1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. KELEPÇELİ ÇOCUK
Tacan Reynar

Tacan Reynar

KELEPÇELİ ÇOCUK

A+A-

 

Elleri kelepçeli bir çocuk getirdiler.
Kitap bulunduranlara yapıldığı gibi değil bu defa, ters kelepçe takılmamış.
Yine de ağır aksak duruyor karşımda, topallıyor, kafası allak bullak belli, gözlerinde bin bir renkte hüzün.
Dönüp bakıyorum kürsünün üzerinden aşağıdaki çocuğa. Aşağıda veya yukarıda on saniyeliğine ikimiz için de duruyor dünya. 
Medya içeride, yasa gereğince uyarılıyor, isim soy isim yazılmasın, fotoğrafı çekilmesin diye.
Kürsünün üzerinde bine yakın dosya, trafik, polis davaları. Sıradan bir günün telaşı. Yargılanma sırasını bekleyen sanıklar, zanlılar, onların kederli aileleri, çocukları...
Her bir celpnamede Ceza Yasası’nın buyurduğu şekilde yazılan davalar, tafsilatlar, imzalar mevcut. Başsavcının ve yargıcın imzası, tarihler, talimatlar, emirler var.  Mahkeme koridorlarında koşuşan avukatlar, müvekkileri, yirmi kişiyi zaptetmeye çalışan beş polis memuru, dışarıdaki soğuğa rağmen kan ter içinde insan suretleri.
Kelepçeler çıkıyor, çocuk bileklerini ovuşturuyor.
Onunla tanıştığımda on beş yaşındaydı, şimdi on yedi olmuş. İlk geldiğinde sessiz sakindi. Henüz uçucu madde kullanmaya, tinere veya baliye başlamamıştı, ailesi tarafından yeni terkedilmişti. Sosyal Hizmetler Dairesi tahkikat raporunu düzenlemiş, yapılan araştırmada sosyo-ekonomik-kültürel haline dair olumsuz sonuçlar çıkmış ve tahkikat memuru da çocuğun durumuna ilişkin bulgularını yazmıştı. Sorulan sorulara saygılı cevaplar vermişti.
Salonda ailesi yoktu. Ailesi vardı ama yoktu.
Şimdi diğer elli iki sabıkasının birçoğunda olduğu gibi yine sirkat iddiasıyla karşımda. Geçen haftalarda yine getirilmiş, Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırılmasına rağmen oradan kaçmış, gidip birilerine saldırdığı ve yine hırsızlık yaptığı iddia edilmişti. Yapılan araştırmada cezai ehliyetinin olmadığı ortaya çıkınca salıverilmişti. Şimdi ise yapılan araştırmada cezai ehliyetinin olduğu kanısına ulaşılmış.
Bugün teminat maksadıyla geldiği için sanık kutusuna girmeyeceğini biliyor, koluna giren polisin dur dediği yerde duruyor, ceza yargılaması usulünü ezberlemiş halde tinerli buğulu gözlerle etrafı süzüyor. Bir dükkanda bulunan bağış kutusunu çalmış, içinde yetmiş Türk Lirası. Akabinde şikayet edilmiş, kameralara bakılmış, yakalanmış. Bilinen hırsızlık vakası, sabıkalı, ailesiz.
“Söylemek istediğin bir şey var mı?”
“Var abi, sana söz verdiydim, ben değilim kameralardaki, benim ikizim herhalde, beni taklit eden biri var”
“Demek ikizin. Bu defa annen geldi mi, nerede?”
“Annem babam bakmıyorlar bana, sosyal yardım alıyorlar benden dolayı ama bana harçlık dahi vermiyorlar. Ben de çalıyorum. Ama ben çalmadım bu defa benim taklidimi yapan biri var o çaldı. Açım.”
“Aç mısın?”
“Aç olduğum için çalıyorum. Kalacak yerim de yok, parklarda, orada burada kalıyorum. Kardeşimle birlikte.”
Sömürge zamanından kalma, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden devşirme, orjinal metin İngilizce olmasına rağmen KKTC Cumhuriyet Meclisi’nin içerisine Türkçe maddeler koyduğu Ceza Yasası’nın emrettiği şekilde yargılama yapılıyor. Cezaevi çözüm mü çocuk için? Oradaki şartlar? Teminata bağlanıyor. Gidiyor. Yine gelecek biliyorum, gelecek.
Sonrasında soruyorum iş bulabilir miyiz kendisine diye. Polis memurları yardımcı olacaklarını söylüyorlar. Mahkemelerin hemen orada yıkık bir evin içinde kışta kıyamette kardeşiyle kalıyormuş. Tineri de baliyi de orada içiyor. Polis memurları hayrına maddi yardımda bulunuyorlar. Aç kalmasın diye yemek ısmarlıyorlar. Sonra buğulu gözlerle o çocuk, Mahkemelerin hemen yanında Lefkoşa’nın göbeğindeki “evine” geri dönüyor.

Hava bulutlu, hava soğuk, yağmur yağacak belli. Sonra sokaklara dönecek o çocuk. Bu akşam belki annesinin babasının aldığı son model arabasıyla Dereboyu’na uğrar, sonra diskolarda sabahlar ya da makam araçlarının park edildiği casinolu beş yıldızlı otellerin yüksek tavanlı resepsiyonlarından girer, memleketin efendileri gibi aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yer, orada konaklar, kuş tüyü yastıklara kafasını koyar, sonra kadın bedeninin satıldığı, fuhuşun, bin bir pisliğin döndüğü mekanları ziyaret eder, çoktan terlemiş bıyıklarını yine terletir.

Uyuyor. Düş görüyor belli. Uyanacak. Yine tiner içecek.

Bu ülkenin anayasasında “sosyal devlet” yazıyor ve yine bu ülkede her gün Ceza Mahkemelerinin önünde çocuklar yargılanıyor.  

Çocuklar için ivedi olarak çocuk mahkemelerinin kurulması gerekirken onlar her gün yetişkinlerle birlikte aynı salonlarda yargılanıyor, aynı koridorlardan yürütülüyor. On beş yaşındaki çocuğa cübbesiyle kürsünün üzerinden bakan yargıç, onu sorguluyor, ıslah olması için cezalandırıyor ve gönderiyor. Oysa ki Merkezi Cezaevinde aynı koğuşta yetişkinlerle birlikte kalan çocuklar başka suç türlerine alışıyor. O çocuklar büyüyor. Ve büyüyen o çocuklar, bu ülkenin geleceğinin nereye varacağını gösteriyor.

Islah okulunun olmadığı, zorunlu ve parasız olması gereken eğitimin paralı eğitim kurumlarına terkedildiği, fırsat eşitsizliğinin gün be gün arttığı bu ülkede suça itilen çocukları kurtarmak için ne yapıyoruz? Çocuk Suçluları Yasası’nın çağdaş normlarla yeniden ele alınıp düzenlenmesi, çocuk yargılamasına dair usullerin değiştirilmesi ve çocuk mahkemelerinin kurulması gerek. Çocukların topluma kazandırılması için ise ıslah okulu şart.

Aksi halde düşlerinden uyanan çocuk, bir gün kelepçeli olarak yine gelecek. Yıkık dökük hayatından bu ülkenin çaldığı ne varsa onların bedelini ödetmek için gelecek.

Yine o Ceza Mahkemesi salonundan içeri girecek, tiner kokan belleği ve buğulu gözleriyle hepimizin yüzüne bakacak ve bu defa “pişman değilim” diyecek. Haklı.

Bu defa bizi öldürecek.

 

 

 

 

Bu yazı toplam 17233 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar