Tacan Reynar

Tacan Reynar

BATAKLIK

A+A-



Gir buradaki sanık kutusuna ve bekle. Birazdan başlayacağız.
Heyecan yapma, dur, önce bir girizgâh yapalım.
Dikilitaşla komşu, Lefkoşa’nın orta yerinde bir eski bina. Muhteşem bir mimarisi, efsanevi bir tarihi ve hiç unutulmayacak anıları vardır. Burası mahkemeler binası.
Şimdi gelin, ceza salonumuz binanın solunda bulunuyor. Hoş geldiniz. Burada bekleyin, isminiz çağrıldığında sessizce şu kapıdan içeri gireceksiniz.
Uzun sürecek belki, belki de bir iki soru sonra bitecek. Her şey sürpriz burada, tanıkların çantasından, savcının ve avukatın dilinden ne çıkacak bilemezsin. Bir an gelir mahkeme salonunun ağırlığı çöker üstüne bir nefes arası istersin. Sonra devam. Bazen günlerce, bazen aylarca, hatta yıllarca devam eden duruşmalar dinlersin.
Biliyorum şu mahkeme salonunda asılı duran pervanelerin dönmediğini, şöminenin yanmadığını, yargıç kürsüsünün arkasında bulunan tahta pencerelerin sesini, yargıçla avukat ve savcıların bulunduğu masa arasındaki yükseklik mesafesini, derinlik meselesini, uzaklık mertebesini...
Biliyorum, az sonra başlayacak yargılama. Tak, tak, tak diye vurulacak kapıya. Sonra açılacak o kapı ve yargıç gelecek kırmızı siyah cübbesiyle, buyrun demeden oturmayacağız yerimize, sonra sıra kimdeyse başlayacak sorgulamaya, tanıkları, emareleri, yalanları, doğruları sorgulayacak.
Başlıyoruz. Buyrun.
***
Üzülürsünüz bu topraklar için, memleketinizdir burası, daha fazla viraneye dönmemesi için çalışırsınız, karşı durursunuz, gerektiğinde her türlü güçlüğe göğüs gerip kendi ülkenizde kendi haklarınızı savunursunuz. Bu esnada piyonlar oyun tahtasında köşe kapmaca oynarken ve o piyonların giydikleri pullar bir bir düşerken oyun tahtasının üzerine, siz bu kadar da olmaz diye düşünüp durursunuz. Baktığınızda her yerde görürsünüz çoğu kez, bataklık oradayken yine de oraya girmek için can atanları. Bir adımını atıp sonra bir adım daha atanları, bir adım, bir adım daha derken, günün sonunda nefes borusuna kadar pis suların doluştuğu, yüreği kaskatı kesmiş küfürbazları görürsünüz. Yalanları, dolanları, bir kemirgen gibi ülkenin her değerini çürütenleri görürsünüz.
Çürümenin dik alasını yaşadığımız bugünlerde, her değeri kendi dillerinde değersizleştirenleri tanırsınız. Kişiliklerini istifra edenleri, sonrasında göz yaşı dökenleri, ardından da elinde sahte bir ışıldakla hedef şaşırıp, yel değirmenlerine kafa tutanları. Sahte ışıldakları ışık vermiyor, kapkara bir ağızla ancak kendilerini kandırıyorlar, bunu bile bilmiyorlar.
Çokça küfür ve hakaret yağmuru yaşadık bu hafta. Çok yağmur yağdı, etrafta o kadar çok çamur o kadar çok bataklık oluştu ki, bu puslu hava daha da azıtacağa benziyor. Bekliyoruz.

***

Bu hafta Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Derya Kanbay’ın “Kıbrıs Türkleri’ adına Kıbrıslı Türklerin yayın organlarından biri olan Afrika Gazetesi aleyhine “suç duyurusu”nda bulunduğunu ve “suçluların cezalandırılmasını talep” ettiğini öğrendik.
Artık Kıbrıslı Türkler adına kendini yetkili gören, bizim adımıza kendi basın kuruluşlarımız için suç duyurusunda bulunup, ceza talep eden bir rejimin kör kör parmağım gözüne dercesine ayan beyan ilan edildiği günlerin içinden geçiyoruz.
Yüzleşmek zorunda bırakıldığımız gerçeğimizin sadece bir yayının ifade özgürlüğü kapsamına girip girmediği tartışması olmadığını daha önce de söylememiş miydik?
Hal böyleyken yapılan yayından çok daha fazla önem taşıyan bu “talebi” görmemezlikten gelmek, bunun karşısında duran insanlara saldırmak, kişisel küçük menfaatleri ve çıkar çatışmaları için toplumu birbirine düşürmeye çalışmak kime ne fayda sağladı ve sağlayacak?
Şimdi bu davalar karşısında taraf olmamaya çalışmak, Kıbrıslı Türkler adına yargılama talep eden bir rejimden taraf olmaktır aynı zamanda. Kendi haklarımıza ve insanımıza yapılanların karşısında dahi durmayacaksanız söyleyin siz ne işe yararsınız?
Söyleyin de bilelim:
Kıbrıslı Türkler ak koyunu da görsün, kara koyunu da görsün.

***

Birileri oturup elindeki kuklaları oynatırken, diğer eliyle de göbeğini kaşıyor, kahkaha atıyor bu topluma, üç kişi birbirini nasıl güzel de yiyor diye keyiften dört köşe oluyor.
Dört köşe olmak isteyenlere duyurulur, cebinizdeki şilinler şıngırdıyor, duyuyor ve görüyoruz.
Başaramayacaksınız.

Bu yazı toplam 5032 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar