1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Boşu boşuna öldürülen iki Kıbrıslı...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Boşu boşuna öldürülen iki Kıbrıslı...

A+A-

Ulus Irkad arkadaşımızın yazısında belirttiği, Dinçer Raif’in nakletmiş olduğu Hasan Mustafa Barbaçolli’nin öyküsünü bu sayfalarda 2008 yılında yani bundan tam 15 sene evvel aktarmıştık... Hasan Mustafa Barbaçolli, 6 Mayıs 1964 tarihinde, Salamis Polis Karakolu yakınında iki Kıbrıslırum polis tarafından durdurulmuş, çalıştığı şirkete ait aracın sigortası sorulmuştu kendisine – sürdüğü araç aslında Mağusa’da S. adlı askeri yetkili bir Kıbrıslıtürk’ün aracına çok benziyordu... Kıbrıslırum yetkililerin, S.’nin peşinde oldukları da biliniyordu... Barbaçolli’nin burada Limnyalı (şimdiki adıyla Mormenekşe) bir Kıbrıslırum polis tarafından vurularak ağır yaralandığı belirtilmekteydi. Barbaçolli daha sonra İngiliz Üsleri hastanesine kaldırılmış ve sonra da ölüsü geri gelmişti Mağusa Kale içine... Barbaçolli, Çanakkale Şehitliği’ne defnedilecekti ailesi, sevdikleri ve cenazeye katılan Mağusalılar tarafından... Barbaçolli, yeni evliydi ve eşi henüz 2.5 aylık hamileydi... Eşi Ayşen Hanım’la da röportaj yaparak bu sayfalarda yayımlamıştık... Barbaçolli öldürüldüğü zaman henüz 23 yaşındaydı... Kasım 1964’te dünyaya gelen kızı Hazan, babasını görme fırsatını hiç bulamamıştı...

Sakarya’da yaşayan Avraam Sofokli ise, Barbaçolli’nin öldürülmesi duyulunca, aynı gün Mağusa’dan bazı Kıbrıslıtürkler tarafından kaçırılarak öldürülecek ve “kayıp” edilecekti, sözde “intikam” uğruna. Barbaçolli’nin öldürülmesiyle hiç alakası olmayan, bir ırgat olan, bisikletiyle işine gidip gelen Avraam Sofokli’nin oğlunu da bulmuş ve 15 sene önce Sofoklis Sofokli’yle yine bu sayfalarda yayımladığımız röportajımıza geniş yer vermiştik. Halen “kayıp” olan Avraam Sofokli’nin olası gömü yerlerini de bazı Kıbrıslıtürk şahitlerin verdiği bilgiler doğrultusunda dönemin Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik. Bu yerlerden bir kısmı kazıldı, bir kısmı bildiğimiz kadarıyla henüz kazılmadı. Avraam Sofokli’nin Kıbrıslıtürk mücahitlerin nöbet beklediği bir mevzinin yanındaki bir barakanın içine gömüldüğü, burada tabanın çimento olmadığı da anlatılmıştı okurlarımız tarafından...

Kayıplar Komitesi yetkililerini bu vesileyle bir kez daha Sakarya (Gardana) bölgesinde 15 sene önce şahitlerle birlikte göstermiş olduğumuz olası gömü yerlerinden henüz kazı yapılmamış olan noktaları araştırmaya davet ediyoruz.

 

GÖMÜ YERİ ÜÇ KEZ DEĞİŞTİRİLMİŞ...

Avraam Sofokli’nin gömü yeri üç kez değiştirilmiş diye bir de ihbarda bulunmuştu bir okurumuz... 2009 yılında bu sayfalarda bu ihbara da yer vermiştik... Mart 2009’da şöyle demişti bu okurumuz:

“Bu arada 1964 yılında bölgenin askeri yetkililerinden olan bir Kıbrıslıtürk şahit, “Avraam Sofokli’yi bulmanız çok zordur çünkü cesedin yeri tam üç kez değiştirilmiştir. Adam gömüldükten sonra bulunduğu yerden çıkarılıp başka bir yere gömülmüş, bir süre sonra oradan da çıkarılıp başka bir noktaya gömülmüştür. Bunun nedeni o dönem İngilizler’in “kayıp” olan Avraam Sofokli’yi köpeklerle aramakta oluşu idi. Onu gömenler köpeklerin koku alıp cesedin yerini keşfetmesinden korkarak cesedin yerini birkaç kez değiştirmişlerdi...” diye konuştu....”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – Mart 2009).

 

2015’TE YAZDIKLARIMIZ...

2008 yılında çok ayrıntılı biçimde yaptığımız araştırmaları ve röportajları bu sayfalarda yayımladıktan sonra, 2015 yılında da yine bu sayfalarda şöyle yazmıştık:

“...6 Mayıs 1964 sabahı Hasan Mustafa Barbaçolli, Salamis bölgesinden bazı Kıbrıslırum polisler tarafından durdurulmuştu. Henüz 22 yaşındaki Barbaçolli Mağusalı’ydı ve Sakarya bölgesine gidiyordu. Polisler Barbaçolli’ye arabasının sigortasını görmek istediklerini söylemişler ve Barbaçolli bu kağıtları gösterirken, polislerden biri silahını çıkarıp onu vurmuş ve öldürmüştü…

Bu arada Sakarya (Gardana)-Neapolis bölgesinde yaşayan Avraam Sofokli de 5 Mayıs 1964 akşamı Mağusa’da işine gitmişti. Aslında Avraam Sofokli normalde gündüzleri çalışmaktaydı fakat bir ay kadar önce ona kısa bir süreliğine gece bekçiliği görevi verilmişti. İşini bitirip sabah eve giderken Sakarya bölgesinde kaçırılarak bazı Kıbrıslıtürk mücahitler tarafından Barbaçolli’nin “intikamı” olarak öldürülecekti… Avraam Sofokli, 1964 “kaybı” bir Kıbrıslırum olarak hala “kayıp”…

Avraam Sofokli’nin oğlunun arkadaşı olan bir Kıbrıslıtürk okurum beni arayarak bazı olası gömü yerleri gösterecekti 2008’de… Avraam Sofokli’nin oğluyla da buluşarak babasının 1964’te Sakarya’dan “kayıp” edilmesi hakkında onunla röportaj yapacaktım. Aynı şekilde Barbaçolli’nin sevgili eşiyle de buluşup onunla da röportaj yapıp bunları YENİDÜZEN’de yayımlayacaktım…

2008 yılında Avraam Sofokli’nin olası gömü yerlerini göstermek üzere Kayıplar Komitesi yetkilileriyle Mağusa’nın Sakarya bölgesine gitmiştik. Sözü edilen bir evin tabanı Kayıplar Komitesi tarafından kazılacak ancak herhangi bir kalıntı bulunamayacaktı… Bildiğim kadarıyla o gün göstermiş olduğumuz diğer olası gömü yerleri henüz kazılmış değil…

Londralı okurum “……’nın garajına gömüldüydü Avraam Sofokli” diye anlatıyor bana…

“Aslında biz bu garajı Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik ancak sanırım henüz burada kazı yapılmadı” diyorum Londralı okuruma.

“Kayıplar Komitesi’nin Sakarya’da tabanını kazdıkları evde öldürülmüştü Avraam Sofokli” diyor, “burası mücahitlerin mevzisiydi… Ancak daha sonra bu eve çok yakın olan o garaja gömüldüydü” diye anlatıyor...”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – 24-25 Haziran 2015)

ggg-016.jpg


***  KIBRIS’TAN HATIRALAR...

“Dinçer Raif Bey’in rehberliğinde, Mağusa Kale içindeki Kıbrıslırum ilkokulunun öyküsü...”

Ulus IRKAD

“Herdaim Dostlar” geçtiğimiz Cumartesi (2 Eylül 2023) yeni bir etkinlik düzenleyerek “Mağusa Kale İçi”ndeki eski Kıbrıslırum İlkokulu hakkında üyelerini ve Mağusalıları bilgi sahibi yapmaya karar verdi. Bu konuda da Mağusa’nın son 75 senesini yaşayıp en ince detayına kadar bilen, Mağusa’nın son 80 yıllık hafızası olarak nitelendirilen emekli öğretmenlerimizden Dinçer Raif Bey’in bilgisine başvuruldu. Dinçer Bey, söz verdiği gibi sabahın tam saat altı buçuğunda, şu anda “Kibatek Merkezi” olarak bilinen Kültür Merkezi’nin yanına geldi ve bizlere bu bina hakkında birçok bilgiler verdi.

 

BAHÇEDEKİ HURMALAR...

Dinçer Bey, binanın 75 sene öncesinde büyük bir bahçesi olduğunu, içerisinde su kuyuları bulunduğunu belirterek konuşmasına başladı. Küçükken “Kibatek” binasının önündeki hurma ağacının altında kuş lastiği ile serçe avladığını anlatan Dinçer Bey, hurma ağaçları hakkında da, Hacca gidenlerin, oradan hurma çekirdeği getirdiklerini ve bunları Mağusa Kalesi içine ektiklerini belirtti. Anlattığına göre Mağusa’da en çok bilinen Hacı Yahya’nın Hurma Bahçesi’ydi.

 

1958’E KADAR KULLANILDI

Bahçe yakınlarında Katerina Kornaro’nun evi olduğunu, ama son zamanlarda bu evin yıkıldığını belirten Dinçer Bey, Rum Mektebi’nin 1958’e kadar kullanıldığını ve bu binanın bütünün bir parçası olduğunu konuşmasına ekledi. Mağusa içinde Türklerle yaşayan Rumların bulunduğunu, İkinci Dünya Savaşı geldiğinde İngiliz Hükümeti’nin Kale içini boşalttığını, Hisarların içinde ve etrafında petrol, gıda ve teçhizat depoları olduğunu konuşmasına ekledi. Bu arada Nazi ve Alman uçaklarının da devamlı Kale’yi ve limanı bombaladığını da anlattı. II. Dünya Savaşı sırasında kale içinde gıda ve silah depoları bulunduğunu ve Süveyiş’le Mısır’a, buradan gece karanlığında gemilerin gittiğini, o zamanki şartlarda askeri savaş araçlarının gece karanlığında düşman savaş gemilerini tanımlayacak teçhizatlarının olmadığını, bu yüzden İngiliz gemilerinin Mısır ve Süveyiş’e gece karanlığında hareket ettiğini söyledi.

 

MAĞUSA’DA YAŞAYAN KIBRISLIRUMLAR...

Savaşın bitmesiyle, Mağusalıların, 1944 yılında kaleye ve Mağusa’ya dönmeye başladıklarını, Liman’ın iş merkezi durumuna geldiğini, Rumların da Mağusa’ya geldiklerini, onların daha fazla Kertikli Hamam tarafına yerleştiklerini, buralara evler yapmaya başladıklarını anlattı. Liman çevresindeki kapının olduğunu, trenin de buraya kadar geldiğini, burada gene liman yolunun olduğunu anlatan Dinçer Bey, Liman’ın yanında Liman’a girişin daracık bir kapıdan gerçekleştiğini, trenin de limanın içine girdiğini anlattı. Canbulat yanında Rum evlerinin bulunduğunu, bu arada Abdullah Paşa ve Pertev Paşa Yolu’nda da 5 Rum evinin olduğunu belirtirken, bu bölgede bir de hanımı Rum olan bir Türk’ün ikamet ettiğini söyledi. Bu bölgelerde 100 civarında Rum bulunmaktaydı.

 

HANLAR...

Rum Mektebi’nin 1946 yılında yapıldığını, iki odadan ibaret olduğunu, içinde spor yapmak için bir kum havuzu bulunduğunu, kendisinin de öğrencilik yıllarında burada Rum çocuklarıyla yarıştığını ekledi. Bu arada Mektebin yanında Hacı Şevki adlı Mağusalı bir Türk’ün hanının bulunduğunu, bu adamın Mağusalı İbrahim Alçıner’in dedesi olduğunu, buraya Singrasi ve Kaleburnu’ndan develerin geldiğini de bizlere anlattı. Dinçer Hoca, çarşı meydanında Babalikki’nin Hanı’nın olduğunu, Altun Tabya Otel’in yanında da bir başka hanın olduğunu konuşmasına ekledi. Böylece Mağusa merkez oldu ve nüfus da çoğaldı.

Dinçer Hoca Rum Mektebi ve Ayios İkserinos’un  Kale İçi’ndeki Rumların mühürü olduğunu, hem Kilise’nin hem de Mekteb’in varlığının ve faaliyetlerinin 1958 yılına kadar sürdüğünü, EOKA kurulunca ve amacını da açıklayınca, Türklerin de buna tepki duyduklarını, sonraları çatışmaların başlayarak, mesela mektebin çevresinde yetişen Türklerden biri olan Hasan Barbaçolli’nin, oradan başlayan husümetle, 1964 yılında Mağusa’da bu mektepte yetişen N. adlı bir Kıbrıslırum tarafından katledildiğini, oysa bu Rum’un ailesinden babası H.’nin Türkler’le arasının iyi olduğunu, bazı çocuklarının da Türkler’le iyi temasları olduğunu ama annenin Türkler’den hoşlanmadığını ve Barbaçolli’nin, annesinden çeken N. tarafından öldürüldüğünü, gene 1965 yılına kadar H.nin 1965 yılına kadar Kale İçi’ne girmesine izin verildiğini ve 1965 yılında  Mağusa çarpışmalarından sonra bu Rum’a artık Kale İçine girmesi için izin verilmediğini belirtti. Kale İçi’nin 1958 yılına kadar Maraş Rumları’nın gezme yeri olduğunu ve kiliseye gelen Rum çocuklarının bayram varmış gibi giyindiklerini, Türk çocuklarını da her pazar günü annelerinin, sırf onların karşısında ezik olmamaları için, yeni giysilerini giydirdiklerini anlattı.

 

KİLİSE YAKILMIŞ...

Çatışmaların başlamasıyla Türklerin Ayikserinos Kilisesi’ni yaktıklarını da söyledi. İngiliz Dönemi’nde İngiliz Hükümeti’nin buradaki okulların bahçelerini teftiş ettiğini, Mağusa Mektebi’nin (Gazi İlkokulu) Birinci Derecede çok güzel bahçesi olan okullar arasında olduğunu da konuşmasında belirtti.

Sayın Hocamız Dinçer Raif’e, bizlere verdiği bu faydalı ve güzel bilgiler için teşekkür ederiz..

Bu yazı toplam 1394 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar