1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Yeniden askerlik…
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Yeniden askerlik…

A+A-

 

Gündem güzel şey!..
Sürekli değişiyor.
Ve sürekli değişen gündemde sürekli ‘fikir’ beyan ediyoruz, taraf oluyoruz, duruş sergiliyoruz.
Sonra yine değişiyor.
Yine‘fikir’ beyan ediyoruz, yine taraf oluyoruz, yine duruş sergiliyoruz.
Bu döngü böyle sürüp gidiyor.
Adı üstünde, gündem bu!..
Peki gündeme gelen konularla ilgili bir ‘konsensüs’ varsa eğer, neden ‘ortak akılla’ bir çözüm üretemiyoruz?
Mesela son günlerin medyatik konusu, vicdani ret!..

Sosyal medyada takip edebildiğim kadarıyla geniş bir destek var vicdani redde.
Bakanlardan tutun da milletvekillerine, siyasi parti başkanlarına, belediye başkanlarına kadar herkes bu konuya “destek”…
Neredeyse herkes vicdani retçi (!)

Eğer herkes samimi ise neden bir yasa çalışması ortada yok o zaman?
Neden yasal bir düzenleme yapamıyoruz?
Bu konuda ‘öncü’ olan kimi vekillerimiz bir yasa tasarısı hazırlasa, meclise önerse, bu öneri gündeme alınsa, toplumda tartışılsa ve yasalaşsa olmaz mı yani?
Çok mu zor?
Yapılacak olan da belli.
Askerlik yapmak istemeyenlerin, ya da silah alına girmek istemeyenlerin sivil hizmetle “yurt ödevini” yapmasına olanak sağlamak için yeni bir yasa…
Yeni bir Askerlik Yasası…
Tekrar soruyorum, çok mu zor?

Bence değil.
Yeter ki istek olsun.
Yeter ki irade olsun.
Yapılabilir, gerçekten!..
                                               ***
Uzun zamandır konuyu ele alıyoruz, önce şu tespiti yapalım:
• –‘Askerlik’ Kıbrıslı Türk gençler için ciddi bir sorundur.
•  -Gençler bu sorundan kaçmak için çeşitli yollara başvurmaktadır.
•  -Eğitimlerini uzatanlardan, 'çürük' çıkmak için kilo alanlara kadar kendi ile çatışan gençlerin  harap olduğu bir gerçektir.
•  -Askerlik, kimi gençler için ülkeden göç sebebidir.
•  -Askere giden gençler ve aileleri ciddi travmalar yaşamaktadır.
•  -Askeri makamlar ve devlet mekanizması bu travmaları görmezden gelmektedir, sorun olarak saymamaktadır.
•  -Askerlik, hem kuzey Kıbrıs’ta hem de güney Kıbrıs’ta askeri açıdan da mantıksız bir duruma gelmiştir.
•  -Gençler ve birçok kesim askerliğe alternatif 'sivil hizmetin' gündeme gelmesini talep etmektedir.
•  -Askerlik süresinin kısaltılması, askerlik sorununun ortadan kalkmasına sebep olmayacağı bilinmektedir, ancak uzun süren travma döneminde azalan her gün bir artı olarak sayılmaktadır.
•  -Militarizm Kıbrıs’ın kuzeyinde sivil hayatta da ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bu bağlamda sivilleşme ülkede en acil ihtiyaçlardan birdir.
•  -Militarizmin sivil hayattaki etkilerine karşı mücadele devam etmelidir.
•  -Toplumsal muhalefet güçleri bu konuda ortak yol bulmak ve birlikte hareket etmek için çaba harcamalıdır.
•  -Vicdani ret konusu ciddiyetle ele alınmalı ve yasal altyapısı hazırlanmalıdır.
                                                        
***

Özetle bu…
Slogan değil, icraat lazım şimdi…
İcraat…
İşte bütün mesele bu.

--------------------------------------------------------------------------------------


Bütün memleket filozof vesselam (!)


“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” demiş vakt-i zamanında Uğur Mumcu…
Ne de güzel söylemiş…
Sanki bizim memleketin durum-u ahvalini özetlemiş, sanki bizi tarif etmiş!
Tam da dediği gibi büyük ustanın.
“Bilgi sahibi olmadan” ne fikirlerimiz varmış öyle!
Bütün memleket filozof, her yanımız profesör vesselam (!)
Özellikle de kaçak güreş alanı, ‘sosyal medya’ denen sallama duvarında yazılanlar dillere destan!..
Üstelik internet ortamında kahramanlık yapan yalnız sıradan yurttaşlar değil, siyasetçiler de sahnede kimi zaman.
Önce bir fotoğraf servis ediliyor.
Üzerinde durumu yönlendirmesi için “yorumu” da eklenmiş.
Sonra bir “yorum fırtınası” kopuyor ki, sormayın gitsin!..
Fotoğrafın altında durumu izah etmeye çalışan yetkili-bilgili kişilerin söylediklerini gören, okuyan anlayan yok!..
Yorumların ardı arkası kesilmiyor.
Üstelik küfürler de cabası…
Vurun kahpeye!..
Öylesine bir acımazsızlık, öylesine bir linç ayini ki, ‘radikal İslam’ görse kıskanır, o hesap!
Doğruyu öğrenmeden ağzına geleni sıralıyor millet, ver Allah Allah!..
Acınası bir toplum.
Acınası haller…
Başka ne diyebilirim ki?
                                                       
***

Başka bir açıdan bakarak devam edelim…
Bunca yıllık kapalı düzenden midir, başka bir açıklaması var mı, bilmem.
Ancak öylesine ‘ben merkeziyetçi’, öylesine egoları yüksek bir toplum olduk ki, üzülüyor insan…
Bir bakıyorsunuz sosyal medyada cicim halleri…
Mesela hayatında bir sokak hayvanına bir lokma uzatmayan tipler kucağında kedilerle “hayvansever” rollerinde…
Bir başkası alakasız bir bölümden mezun olmuş, meslekle uzaktan yakından ilgisi yok, hatta tuhaf denilebilecek bir yerden emekli, ancak en deneyimli “gazeteci-televizyoncu” kendisi…
Sabahların TV ekranında yorum üstüne yorum, hem de kahve ağzıyla…
Ego desen tavan limitlerde!..

Bir bakıyorsunuz, kapısının önünü süpürmekten aciz, sosyal medyada en çevreci hallerde…
Bilmesek inanacağız bu “çevreci” maskesine!..
Zira evinin yanındaki boş araziyi çöplüğe çeviren de kendisi…
Arabasından yola çöp savuran da.
Hep bir sunum, hem bir “mış gibi” hallerde görünme durumları bizimkisi.
Her şeyin en iyisi, en iyi bileni, tartışmasız tek doğrusu…

Şeytan görse kıskanırdı, kim bilir.
Mevzu ‘sahte’ olunca yok bizden iyisi…

---------------------------------------------------------------------------------------

Müzakere süreci, barış süreci

Bazıları ‘durum tespiti’ ile taraf olmayı bir birine karıştırıyor.
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin garantisinin Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu tarafından desteklendiğini yazdım.
Sosyal medyanın klavye kovboyları hemen olayın üzerine daldı, “Garantileri savundun”.
Ortada yanlış bir anlama var.
Garanti sisteminin soğuk savaş döneminden kalma bir sistem olduğunu ben de kabul ediyorum.
Keşke böyle bir talebi olmasa toplumun.
Ancak benim izleyebildiğim kadarıyla (umarım yanılırım) toplum bunu bir ihtiyaç olarak görüyor.
Nedenleri elbette tartışılabilir ama eğer ortada bir realite de varsa bunu görmezden gelemeyiz.
Evet ben de garanti anlaşmasının gereklilik olduğunu düşünmüyorum.
Ama kimi Kıbrıslı Türklerin güvenlikle ilgili endişeleri hala canlı, hala sıcak…
Söylemeye çalıştığım bu endişeleri gidermek adına adımlar atılması gerekliliğidir.
Yani devam eden müzakere sürecinin bir barış sürecine çevirme gerekliliği…
Eğer barış gerçek anlamda sahada içselleşmeye başlarsa zaten kimse güvenlik endişesinden, garantiden, savaştan bahsetmeyecek.
Bu nedenle diyorum ki; bir an önce müzakere sürecine paralel, toplumların hayatına dokunan bir barış süreci de başlamalı.
Bir an önce…
İhtiyacımız olan bu…


------------------------------------------------------------------------------------------

Muhalefetsiz

Meclisi izliyorum.
BRT 2’den canlı yayın…
Ekonomi konuşuluyor.
UBP Milletvekili Ersin Tatar kürsüye çıkıyor, hükümete karşı “muhalif” bazı yorumlar yapıyor…
Sonra “hükümet adına” Maliye Bakanı Birikim Özgür ve Ekonomi Bakanı Sunat Atun cevap veriyor.
Muhalefet nerede?
Muhalefet yok!..
Ne bir TDP'li ne de bir DP’li var mecliste…
Muhalefet de iktidar da CTP-UBP…
Böylesi bir yapı.
Böylesi muhalefet partilerimiz var.
Basın açıklaması ile gün geçiren particiklerimiz.

Bu yazı toplam 1561 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar