1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İnsan kimden kaçar?
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İnsan kimden kaçar?

A+A-

mask_.jpg

Kimi insan yalanı “doğru” gibi söyler.
Kendi dahi inanır.
Tıp biliminde yeri vardır.
“Mitomani” derler.
“Kendi yalanına inanma hastalığı olarak” anılır.

*  *  *

Yalanı yalan gibi söyleyenler daha sahicidir.
İşte yaşadığımız dönemin en acı yansıması budur.
Yalancının dahi sahicisi özlenir ve aranır olmuştur.

*  *  *

Yere bakan yürek yakan, derler.
Öyle rivayet edilir ki, yalan söylerken yüzünüze bakamaz kimse!
Bu bile yalan şimdilerde.

*  *  *

Günümüzde “göz göze” söyleniyor yalanlar.
Yalakalık riyakarlıkla yarışırken, insan içindeki aymazlığı kusuyor.
Günün sonunda yalanlar kadar gerçekler de hepimizi yoruyor.

*  *  *

Hani “katil”in cinayet mahalline geri dönmesi gibi bir huy vardır ya!
İnsan dediğin de eninde sonunda kendine dönüyor.
Utancın mahallinde buluşuyor, kendi ışığıyla…
Kendini ele veriyor, konuştukça…

*  *  *

Dikkat ediniz, “demokrasi” sözünü en fazla diktatörler terennüm eder!
Emeğinden ve üretiminden çok daha fazlasını hak etmeden kazananlar, hem de iyi kazananlar, genelde “yoksulluğu” diline dolar!
Eşitsizliğin en önde gelenleri adalet bayrağıyla gezer!
Böyledir hayat!
En fazla da kendi azabını diline vurur insan!

*  *  *

Ne kadar tercih varsa hayatımızda, o kadar “vazgeçiş” vardır. 
Ne kadar yalan varsa, o kadar kaçış!

*  *  *
Yine de herkesten kaçar, kendinden kaçamaz insan.
İnsanın “sahtesi” paradan çok daha fazla “yıkıcı” olur.
Bir de fırsatçısı…
Aman da aman!


Ne demek bu?


zeki_muren.jpg

Doğru mu okudum” diyerek, arabamla bir tur daha attım.
Evet!
“Rakı Müren” yazıyor levhada ve üzerinde Zeki Müren’in fotoğrafı var.
Ayıp!
Eğer ailesinin ve resmi varislerinin izni varsa… Hani “tescilli” bir markaysa, bu satırları hiç yazılmamış kabul ediniz ve peşinen özür dilerim.
Ama öyle değilse -ki böyle bir izinle ilan edilmesine ihtimal vermiyorum.-
Büyük ayıp!
(Bir de “Müslüm Baba Meyhanesi” var, sanırım, Girne’de.)
Anladık bu ülke korsan, düzen eğreti, coğrafya gibi demokrasi de yarım, sahtelik kum gibi kaynıyor.
Tamam da kim, ne hakla, sanata bir ömür adamış, böylesi önemli değerleri, bu kadar rahatlıkla kullanabiliyor.
Bu isimler milyonların kalbinde yer etmiştir.
Türkiye’nin Kıbrıs’taki temsilcileri “hükümetçilik oyunları”ndan çok daha fazla, asıl böylesi aymazlıklara izin vermemelidir.
Kendi ülkenin değerlerine sahip çıksana!
Bak “meze” yapılıyor, sanatlarına hayranlık duyduğumuz isimler!
 



Siyasete dair birkaç saptama

kudret_-hocayla.jpg

  • "Özgürgün Dosyası"nın gündemde tutulması temiz siyaset için önemlidir. Bir tek Özgürgün de yetmez, siyasete ve ülke yönetimine dair ne kadar “şaibe” varsa, hepsi, mutlaka araştırılmalıdır. Hangi parti ya da renkten, her kim isterse olsun tüm yolsuzlukların, arsızlıkların, şaibelerin üzerine gidilmelidir.
     
  • Özgürgün'ün Başbakanlığı döneminde, banka hesaplarındaki hareketler izah edilebilir değildir. Bu yargılanma bir an önce yapılmalı, "yapanın yanına kalmayacağı" sonucu herkesçe görülmelidir.
     
  • Başbakan Yardımcısı Özersay'ın "Özgürgün Dosyası"nı yeniden gündem yapması "yolsuzluklara karşı bir tavır" değil, UBP-HP Hükümeti'nin kuruluşuna yönelik oluşan tepkiyi dağıtmak üzere planlanmış bir "iletişim stratejisi" olarak okunmuştur.
     
  • UBP ile "ortaklığa" karar vermiş bir genel başkanın ortağı olarak seçtiği partinin eski genel başkanına, şu anki vekiline saldırması da tutarlı bir tavır değildir. Ortaklık yapacağı partiye saygılı bir davranış da olmamıştır. Çünkü şu anki UBP-HP ortaklığına Özgürgün de dahildir! Hatta, bu vekillerin yetki aldığı seçim döneminin de genel başkanıdır. İşin aslı, Özersay ve Özgürgün şu anda siyaseten ortaktır.
     
  • Böylesi bir tartışmanın ortasında Özgürgün'e söz hakkı vermek ya da gündemdeki bir eski Başbakan'la röportaj yapmak, dünyanın her yerinde "habercilik" örneğidir. Özgürgün'ün bugünkü sözleri, kendi görüşleridir, ancak, geçmişe dair hakkındaki şüpheler yerli yerindedir.
     
  • Medya aynadır! Siyasiler o aynaya baktıkları zaman (aslında) kendilerini görürler.
     
  • Kimi siyasetçi ya da güç sahiplerinin –ki buna parti, sendika yöneticileri, reklam kozunu elinde tutan iş insanları da dahildir – kendi tutarsızlıklarıyla yüzleşmek yerine medyayı hedef göstererek, aynayı kırmaya çalışmaktadır.
     
  • Taş attınız, ayna kırıldı, ne fark eder? Yüzünüz aynı yüzdür!

     


İşimize bakalım!


“Dörtlü Koalisyon bitti, şimdi HP’yle uğraşıyorsunuz”, diyenler var.
Çok ilginç!
Daha önce de “hem birlikte hükümetteyiz, hem de aleyhimize yazıyorsunuz” diye bizden şikayet ediyorlardı.
Kimileri de “Hep HP’li bakanlarla röportaj yapıyorsunuz” diye bizi baskılıyordu.
İkisi de “özgürlükçü” ya da “medeni” değil.
İkisi de aslında “KKTC halleri.”
Hegemonyacı yaklaşımlar, ne ilk, ne de son!
Çünkü burada hayat  “içerik” yerine “siyasi yakınlık ya da uzaklıklar” üzerinden akıyor.
Partili etiketlere bakılıyor, hakikat unutturuluyor.
Neyse…
Biz işimize bakalım, omurgamız yerli yerinde!

 



Not düştüm!
 

  • Niye bu kadar “kocaman göbekli” polisler var? Eğitim yapmıyorlar mı? Bu meslek “çeviklik” gerektiren, her daim “fit olmayı” dayatan bir uzmanlık değil mi?
     
  •  O kadar çok duyuyorum ki, “Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanlığı’na yakışıyor.” Kural değişmiyor, hep sonradan anlaşılıyor insanların değeri…
     
  •  Meyhane gruplarında içen de aynı fiyatı ödüyor, içmeyen de, sanırım o nedenle herkes alkole sarılıyor!



     
Bu yazı toplam 4550 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar