1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. DTB gecesi bir örnek...
Eralp Adanır

Eralp Adanır

DTB gecesi bir örnek...

A+A-

Geçtiğimiz Salı akşamı, ülkemizin köklü futbol takımlarından olan Doğan Türk Birliği (DTB), kulübün yeni projelerini anlatmak için, Acapulco Hotel’de bir gece düzenledi.

Sn. Cumhurbaşkanımız Derviş Eroğlu’ndan, millet vekillerine, bu forma için yıllarca ter akıtmış her biri DTB’nin harcına emek vermiş eski futbolcularımız, işadamları, gazeteciler, DTB eski başkanları, kurum ve kuruluş, Dernek ve Vakıf temsilcileri bu geceye davet edilenler arasında yer alıyordu.

Ben de Mete Adanır Vakfı başkanı olarak davet edilmiş ve bu unutlmaz geceye göz şahitliğinde bulunma şansı elde etmiştim.

DTB; benim-bizim için tek kelimeyle “ailemin bir parçası”dır. Bu forma altında ter akıtmayanımız neredeyse kalmadı. Rahmetlik babam Alpay Raşit Adanır, Amca’m Fevzi Adanır, dayım Ahmet Ali Bahri, ağabeyim Mete Adanır ve ben; sarı-lacivert formasını ıslatmış kişileriz. Bu ailenin “erkek tarafı”. Bayan tarafında ise; rahmetlik annem, rahmetlik anneannem; birçok kez singer dikiş makinesinde formalara numara ve armalarını dikmiş, deplasman maçlarında oyuncuların maç öncesinde yemeleri için tepsilerle yemekler pişirmiştir.

Ben çocukken Ocak’cıymıştım (TOL). Birgün; Allah rahmet eylesin Şinasi abi (Konuloğlu), beni kulübe götürmüş ve o zamanların o kalın yaş pastalarından ısmarlamış, bir de kola yanına ve ben Ocak’dan Doğan’a dönmüşüm ...

Hayatta tek “dönüşüm” bu oldu ve bugüne kadar pişmanlık duymadım. Diğer yandan TOL da benim için bir başka yere sahiptir. Evet Doğan’cıydım ama, Ocak’takilerin sıcaklığı da bir başkadır. Babam TOL’u çalıştırdığında bu camianın içinde de yer aldım ama en sonunda lisansım yine de DTB’den çıktı...

***

Gece tam anlamıyla “profesyonelce” düzenlenmişti. Futbolcuların ve yönetimdeki arkadaşların aynı kıyafet ve kıravatları (Ocakcıların dediği gibi; kıravatlı takım) gecenin ağırlığı ve profesyonelliğini gösteren unsurlardan biriydi. Sinevizyon gösterisi, Metin Silman abimizin yazdığı DTB tarihçesinin okunması, Sevim abimize (Ebeoğlu) plaket sunumu ve yaşanan duygusal anlar.

Gecede; babamın gerek antrenörlüğünü yaptığı gerekse birlikte top oynadığı arkadaşlarını görüp kucaklaşınca gözlerim dolmadı desem yalan olur. Hasan ve Hüseyin Tanışık’lar, babamın en yakın arkadaşlarından Önder abi (Konuloğlu), Sevim abi, Osman abi (Kurra-Uçaner) bunların başında gelir. İlker Ertemel abiyi gördüğümde ise Mete’yi hatırlarım, onların DTB formasıyla bir fotoğrafta yer almaları...

Futbol ve kulüpler için “camia” denen şey çok önemlidir. Bir kulübü; aileye dönüştüren, sahip çıkan, saygıyı ve sevgiyi getiren, mücadeleyi birlikte göğüsleyen en büyük “güçtür”. Bir takımın  “camiası” yoksa, kendi de yok olmaya mahkumdur. Nitekim kulüplerimizin geldiği son noktanın göstergesi de bu’dur bence.

DTB yöneticileri; bu aileyi yeniden bir araya getirmek, geçmişine sahip çıkarak ve geçmişini yeniden geleceğe bir örnek olarak gösterebilmek için başlattıkları, “geçmişe saygı” (plaket verme gibi) organizasyonları takdire şayandır. Bir aile; geçmişiyle var olur ancak. Geçmişi olmayanlar da yok olmaya mahkumdur. Bu ülke futbolundaki her takımın; ister köy, ister şehirli takım olsun, bir geçmişi vardır. MTG, BÜY, GG, GB, YAK, KK, GÖNYELİ, ÇTSK, TOL, DTB ve köylerinin adını taşıyan nice takımlarımız; Mormenekşe, Tatlısu, Düzkaya, Bağcıl, Minareliköy vb.... tümünün de bir geçmişi var, tarihi var. Ve her şey işte bu “tarihe” sahip çıkmakla başlar. Eski futbolcularını, aileleriyle birlikte kucaklamak, onları hatırlamak ve onurlandırmak. Tribünlere yeniden onları taşımak. İşin “sihri” burada.

“Kendine sahip çıkma” babında, geceyle ilgili bir anektot aktarıp yazımı tamamlayım.
DTB’nin eski başkanlarından biriyle önceleri aynı masada bir araya geldim. Çok sevdiğim saygı duyduğum Ersan Keleşoğlu idi. Fenerbahçe’den, maçlarından bahsedilirken kulağıma çalınan şu sözler yüreğime yerleşmişti:

“Tamam Fenerbahçeliyiz ama önce Doğancıyız (DTB)...”

Ne zaman ki bu ülkede doğan, büyüyen ve bu ülkenin Futbol Kulüplerine sempati duyan, terini akıtanlar, kendi takımlarını, Türkiye takımlarından önce kendi yüreklerinde hissedecekler, işte o zaman bu ülke futbolu istenilen ve yurtdışına futbolcu gönderebilecek kaliteye ulaşacaktır.

Önce kendini sevmekle başlar her şey.

Bu yazı toplam 2609 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar