1. YAZARLAR

  2. Sinan Dirlik

  3. Zor ve çetrefil bir süreç
Sinan Dirlik

Sinan Dirlik

Zor ve çetrefil bir süreç

A+A-

 

Kitle partisine dönüşen tüm siyasi oluşumlar, kendi içlerinde temel bir sıkıntıyı, "kök partililer" ile "yeni gelenler" çatışmasını yaşıyorlar kaçınılmaz olarak. Hareketin çoğu kez efsaneleşen "o eski güzel fakat zorlu günlerinde" mücadelenin çilesini yüklenenler, "şimdinin görece rahat ve güçlü zamanlarında" geçmişe dair hafızadan yoksun ve tabii alınlarında o gaileli günlerin çizgilerini taşımayanların bedel ödemeden elde ettikleri aidiyete biraz kuşku, biraz sitem, biraz küçümsemeyle bakıyorlar... Daha da önemlisi, Hareketin büyüyüp genişledikçe, kitleselleştikçe, kendisini var eden temel değerlerden uzaklaştığı, ideolojik çizgiden sapıldığı, mücadelenin "sulandığı" fikrinin dillendirilmesi sıklık kazanıyor.

Kitleselleşme trendine giren partilerin yönetim kadroları için en temel sorun "kök partilileri" küstürüp kaybetmeden kitleselleşme sürecini yönetmek, yeni katılanların bir yandan parti değerlerine intibakını sağlarken bir yandan da mevcut yapıyı yeni katılanları kucaklayacak esnekliğe kavuşturmak olarak belirginleşiyor. Zor ve çetrefil bir süreç bu.

İdeolojik öncelikleri kısıtlayıcı olmayan pragmatik merkez partileri açısından iş kolay. Fakat sağda ve solda varoluşunu ideolojik temelde bir tez üzerinden kurgulayan hareketler için kitleselleşme, beraberinde çatışmalı bir süreç anlamına geliyor.

"Kol kırılır yen içinde" anlayışı nedeniyle dışarıya ışık sızdırmama geleneğine dayalı siyaset anlayışı bitmese bile artık gizli kapaklı işlere imkân tanımayan günümüz iletişim olanakları, ister istemez siyaseti şeffaflaştırıyor. Dolayısıyla eskinin monolitik görünümlü partileriyle kıyaslanamayacak kadar çok seslileşen, çok merkezlileşen partilerin bu yeni görünümleri dışarıdan bakanlar için kafa karıştırıcı, yönetenler için zorlayıcı, üye ve sempatizanlar için ise yorucu olabilir. Fakat bugünkü her kafadan ses çıkması halinin, "eski güzel günlerde" kapalı kapılar ardında kıran kırana siyasi rekabetlerin yaşandığı, gücü gücü yetene o küçücük yapıları dar ettiği, çok sayıda inanmış, iyi ve yürekli militanın sessiz sedasız derdest edildiği gerçeğini (malum, "kitle önünde partinin kritik meseleleri konuşulmaz" düsturunun tercümesi, aslında "ben senin hakkından kapalı kapılar ardında gelirim" idi) unutturamayacağını da görmek gerekiyor. Her ne kadar alışması, yönetmesi zor olsa da çok seslilik, şeffaflık iyidir ve korunması, geliştirilmesi gerekir.

Partinin kitleselleşme sürecinde izlediği politikalar, kurduğu dil, siyaseten veya stratejik olarak kurduğu bağlaşıklıklar, ittifaklar ve hatta ortaklıklar, bir kesim üye ve sempatizan için kopmaya kadar uzanan öfke nöbetlerine yol açsa da, herkes için çözüm, parti içi ve dışı iletişim kanallarını sonuna kadar kullanarak demokratik katılım ve katkıdan vazgeçmemektir. En nostalji tutkunları için bile her ne kadar özledikleri o kadim zamanlarda gerçekte "d"si bile olmadıysa da bugün o kadim zamanların ruhunu yeşertecek olan da demokrasi, şeffaflık ve koşulsuz kısıtsız iletişimdir...

7 Haziran'da kendisine dayatılan kabuğu paramparça ederek büyüyen HDP'yi 7 Haziran sonrası 1 aylık pratiğe dayanarak beklediğini düşündüğüm tehlike "geriye dönme" insiyakı gibi görünüyor.
"Eski güzel günlerin" o pek asık suratlı "Kürtlere akıl vermeyincileri"ne peşinen söyleyeyim, HDP sizin ve rejimin tüm arzusuna rağmen o deli gömleğini yeniden giymeye meyilli olabilir. Fakat tüm Türkiye'nin partisi olma yolundaki bu ilk adımında bile ülke siyasetinin dengelerini alt üst etmeyi, ibreyi demokrasi lehine çevirmeyi başaran HDP'nin 8 Haziran'dan itibaren önceliğini yeniden Öcalan'ın tecridi olarak dillendirmesi hızlı ve tatsız bir geri dönüştür. Öcalan'a uygulanan tecride son verilmesi talebi; Yeşil Yol'a karşı direnenlerin yanına koşmamayı, tuhaf ama CHP'den 2 hafta sonra barajın kaldırılması için yasa önerisi vermeyi açıklamıyor. AKP büyük bir iştahla HDP'yi yeniden marjinalize edebileceği alana, "kürtlerin partisi olarak kalma" cenderesine sıkıştıracak kışkırtıcı hamleleri birbiri ardınca tezgâhlarken, o sarmala yeniden ve gönüllü olarak girmenin anlaşılabilir yanı yok...

Kitleselleşmenin bedeli, hareketin yükünü çekenlerin fedakârlığını ikiye üçe katlamasıdır
ne yazıkki... Samimiyet de burada ölçülür zaten. Büyük, güçlü ve siyaseti biçimlendiren bir siyasi hareket olmayı mı istiyorsunuz yoksa hayatın hızlı akışına karşı "değişmez ilkeleriyle" kürek çeken küçük bir parti olarak kalmak mı?

☆☆☆

Mutlu, sağlıklı, neşeli bir bayram dileğiyle...

Bu yazı toplam 2664 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar