Selanik’te Osman Alkaş da beyazperdedeydi

Bu yıl 64.kez düzenlenen Uluslararası Selanik Film Festivali’nde ülkemizin başarılı sanatçısı Osman Alkaş da dünya yıldızlarıyla birlikte festivalin beyazperdesinde yerini aldı.

Murat OBENLER

Bu yıl 64.kez düzenlenen Uluslararası Selanik Film Festivali’nde ülkemizin başarılı sanatçısı Osman Alkaş da dünya yıldızlarıyla birlikte festivalin beyazperdesinde yerini aldı. Zeki Demirkubuz’un son filmi “Hayat”ta dede rolünde oynayan Alkaş sinemamız adına da önemli bir başarıya imza atarak uzun metraj filmde uluslararası festivalde sinemaseverlerin karşısına çıktı. Hicran adlı genç kadının kendi isteği dışında ilerleyen hayatına odaklanan film çok katmanlı yapısı, kadın erkek ilişkileri üzerine düşünmeye sevk eden farklı sosyo-ekonomik sınıflara ait diyalog çeşitliliği, kentli ve kırsaldaki yaşam örnekleri ile hayatın en geniş kitlelerini içine alan yapısı ve ataerkil yaşama getirdiği eleştiri ile de dikkat çekiyor.

Demirkubuz: “ Bazı yönleri ile bu filmim diğer filmlerimden ayrılıyor”

Demirkubuz sinemasından bazı yönleri ile ayrılan filmle ilgili yönetmen soru-cevap bölümünde “ Türkiye’de ataerkil düzeni savunduğum için suçlanıyorum ama burada yorumlardan görüyorum ki seyirci farklı düşünüyor. Bu beni mutlu etti. Sinemanın zaten yönetmenden çıktıktan sonra seyircinin kafasında, dünyasında yeniden üretilmesini çok seviyorum.” Dedi.
 

“Aile denilen şey hep eksiktir. Tamamlanıyor gibi görünenler de yalan söylüyorlar”

Ana karakterle ilgili soruya da “ Kaçış yollarını hep deneriz ve sonra gerçeklere döneriz. Filmde de gördüğünüz gibi aile denilen şey hep eksiktir. Tamamlanıyor gibi görünenler de yalan söylüyorlar.” Diye cevap verdi. Senaryonun yazım sürecine ilişkin ise “ Senaryonun 35 yıllık geçmişi var. Bir gün Anadolu’da bir kasabada bakkal dükkanında duran bir genç kadın ile muhabbetimiz olmuştu. 2003’te üçlememin 3.filmi olarak Hicran adıyla çekmeyi düşündüğüm senaryoyu şimdi Hayat olarak çekerek sizlerle buluşturuyorum. Küçük bir duygu insanın içinde yaşayarak filme dönüşebilir, burada olduğu gibi. Anakrotik duygu bende hala heyecan yaratıyor.” Dedi. Filmde erkek acısını da hissettirmeye çalıştığını, daha önceki filmlerinden farklı olarak imkansızlık duygusunun bu filmde imkanlı durumlara dönüştüğünü söyleyen yönetmen “Hayatta da filmdeki gibi mecburi bir araya gelişler görüyoruz. Bu bir çaresizlik olabilir ve ayrılıktan daha kötü bir durum olabilir.” diyerek bir kez daha filmine yoğun ilgi gösteren ve gösterime katılan Selanik seyircisine çok teşekkür etti. 

Ayan: “Filmde hayatlarımızla benzeşen karakterler vardır. Bunu bir komedi ile vermek istedim.”

Açık Ufuklar bölümünde ise Ümit İnal’ın senaryosunu yazdığı Kerem Ayan’ın yönettiği 3 uzun metraj filmi “Oregon” festivalde gösterildi. 1985 yılı Türkiyesi’nde geçen ve farklı karakter yapısına sahip kişilerin kaldığı bir apartman ile Türkiye’nin küçük bir örneği olan polis merkezinde geçen film emekli komutanından, köyden göçerek şehre yerleşen çiftine, güzel sanatlarda sinema okuyarak sektöre küsüp Bodruma yerleşen ana karakterdeki çifte, hayat kadınlığından emekli olup aşkı arayan kendine güvenen kadına, evli olup hayat kadını ile de ilişkisi olan polis komiserine, ilişkileri gidip gelen sinema sektöründeki bir çifte, dönemin başrollerinde yer aldıktan sonra politik duruşundan dolayı teklif alamayan başrole bir çok karakter buluşuyor. Amerikan progressive jazz grubu Oregon’dan adını alan film bugünkü Türkiye gerçeklerine de ışık tutan komedi altyapısı ile seyircilerin beğenisini kazandı. Soru-cevapta yönetmen Kerem Ayan, “Filmde hayatlarımızla benzeşen karakterler vardır. Bunu bir komedi ile vermek istedim. Filmi şu anda hapiste olan sinemacı arkadaşımız Çiğdem Mater’e adıyorum. Sanatla ilgilenen ve işleri sanat yapmak olan insanların bir gün özgürlüklerine kavuşacaklarına inanıyorum. Türkiye’de durumları biliyorsunuz. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili pesimist olduğumu söylemeliyim. Ben de yönetmen olarak hayatıma devam etmek arzum olsa bile bunun çok zor olduğunu biliyorum. O yüzden başka işlerde çalışıyoruz” dedi.

Yarışmaktan usanan, yorulan gençler özgürce koşabilsinler diye

Festivalde Türkiye’den yer alan bir diğer film ise Reha Erdem’in son filmi “Neandria”, adıyla aynı isimdeki antik kentin varlığı ile ve efsanelerle dolu bir köyde, ailesinin ve çevresinin de baskısıyla yarışmacı bir kişi olmaya yönlendirilen Suna’nın köye gelen ve maden ocağı işletmecilerinin antik kentin de içinde olduğu SİT alanında yapmayı planladığı çalışmayı durdurmaya çalışan (ve kendini köylüye imam olarak tanıtan) üniversite  mezunu, çevreci, aktivist ile hem köylünün hem de kendisinin hayatının yönünü değişmesini anlatıyor.
 

Erdem: “Gençler artık yol gösterenlere, kanat önderlerine, peygamberlere yeter diyor. Kendilerini küçümseyen, ters ve akıl verenlerden bıktı”

Gerçek ekolojik bir film olarak çekilen proje ile ilgili yönetmen Reha Erdem, “Genç erkeğin yurdu anlamına gelen Neandria’da ben gençlerin tarafındayım. Gençler artık kendilerine sürekli yol gösterenlere, kanat önderlerine, peygamberlere yeter diyor. Kendilerini küçümseyen, ders ve akıl verenlerden bıktı. Filmde de göründüğü gibi herkesin bir karanlık tarafı vardır. İyilik ve kötülük insana dairdir. İnsan derin köklerine dönebilmelidir. Hiçbir şey sınırsız değildir. Dünyanın da insanın da yaşamın da dengeye ihtiyacı var. Kötülükle mücadele etmek gerekir. Bugün içinde yaşadığımız yarışmacı düzen de dünyanın sonunu getirecek. Filmde Suna karakteri ile bu konuyu da anlatıyoruz. Ben Suna’nın baskılarla vücudunu da, sağlığını da kaybedecek kadar yarışmasını değil kendi istediği gibi koşmasını savunuyorum. Suna’nın hep koşabilmesini diliyorum.” dedi

Kültür & Sanat Haberleri