Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Gece dilsizdi

A+A-

Gece dilsizdi

Şaşkınım!
Düşten göze, sesten söze, tinden tene bastıran sağanak bir şaşkınlık bu.
Hani bakışmaları tam da giyinmeden sokağa çıkmışken,  epeyce çıplak, tümden hazırlıksız yakalanmak gibi serseri bir buluta...
Çakan gürleyen ama gülümseyen bir şaşkınlık bu...
'Nasıl yani' derken dudağa uzanan, nefesi tutulan ve soluğu kesilen hesapsız bir an'ın loşluğunda, rüzgar geçen bir şaşkınlık...
...
- Ne düşündün?
- Şaşkınım!..
...
Ve ne zaman birikti bu an senin içinde...
İçinde nasıl biriktim.
Ne zaman?

***

'Geceyi gördüm'de İlhan Berk'in anlattığı gibi, belki de...
“Geceyi gördüm
elini kaptırmış
rüzgâra
şaşkın dolaşıyor”

***

Oysa henüz ‘hayal payı’ bırakılmamış erken bir hassat gibiydi, damağındaki keskin tütün tadı.
İyi ki dili yoktu gecenin...
İyi ki dilsizdi...   
Ve iki ‘şaşkın’dık birlikte.

----------------------------------------------------------------------

altını çizdim

Zaman nasıl akıp gidiyor
İnsanlar maskelerini ne çok seviyor
Yıllarca bir yalanla bir ömür geçiyor da
hiç kimse yok
bir tek günü sonuna kadar yaşamaya....
Mecbursun yalnızlığa...  

...
Artık kimse masum değil
Duygular çok eskidi
O zamanlar biz ne güzel çocuklardık
Dünyaya aydınlık gözlerle bakardık
Ve işte o zaman kırdığın bu kalp
Şimdi kırıyor başka kalpleri...
Aşkta kazanmak dedikleri
kaybetmektir bir çok şeyi... 
Murathan Mungan (sevgili)

--------------------------------------------------------

Dünyanın  neresi

Bugün seçim var ya...
Şimdi burada “şuna oy veriniz” dersem, suç işlerim!..
Gazete ‘kelepçelenir’ ve içeri atılır (!)
Ancak!..
Eğer ki internette, facebookta, twitterde, sosyal medyada tam da aynısını yazarsam...
“Şuna oy veriniz!..”
Serbest!..

***

Kimi zaman ‘dünyanın neresindeyiz’ derler ya!..
Tam da bu...
Bu kadar ‘gerisindeyiz’ işte...

-----------------------------------------------------------

“Bir yere ulaşmanın ilk adımı, olduğumuz yerde kalmayacağımıza karar vermektir.”
John Morgan

-----------------------------------------------------------

İyi de, nasıl?

<< Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil...>>
Eskilere ait, ne güzel bir söz...
Pek çok aydın, ilerici, entelektüel, yazar, düşünür, kendi dar dünyasından sıyrılmış siyasetçi ve nice yurtsever için durum tam da bu...

....
Lou Andreas’in (Salome) “Yaşam Hırsızı” şiirini duydunuz mutlaka...
<<... Dünya sana hediye sunmaz, inan bana. / Bir yaşam istiyorsan, çal onu...>>
Pek çok kuşak “çalınmış hayatlar”a isyan ederken coğrafyamda....
Boşuna çabadır “dönüşüm” ya da “değişim”i bir hediye gibi beklemek...
Elimizi koymazsak taşın altına...
Yani ‘eylem’ yoksa ortada...
Çözümü hedeflemezsek...
Söylesek tesiri olmayacak kolay kolay, sussak gönlümüz razı gelmeyecek...
İyi de nasıl değişecek?
“Başka türlüsü mümkün” demedikçe ve yürümedikçe üzerine...

-------------------------------------------------

Bir doktorun hayata veda mektubu

Lenf kanserine yakalanan bir doktorun (Tolga Aydın, Diş Hekimi) veda mektubu...
Bu mektubun ardından hayata gözlerini yumuyor...
Ve okuduktan sonra diyoruz ki, aslında tümümüzün ‘gördüğü’ bu gerçekleri, niye ‘yaşarken’ fark etmiyoruz...
Niye tüketiyoruz hoyratça, hayatı...
İşte o mektup...
....
“Kansere hiç yakalanmamak bizim için daha büyük bir şans olmaz mıydı?
Benim yaptığım ise bu olumsuzluktan bir başarı öyküsü çıkarabilmekti sadece.
Küçük şeylerin kıymetini daha iyi anladım sayesinde.
Önceleri beni ıslatan yağmur kanserden sonra hiç ıslatmadı.
Kanserden önce her gün gördüğüm güneş dev bir nükleer reaktör değilmiş meğerse, doğuşu ve batışı başka şeymiş.
Kuyruk sallayan köpek, mırıldayan kedi, penceremin kenarında ekmek bekleyen güvercin ne destansı olaylarmış.
Damla damla biriken koca bir mutluluk deniziymiş hayat.
Hazır bir mutluluk aramak ne büyük gafletmiş.
Hiçbir şeye şaşırmamayı, güvenilen dağların çoğu zaman karlı olduğunu, güvensiz sanılan dağlarda ise enfes çiçekler yeşerdiğini ben onunla savaşırken öğrendim.
Mükellef sofraların, marka giysilerin, pahalı arabaların, şatafatın mutluluk olmadığını, mutluluğun sadece sevgiden geçtiğini öğrendim.
İnsanların bir hedefi olması gerektiğini, o hedefler için savaşılmasını, cesur olmayı, direnmeyi, boyun bükmemeyi ben onunla dans ederken öğrendim.
Almanın değil vermenin insanı daha mutlu ettiğini, sorumluluğu, yardım severliği bana o aşıladı.
Uyanmayı sadece gözünü açmak olarak bilenler için bir şafak var ki ne kadar da sıradanmış meğer.
Hadi aç gözlerini aç yüreğini.
Güneşi bizim gözümüzle göremeyen o kadar çok insan var ki.”

---------------------------------------------

Bugün ‘siyasi gerçekleri’ni  yazamayız, bu ülkenin...
Ama daracık sokaklarında, ‘oy pazarlığı’ yapılabilir mesela...
Para karşılığı (!)
Kimseler ‘bilmeden’, sessizce!..

| 2013’te yazmışım |

 

-------------------------------------------------

Ağaç hiçbir zaman çiçeği bırakıp gitmez.Her zaman bırakıp giden çiçektir.
Alexandre Dumas

Bu yazı toplam 2132 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar