksamları günümüze kadar gelmemiştir. Ana giriş kapısı güneybatıya bakmaktadır. Duvarlarında havalandırma amacıyla pencereler ile delikler bulunmaktadır. İç kısımda, duvar kenarı boyunca yukarıya doğru spiral şeklinde kıvrılan taştan yapılmış bir merdiven vardır.
YEDİKONUK (EFTAKOMİ) UN DEĞİRMENİ
Eskiden Rum mahallesi olarak bilinen köyün kuzey üst başında yer almaktadır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak 1908 yılında Eftakomi köyünde doğan Murat İbrahim Kocamurat’ın anlattığına göre, XIX’uncu yüzyılın ikinci yarısında köylüler tahıllarını öğütmek için Yeşilköy’deki suyla çalışan un değirmenlerine giderlermiş. Bu bilgilere dayanılarak köydeki yel değirmeninin 1850 yılından önce yapıldığı izlenimi edinilmektedir. Yine Murat beyin anlattığına göre, M.S XX’inci yüzyılın başlarında Yedikonuklular buğday unundan az sayıda ekmek yapmalarına karşın, çok ucuz olan arpa unundan bol miktarda ekmek yaparlarmış. Böylece rüzgarla çalışan bu değirmeninin buğday ile arpa öğütmek amacıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Rüzgâr, köyün kuzeybatısındaki Gambanopetra ile Gafgarua tepelerinin arasındaki Hali Boğaz’ından estiğinden değirmen pervanesinin bu yönde bulunduğu anlaşılmaktadır. Kapısı güneybatıda yer almaktadır. Köyün yerlilerinden olan Abdi beyin anlattığına göre, eskiden Karpaz bölgesinde bulunan üç ayrı yerde eğer rüzgâr esmezse, gerek kuzey sahil şeridinde, gerekse Kıbrıs’ın hiçbir yerinde, rüzgâr esmezmiş. Bu üç yer ise Eftakomi (Yedikonuk), Aysimyo (Avtepe) ve Trikomo (Yeni İskele) köyünün Topcuköy’e bakan cephesiymiş.
YENİERENKÖY (YALUSA) UN DEĞİRMENİ
Yenierenköy’ün kuzeyindeki eski liman yolunun batısında bulunan Kalamia mevkiindeki bir tepe üzerinde yer alan harabe durumunda bir yapıdır. Karşılıklı iki kapısından biri kuzeyde, diğeri ise güneydedir. Güneybatıdan esen rüzgârlara açık olmasına karşın, denizden gelen tüm rüzgârlara da açık olduğu kaydedilmektedir.
1831 yılına ait Osmanlı nüfus defterinde 72 kişilik nüfusa (ve 52 hane eve) sahip olan Yalusa köyünde Rumlara ait 52 adet dolap kuyusu, havuz ve değirmen bulunmaktaydı. Bu değirmen, 1882 yılında H.H. L. Kitchener tarafında çizilip 1885 yılında yayınlanan Kıbrıs haritasında da belirtilmiştir.
Rüzgarla çalışan bu un değirmenin bulunduğu tepede antik dönemlere ait seramik kırıklarına rastlanmasının yanı sıra, tepedeki kayalıkta saptanan taş kesim izlerinden, bir zamanlar burasının taş ocağı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Değirmenin yapımında kullanılan taşların buradan kesilmiş olması olası görülmektedir. İnşaatta kullanılan taşların birbirlerine tutturulması için kullanılan harcın içinde kırmızı renkli kiremit kırıkları bulunmaktadır. Bir zamanlar iç duvarlar beyaz renkli alçı ile sıvanmış durumdaydı. Ancak daha sonraki yıllarda, belki de değirmen evi işlevini yitirdikten sonra, duvarları saman karışımlı bir çamurla sıvanmıştır.
SİPAHİ (AGİA TRİADA) UN DEĞİRMENİ
Yenierenköy’den Sipahi’ye giden yolun kenarında yer almaktadır. Bugüne kadar Karpaz’da tespit edilen en büyük ve en iyi korunan rüzgar gücüyle çalışan un değirmenidir. “Papaz Anemomilaris’in yel Değirmeni” adıyla bilinmektedir. Değirmenin bu kişi tarafından yapıldığı ve yine bu kişi tarafından çalıştırıldığı bilgileri edinilmektedir.
Yapım tarihi bilinmiyor olmasına karşın yaklaşık olarak 1850 yılı civarında işlevini yitirdiğine ilişkin bilgiler edinilmektedir. Anlatıldığına göre o sıralarda Ay. Triada (Sipahi) köylüleri, gerek eğlenmek, gerekse içki içmek için Yalusa (Yenierenköy) köyündeki meyhanelere giderlermiş. Bir gece, 1930/31 doğumlu olan Sipahili Savvas Liasi’nin eşi Marulla’nın dedesinin dedesi olan Giryagos Lau, arkadaşlarıyla Yalusa’ya gitmiş. Oradaki bir meyhanede yiyip içtikten sonra sarhoş bir durumda köye gelirlerken, köyün girişindeki rüzgar gücüyle çalışan un değirmeninin pervanesinin dönmekte olduğunu görmüş. Onu durdurmaya çalışırken pervanenin çarpması sonucu yere düşüp orada ölmüş. Bu olaydan sonra kapatılan un değirmeni bir daha da çalıştırılmamış.
Silindirik gövdeli un değirmeni moloz taşlarla yapılmış olup iki kapısından biri kuzeydoğuda, diğeri ise güneybatıdadır. Yüksekliği 5.5 metre, iç çapı 4.70 metre, dış çapı 4.50 metre ve duvar kalınlığı ise 80 cm’dir. Dış kısmı kırmızı renkli toprakla sıvanmıştır. Dış duvardaki derzlerden, yakın geçmişimizde bilinçli bir şekilde restore edildiği izlenimi edinilmektedir. İç duvarlarında üçüncü el sıva izleri dikkati çekmektedir. İki ayrı yerinde iki büyük delik vardır. Güneydeki giriş kapısının sağında, yontulmuş iri kayalarla yapılmış 4 basamaklı bir merdiven bulunmaktadır. Duvarlardaki kiriş deliklerden üç katlı olduğu izlenimi edinilmektedir. Birinci katta bulunan ocağın sadece bacası günümüze kadar gelmiştir. Ahşaptan yapılmış olan birinci kata ait mertek kalıntıları duvardaki deliklerde görülmektedir.