1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Vakitsizdir Ayrılık
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Vakitsizdir Ayrılık

A+A-

 

Ayrılık çanları mı bu duyduğum?
Bu kadar çabuk, bu kadar yakın. 
Seviyorduk, mutluyduk biz kendimize kurduğumuz renkli dünyada.
Sinema salonunda büyülemişti beni ‘O’ ilk kez. Bir yerlere not düşmüş olmalıyım, sana geleceğim, birgün mutlaka diye! Hatırlamıyorum. 
Çok gençtim, bilmiyordum herşeyin hayal kurmak ile başladığını henüz. Hayal kurmak boş diyordu etrafımda herkes, inanmış, önümdeki pilava dönmüştüm, çaresiz.     
Bir yaz ikindisiydi ilk karşılaşmamız, yıllar sonra. Kısa sürmüştü ama sıcak havada serin bir meltem tadı vermişti bana kokusu. Heyecanlanmıştım, titremişti sesim merhaba derken. Gülümsemişti ‘O’ üzerimdeki etkisinden pek bir memnun, öylesine mağrur.
Orkide demiştim adına, birgün bu kokudan vazgeçmemin münkün olamayacağını az çok sezerek.
Baharda aşık olunmaz her zaman, bizim Cemre’miz hazan mevsiminde düştü yüreğe.    
Mevsimler geçti, büyüdü sevda hızla.
Tadı doyumsuz kahkalar, sıcak gülüşler sarmaladı günlerimi. Ah ne mutluluktu o... 
Uzak düştük zaman zaman, özledik sınırsız.
Her ayrılık büyüttü kavuşma anının heyecanını, gün saydık.
Şiirlerle, şarkılarla yaşadık bu aşkı, doyamadık.
Bahar yeni gelmişti daha, umutlar yeşertmiştik, zorlu kışın ardına. 
Yaz yağmuru misali birden bire oldu olan.
Çöktü bulutlar, savaştım amansız, dağıtamadım. Olmadı...
Vakitsiz çaldı ayrılık kapımı bu kez.
Hayır, hayır, hazır değilim ben gitmeye. Bitmesin henüz, ne olur!
Her şeyin bir zamanı var, olmalı. Ayrılığın bile.
Zamansız bitişler acıtır insanı. Terk eden sen bile olsan, kanarsın.
Pişmanlıklarla yolunu ayıralı çok olmuştur olmasına da, bitişlere de alıştıramamıştır ki yıllar seni.
Hüzün çöreklenmiştir göğsünün sol üst köşesinde, boğazında kocaman bir yumru. Yutkunursun durmaksızın, nafile, gitmez. 
Gözler nemli bakınırken etrafına son bir kez, ‘döner miyim birgün geri?’, ‘ya bulur muyum dönsem?’ soruları bininci kez üşüşür beynine. Mehter Marşını andırır kararsız adımların.
Aşağıda bekleyen taksinin sabırsız serzenişleri vurur gitme vaktini. Koymalı artık son noktayı, buraya kadarmış...
Kapılar kapanır, kapılar açılır, her bitiş  yeni bir başlangıçtır diye hiç inanmadan tekrarlarsın kendine, usulca çeker kapıyı çıkarsın.
Yağmurlu bir güne denk gelmişse gidişin, bir yandan gururlanırsın arkandan ağlayanın var diye, bir yandan için ezilir.
Suçluluk duygusu eski bir tanıdıktır, teklifsiz gelir kurulur ‘O’ nun bıraktığı boş koltuğa.
Kendinden mi, terk ettiğinden mi korktuğunu bilemezsin. Sıklaştırırsın adımlarını, bitmeli bu işkence bir an önce. Şimdi, bavulları toplama cesaretini sonunda bulmuşken kendinde, gitmelisin. Sakın ardına bakma.
Film şeritine dönüşmüştür çoktan mutlu geçen anlarınız, akar durur gözünün önünde. İzleyecek cesareti bulamazsın kendinde...  
‘Hiç şansın yok, unutamazsın, uğraşma boşuna!’
Bir kez kanına girmişse, derinin altına bir yerlere yerleşir kalır bu şehir diyor bu yolu gidip gidip dönenler. Sen onu bıraksan da bırakmaz Marsilya yakanı!
Yaz yağmuru, fırtınaya bırakır yerini. Deniz kudurmuş, öfkesini kusuyordur sanki.
Monte Kristo filminde tanıdığın If kalesine son bir selam çakarsın çıkmadan nihai yolculuğa. Alexandre Dumas gülümser anlayışlı, biliyorum der, yolcu yolunda gerektir, hep buradayım ben endişelenme.
Gökkuşağının altından geçerken uçağın bilirsin zaten bu hikayenin sonlanmayacağını kolay kolay, hafifler sonunda yüreğin, gülümsersin karşında beliren yeni ufuklara...

 

27 Nisan 2014  
Ankara

Bu yazı toplam 3208 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar