1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Ayağa kalkmak için...
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Ayağa kalkmak için...

A+A-

Uzun süredir, ülkemizde yapılan siyasetin ciddi anlamda itibar kaybettiğini konuşuyoruz. Elbette bu konu sadece yerel düzeyde ele alınamaz. Neoliberal aklın dayatmaları ile oluşan yeni kültürün, siyasetin içini boşalttığı önemli bir gerçek. Bu gerçeğin “batı dünyasında” da aynı tartışmaları gündem yaptığını biliyoruz. “Siyasetten kaçış”, yeni binyılın mottosu gibi. Değiştiremeyen, dönüştüremeyen, aynılaşan, dilsizleşen bir siyasetin kime ne yararı olabilir? Ancak siyasetsizliğin de teslimiyet veya kaosa davet olduğu da açık. 

Ülkemiz ölçeğinde, bir geçiş süreci yaşadığımızı düşünerek siyaset kurumunun, daha üretken, sözünde duran, kısa veya orta vadede halkın beklentilerine karşılık gelecek sonuçlar üretecek programlarla etkin bir dönüşüm gücüne dönüştüğü ölçüde, hakim bunalımı aşabileceğimiz saptamalarını yapageldik. Siyasi programların içeriği bağlamında temelde statükonun sürdürülemezliği üzerine oluşan hakim düşünceden hareketle, nasıl bir alternatif siyasi proje üretileceği ve gelişmeleri şekillendireceği konusu, yanıt arayan bir soru?

Ancak ondan önce temel saptamalar yapmak, yol almamız açısından oldukça önemli.
Kıbrıslı Türk solu, tarihi boyunca, statükonun sürdürülemez olduğunun altını çizerek siyasetini şekillendirdi. Dolayısıyla “sürdürülebilir bir sosyo ekonomik düzene geçiş” iddiasındaki bir siyasi serüvenin, programın veya öngörünün Kıbrıslıları hakim statükonun oyuncuları haline getireceği açıktı. Özellikle Kıbrıslı Rum solcuların 60’lardan itibaren statükoyu koruyucu bir akıl üzerinden siyaset yapma hatasına sürüklenmesi , bir arayış içerisinde, ekonomik gelişme, dünyaya entegre olma hayalleri bağlamında Kıbrıslı Türklere de sirayet eder miydi?

Ne 1960, ne de 1983 rejimlerinin Kıbrıs’ta yaşayan toplumların gelişim ve dönüşüm odaklı güvenlikli gelecek tasavvurlarına karşılık gelmeyeceğinden hareketle, toplumların varlığının ve ortak yaşamının, uluslararası hukukun hakimiyeti altında sürdürülebilir, kollektif bir ekonomik, sosyal ve siyasal sistem tesisi yani Kıbrıs sorununun federal çözümüne dönük ortak bir gelecek programı üzerinden barış siyaseti, sosyalistler için siyasetin varlık nedeni kabul edildi.

Bugün de böyledir. Her gün tekrarlanan, yaşanan ve etkisi yüzümüze çarpan gerçek budur ! Hayallere ve arzulara değil, Kıbrıslı Türk toplumunun varlığına inanan her bir birey için “esas olan”, adayı birleştirmek isteyen Kıbrıslı Rumlar için ise, “mümkün olan” budur.
Kıbrıslı Türk sağının 1983 rejimi üzerinden bir gelecek iddiasının pratikte sosyo ekonomik bir karşılık bulmaması ve tarihsel iddialarının çökmesi, kendisini samimiyetsiz, sahte bir çözüm savunuculuğuna kadar götürdü.

Sürekli bir -mış gibi yapma sahteliği ile, ortak bir geleceğin pratiğini bugünden kurmayan bir siyaset elbette hangi görüşten olursa olsun sorgulanmaya ihtiyaç duyar. Çünkü insan merkezli bir siyaset olan barış mücadelesinin tek geçerli karşılığı vardır:  pratik !
Hiçbir zaman Kıbrıslı Türk sağı, geleneksel Türk dış politikasına da yaslanarak güven verecek ve önyargıları yıkacak bir barış pratiğine kapı açmaz. Aynı şekilde, Kıbrıslı Türk solu da çözüm siyasetini,  geleneksel Türk dış politikası bağlamına indirgeyerek yol alamaz.

83 rejimi üzerinden sürdürülebilir bir ekonomik düzen yaratılabilme iddiası bir şart ile mümkündür... Kıbrıslı Türk toplumunun varlık konsunu dert etmeyen bir siyasi anlayışa sahip olmak... On yıllar boyunca süren Denktaş dönemi sosyolojik farkını bu temel üzerinden kurguladı ve başarısız oldu.Topluma kendi kimliğini reddetme noktasına vardıracak bu acı pratiğin dayatıldığı günlerden geçildi.

Sürdürülebilir ekonomik bir düzen hedefi, kulağa hoş gelse de adanın içerisinde bulunduğu maddi koşullar göz önüne alınmadan tartışılamaz. Bu koşulların başında elbette, uluslararası hukuk dışında yer alan bir yapıdan başlayarak, ateşkes koşullarına ve bu koşulların gerektirdiği militer düzene kadar pek çok ana unsur söz konusu.  Tüm bu unsurları gözardı ederek, kurtuluşu “sadece” ekonomiye indirgemek, doğrusu ormana bakıp da sadece bir ağacı görmeye benziyor. Bu saptamalar özellikle son günlerin gündem tartışması “su” ve “elektrik” konuları bağlamının da doğrudan bağlantılı konusudur.

Ne Kıbrıslı Türk sağının çözüm iddiası, ne de Kıbrıslı Türk solunun 83 rejimi üzerinden sürdürülebilir ekonomik gelişme hedefi bu anlamda gerçeğe sığar.
Siyaset de ülkemizde bu çerçevede itibarını yok ediyor.

Kıbrıslı Türk solu için, neoliberalizm iddialı temsilcisi AKP’nin dayattığı ekonomik aklın “kabul edilir” bulunması; Kıbrıslı Türk sağının ise “BM parametrelerinde bir çözüm için çalışması”, siyasetin başlı başına ontolojik bunalımıdır. Bundan kopmadan ve kendi siyasi düşünce değerleri üzerinden özgün, alternatif  proje üretmeden de siyasetin ayağa kalkması mümkün değildir.
Siyasetin sefaletini buralarda aramak lazım.

Bu yazı toplam 2568 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar