1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Rezil de olacak, rüsva da
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Rezil de olacak, rüsva da

A+A-

Her kim ki “zoraki” dayatıldı bu topluma, bilemeden, hissetmeden, tanımadan buraları dönüştürmeye çalıştı, günün sonunda rezil oldu.
Barınamadı bu coğrafyada…
Tutmadı, tutunamadı…

***

Kimi zaman bir komutan oldu bu, kimi zaman elçi…
Memur oldu, vekil oldu, müftü oldu…
Yatırımcı da oldu, gazeteci de…
Sendikacı da oldu, eğitimci de…
Ne zaman ki zorla geldiler, tepeden inme ve emreden bir tavırla, bu coğrafya onları kustu, püskürttü, reddetti.

Ya gitmek zorunda kaldılar, boyunlarını bükerek ve öfkeyle…
Ya da yalnızlaştılar giderek…


***

Osmanlı’nın Abdülhamit devrinden rol çalan siyasi figürler ve onların bir grup ayakçısı son yıllarda gözünü güzel adamıza çevirdi.
Hayatlarımızı kirletiyor, huzurumuzu bozuyor, sinir uçlarımızla oynuyorlar.
Kıbrıs’ın çoğulcu kimliğinden, özgürlükçü ruhundan, modern kültüründen rahatsız oluyorlar.
Din dayatıyorlar.
Milliyetçilik dayatıyorlar.
Militarizm dayatıyorlar.

Nüfusla oynadılar, olmadı.
Demokrasiyle oynadılar, olmadı.
İradeyi çiğnediler, olmadı.

Elbette kimi “başarılar” elde ettiler.
Buraların eski tadı, eski tuzu da kalmadı...
Yine de adaya özgü kültürü, bilinci, kimliği, yaşam değerlerini ve düşlerini tümüyle değiştirmediler.

***

Yıllardır ve çok uzun yıllardır “Türkleştirme” ve “Müslümanlaştırma” çabası var buralarda…
Arsızca…
Saygısızca…
Yobazca…
Utanmazca…

Yeni bir kimlik inşasına soyundular, kardeşliği ve barışı inşa etmek yerine, Akdeniz’in bu en güzel yerinde…

***

Her kim “zoraki” dayatıldı bu topluma, bilemeden, hissetmeden, tanımadan buraları dönüştürmeye çalıştı, günün sonunda rezil oldu.

Yine olacak…
Rezil de olacak, rüsva da…
 




Tatar mı Müftü’yü atadı, Müftü mü Tatar’ı?

Son dönemde Ankara'daki otoriter anlayışın Kıbrıs'ın kuzeyine dört önemli "dayatması" var.

Biri, "Cumhurbaşkanı."
Bir diğeri, "Başbakan."
Bir öteki, "Dışişleri Bakanı."
Bir beriki "Din İşleri Başkanı" ya da "müftü."

Bu dört isim Kıbrıslı Türklerin ya da 'KKTC yurttaşlarının’ doğal iradesi, tercihi, isteği, seçimi ile göreve gelmedi.

O nedenle toplumu geriyorlar, yoruyorlar, parçalıyorlar.

Hepsi yirmi sözcüğü geçmeyen bir ezberle, "devlet, egemenlik, bayrak, ezan, anavatan" konuşuyor ama hayatlarımıza hiçbir değer katmıyorlar.

***

Bugün Kıbrıs ve Özgür Gazete, Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ünsal’ın kadınlarla ilgili farklı sözlerini gündeme taşıdı. (Bu konuşmaların ses kaydı olduğu da açıklandı.)

Mağusa Polatpaşa Camii’de “fetva” vermiş Din İşleri Başkanı, kadınları metalaştırmış ve aşağılamıştır. Din hürriyetini istismardır bu… Kıbrıs’ın seküler yapısına saldırıdır. Tarikatların, dini cemaatlerin, kursların ve sembollerin giderek daha yaygınlaştığı hayatımızda, gelinen nokta sürpriz değil aslında… Tam da göz göre göre…

***

İletişim uzmanı dostumuz Ali Bizden tarihten önemli bir ders paylaştı.

İngiliz sömürge yönetiminin Türkiye’den Kıbrıs'a Müftü tayin ettiği Yakup Celal Menzilcioğlu, Atatürk'e ve Kıbrıslı Türklerin yaşam tarzına hakaret edince İstanbul'a geri gönderilmişti.

“Yobazlık” karşıtı tavırlarıyla ünlü Dr. Fazıl Küçük 1951 yılında şöyle demişti:

"Başımıza dışarıdan getirtilecek, evveliyatını bilip tanımadığımız bir adamı istemiyoruz. Her kim ne derse desin aramızdan birini Müftü seçeceğiz. Bizim aradığımız Atatürk inkılaplarına sadık cesur ve fedakâr bir insandır.”

***

Din İşleri Dairesi Başkanı, Başbakan'ın önerisi, Cumhurbaşkan'nın onayı ile atanıyor.
Kimin, kimi atadığını aslında herkes de biliyor!

tatar-ahmet-unsal.jpg




DAÜ Rektörü Hocanın: Suskun değiliz, hukuk yolundan çıkmıyoruz


Yükseköğretim Kurumu’ndaki diploma skandalı ve iddialarına yönelik “Doğu Akdeniz Üniversitesi neden suskun” demiştim.
DAÜ bu ülkede üniversitelerin rol modelidir çünkü.
En önemli toplumsal değerlerimizden biridir ve korunmalıdır.
“Sahte Diploma” iddialarına dair yol DAÜ’den de geçiyorsa, birileri ortaya çıkmalı, konuşmalıdır.

***

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜRektörü Prof. Dr. Aykut Hocanın aradı, konuştu.
“Üniversite olarak bu süreçlerde hukuki görüş alarak hareket ettik” diyen Hocanın, “kişisel verilerin” korunması noktasında hassasiyet gösterdiklerini söyledi.

İki başlık sordum, yanıtları özetledim.

1- ‘Lisans Diploması’ olmayan ‘sahte Profesör’ Hasret Balcıoğlu

“Hasret hanım hakkında YÖDAK bizden bilgi talep etti, master diplomasını ve diğer verileri hemen paylaştık. Hasret Balcıoğlu, yüksek lisans (master) diploması ile başvurarak üniversitemizde doktora yapmıştı. YÖDAK gelişen süreçte Hasret Balcıoğlu’nun lisans değil ön lisans diplomasına sahip olduğunu tespit etti ve bize bu durumu iletti. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin Hasret Balcıoğlu’na verdiği doktora unvanını DAÜ Senatosu’nun değerlendirebilmesi için yüksek lisans diplomasının geçersiz olduğunun YÖDAK tarafından bize resmen bildirilmesine ihtiyaç vardır. Bu konuda YÖDAK’a yazı gönderilmiştir. Henüz tarafımıza ulaşan bir yanıt yoktur.


2- YÖDAK Başkanı Turgay Avcı’nın diplomasına yönelik iddialar

“Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde olan tüm veriler gelen talep üzerine polise sunulmuştur. Sayın Avcı yaklaşık 35 yıl önce ‘master’ (MbA) için üniversitemize başvurmuş ve dosyasına göre
'The American University of Beirut’tan aldığı diploma fotokopisi ve tüm belgelerini sunmuştur. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde masterini tamamlamış, ardından, Çukurova Üniversitesi’nde doktora yapmıştır. Turgay bey sonraki yıllarda akademisyen ve yönetici olarak da üniversitemizde hizmet vermiştir. İddialarla ilgili bizden başka bir resmi talep gelirse de yasal çerçevede hareket edilecektir.

 

 

Bu yazı toplam 3168 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar