Dilek Karaaziz Şener

Dilek Karaaziz Şener

PROMETHEUSVARİ

A+A-


Zeus, Prometheus’u zincirlerle bir sütuna bağlar ve karaciğerini bir kartala yedirir.
Mitolojiye merak saldığınızda karşınıza çıkan ilklerden biridir, Prometheus…
Böylesi bir akıl almaz cezayı hak etmek için ne yapmıştır?
Sadece o değil tabi ki, dört erkek kardeş Zeus’un eşi görülmedik, olağanüstü cezalarına maruz kalır.
Mitoloji, hikâyeleriyle tarihe kazınmış Tanrı veya yarı Tanrıların var olup olmadığını sorgulamadan öte, tüm bu hikâyelerden çıkarım yapma yetisidir.
Prometheus mitosunun perdesini aralamanın, mutlaka, bu hafta için bir gerekliliği olduğunu söyleyerek cümlelerime başlıyorum.
Öncelikle, dört kardeşin (Atlas, Menoitos, Prometheus ve Epimetheus) mitosa göre en belirgin özelliği, akıldan yana üstün olmalarıdır. “Kafa gücü” diye tanımlayacağımız bu niteliğin farkında olan Zeus’un düşünceyle değil de “şiddet”e dayalı çözüm ve yok etme eyleminin de hemen altını çizmekte yarar var. “Akıl gücü” Zeus’un tekelindedir. Kendisine karşı gelmeye çalışanları mutlaka bir şekilde cezalandırması ve gerekirse ortadan kaldırarak “iktidar”ı elinde tutması şarttır. Dünyayı tekelinde tutan iktidarını sarsacak ve başkalarının akılla ona sahip olmasını engelleyecek her türlü yönteme başvurmaktan kendini alamaz.
Dün, bugün ve gelecek “yöneten” ve “yönetilenler”in olduğu toplum yapılarından oluşmuş, oluşuyor ve oluşmaya da devam edecektir.
Prometheus’un mitosunu her okuduğumda aklıma şu düşünce asılır ve oradan başka başka açılımlara gider: “Yönetilenlerin özgürlüğü, yönetenlerin avuçlarının arasındadır.”
Zeus, Antik Dönemi’nde “iktidar”ın biçimi ve görüntüsüdür. Bir başka deyişle “imge”sidir. Tarih sayfalarında, iktidarın hangi imgesel karşılıklar üzerinden hayat bulduğunun o kadar çok örneği var ki! İmgenin tarihsel ve antropolojik içeriğini çözümlemek adına edebiyattan, tiyatroya, mimariden heykele ve resme kadar birçok disiplinden hareketle gücün temsilini ve bu temsilin karşına çıkabilme, durabilme ve direnebilme cesaretini gösterebilen devrimin seslerini duyabilir ve görebilirsiniz.
Adı “önceden gören” anlamına gelen Prometheus kâhindir ve Zeus’un bir gün tahtından nasıl düşeceğini de bilir. Bilgiden edindiği üstünlükle, Zeus’u sürekli bir kuşku altında tutabilmeyi başarır. Hesiodos’un Theogonia’da “Zeus-Prometheus” örgüsünü, insanlardan yana olanın ereği üzerine kurar: Olymposluların egemenliği yerine, insanların egemenliğini getirmek…
Mitosu dinlemek güzel de esas soruyu sormak bu noktaya gelindiğinde önem taşıyor. “İnsanların egemenliği” emelinin esas hedefi nedir? Kısaca bu yeni bir devrim anlamına gelir. Prometheus’un insanların yanında yer alması ile Zeus’a karşı küçük düşürücü hareket ve emellerinin olması Tanrı’yı rahatsız eder. Bir şekilde insanların cezalandırılması gerekliliği söz konusudur ve bu nedenle de Zeus insanlara ateşi vermez. Prometheus’da Tanrı’yı bir kez daha kandırır ve ateşi çalarak insanlara geri götürür. İktidar artık kaba kuvvete başvurmalı ve eşi görülmedik, olağanüstü cezalarla kendine karşı gelen Prometheus’u bir şekilde kendisini küçük düşürdüğü için şiddetle cezalandırmalıdır.
İnsan kendi gücünün farkına varmıştır. Aklının bilinciyle hareket ederek, özgürlüğünü zincirleyen güce karşı çıkmaktadır. Prometheus tragedyada “insan”ın daha doğrusu “özgür düşünce”nin temsilidir. İmgesidir. İçinde çırpındığı olaylar ise günümüzün “politik” diye nitelendirebileceğimiz toplumlara özgü olaylarının imgelerle örülü analizidir.
Prometheus’un zincire vurulması sahnesini gözünüzün önüne getirin. Bu sahne bir duruşma anının barındırdığı tüm kavramları içerir: Tutuklu, tanıklar ve yargıç. Azra Erhat’ın Prometheus sahnesiyle ilgili yaptığı örnekleme üzerinden konuyu güncellemek mümkündür. Ondokuzuncu yüzyılın özgün yazarlarından Franz Kafka’nın Duruşma adlı kitabı, günümüz gözüyle tragedyanın bugüne nasıl uyarlanabileceğini ve içinde yaşadığımız çağın “iktidar oyunları”nın temeline yerleşir.
Prometheus mitosunda en çok sevdiğim nokta nedir, biliyor musunuz? Tutuklunun iki kavram üzerine direnmesi:
“Bilinç ve Özgürlük!”
Sözü fazla uzatmadan konuyu toparlamak ve şunu sormak istiyorum: Bilinç ve özgürlük kavramlarının uygar toplumlardaki değerini tanımlayabilir misiniz?
Yeni sorularla devam etmek gerekirse, hangimiz yaşadığımız toplum için inandıklarımızı “bile bile” yapabiliyoruz?
Yoksa “Ben… Yine Ben” diyenlerin “ilke” denilen kurgusunda, “yönetilenler” sıfatını iyice içselleştirerek mi yaşamayı tercih ediyorsunuz?
“Yalnız ölüm kurtarabilir beni, oysa benim işkencelerimin sonu yok. Zeus tahtından düşmedikçe!” sözünü söyleyebilecek “Prometheusvari” özgür bilinçler aranıyor!
Prometheus, tragedyada son sözünü söyler ve ölür.
Kıyamet kopsa da son söz her zaman, özgür düşüncenindir.

***
Güzel, huzurlu ve yasemin kokulu bir Pazar günü dileklerimle…

Bu yazı toplam 3729 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar