Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Bela!

A+A-


Gecenin sessiz ve gri saatleri...
Sanayi!
Ter kokuyor pespaye caddeler...
Emeğin buğusunu içen asfalt yorgun...
Siz varsınız, klavye, kağıt çıktılar...
Bir kedi var, kül rengi...
Yangın mavisi umutlarıyla gençler var...
Savrulup gitmeyen eskiler var...
Çoktan yıkılmış buralarda korku duvarları...
İlla ki gülümseme var, sol yanında bedenin..

....
Kendime kızıyorum...
Hep eksikleri söyler, yanlışlara köpürür, fazlasını isterim iflah olmaz mesleki hırsla...
Böyle öğrenmişiz biz de...
İlla bir yetişme telaşı, haberin peşinde...
Ne zaman ki içimizi acıtır birileri, o an çok daha iyi anlıyor insan, etrafımdaki zenginliği.

...
Buralardan tek bir gazeteciyi, bu ülkenin şaibeli kodamanları ile içki sofrasında göremezsiniz.
Bir avantanın ortasına bulaşmaz nefesleri...
Ne bir siyasiyle özel çıkar ilişkisine rastlarsınız, ne bir üç kağıtçıyla derin muhabbetlerine...
Seversiniz sevmezsiniz fikirlerine katılır ya da katılmazsınız bilemem de “satılmış” diyemezsiniz...
Kelimelerinde hata bulursunuz, mesleki ahlaklarında asla...
Masalarında toz olur da, rastlayamazsınız kalplerinde kire!
Çok içten söylüyorum bunları...
Tertemizdirler...
Bu yoz ülkeye, bu aşağılık düzene, devlet taklidi yapan bu aptal yapıya fazlaca temiz...

...
“Gazetemizi koynumuza saklar, eve öyle giderdik” anılarını dinleyerek çalışıyoruz buralarda, senelerdir...
Ekmeği taştan çıkartarak, özgürlüğü gökyüzünden içerek her daim...
Karanfil bırakıyoruz her temmuz, kapısının önünde katledilen Adalı yazarımıza...
Bu gazeteyi okuduğu için işsiz kalan ama yılmayan emekçilerinin ıslanmış gözlerinde tanıklık ediyoruz yarına...
Göğsündeki düğün parasını bağışlayan, davarını satarak matbaaya harç yapan, kapı önünde direnen yoldaşları, fotoğraf çerçevesinden söküp alıyoruz hayatımıza...
“Yeter ki yalansız olsun” istiyoruz, her gün batımında, dünyanın en rahat yastığı vicdanımıza yaslarken başımızı...
Ellerimizde bir avuç cam kırığı olsa da, korkusuzca sıkıyoruz yumruklarımızı...
...
Şairin sözüyle, biz bıraktıkları gibiyiz, ustalaştık biraz daha...
Peki ya ‘onlar’?
Tüm mert’liğimizle şunu demek şart oldu galiba; kendi servetleri uğuruna bu acılı yurdun böğrünü kanatanlar, doymak bilmez bir arsızlıkla çocuklarımızın geleceğini dişleyenler bilmeli ki, yeni bir düzen kavgası bitmez kolay kolay...
Velhasıl, başları fena halde belada!

Bu yazı toplam 2462 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar