“Profesyonel hayalperest” Chiara De Giorgi ile alternatif gerçekliğe kısa bir yolculuk

Işık Kitabevi tarafından organize edilen etkinlikler için adamıza gelen yazarlarından İtalyan Chiara De Giorgi ile çocuklar ve genç yetişkinler için yazdığı kitaplarla yetişkinler için yazdığı hikayeleri konuştuk.

Murat OBENLER
Işık Kitabevi tarafından organize edilen ve Kıyamet Alametleri adlı  seçkide yer alan bazı yazarların okurlar ve öğrencilerle buluştuğu etkinlikler için adamıza gelen “Zaman Kaçkını” adlı hikayesinin yazarı İtalyan Chiara De Giorgi ile çocuklar ve genç yetişkinler için yazdığı kitaplarla yetişkinler için yazdığı hikayeleri konuştuk. Zaman zaman uzayı ve zamanı bozmaktan bahsettiğimiz, Chiara’nın hikayedeki karakterinin zamanda zıpladığı gibi konudan konuya zıpladığımız, renklerin arasından geçerek farklı coğrafyalara ve zamanlara yolculuk ettiğimiz, Schrödinger’in kedisi başta olmak üzere farklı farklı kedilerin eşlik ettiği bir sohbet gerçekleştirdik.

“Çocukların var olduğu aile ortamlarında bulundum ve bu da elbette insanın yazma sürecine etki ediyor”

Biraz çocukluk zamanlarına bakmak isterim. Bu dönemin, yazarın hem karakter oluşumu hem de hikaye yaratımı üzerinde önemli etkileri olur. Senin de böyle mi oldu? Çocuk ve gençlere yönelik kitap yazan bir yazar olarak senin çocuk-gençlik dönemlerin ile kitaplardaki öyküler benzeşiyor mu?
Chiara De Giorgi: Kuzey İtalya’da büyük ve mutlu bir ailede büyüdüm. Milanoluyum. Üç erkek kardeşim var.  20 yaşına geldiğimde ben de anne oldum. Bir oğlum, bir de kızım var. Onlar büyürken eve sık sık arkadaşları gelip gidiyordu. Yani hep çocukların var olduğu aile ortamlarında bulundum. Ve bu da elbette insanın yazma sürecine etki ediyor.

“Onlarla kitap ile iletişim kurmamın en iyi yöntem olacağını düşünerek çocuk-gençlik kitapları yazmaya başladım.”

Bu senin yaratım süreçlerini olumlu etkilemiştir diye düşünüyorum.
Kesinlikle öyle çünkü farklı kuşakların gençlerinin, çocuklarının davranışlarını yaşayarak öğreniyorum. Yüzlerce farklı tecrübe benim romanlarıma da yansıyor doğal olarak. Şimdi çocuklar gençler teknoloji ile büyüyor, bilgiye daha hızlı erişiyor, öğrenimleri daha bireysel bir hal alabiliyor. Eğlence anlayışları, sosyalleşme araçları, öncelikleri ve ihtiyaçları değişti. Ben onlarla kitap ile iletişim kurmamın en iyi yöntem olacağını düşünerek çocuk-gençlik kitapları yazmaya başladım. Bu yolla gerçekten onlara ulaştığımı, bir şeyler anlatıp kafalarında bir şeyler değiştirebildiğimi gözlemliyorum.

Siz devlet okullarındaki örgün eğitimi reddetmiyorsunuz değil mi?
Hayır reddetmiyorum. Eğitim çok önemlidir ve iyi öğretmen(ler)e düşerseniz çok şanslısınız. Onlar size bilginin ve öğrenmenin anahtarını verirler. Ben daha doğal eğitim yöntemlerini severim. Geleneksel bir okulda okudum. Üniversite okurken kızım olunca eğitimimi yarım bıraktım ama kısa bir süre önce tekrar okula döndüm. Şimdi, bir yandan çalışıyor, bir yandan da Berlin’deki bir üniversitede İtalyan ve İngiliz Edebiyatı okuyorum.

FOTO: “Zaman Kaçkını” adlı hikayesinin yazarı İtalyan Chiara De Giorgi


“Güzel şeylerin hayalini kurmayı bırakmamalıyız. Hayal kurmayı bıraktığınızda gerçek yaşamda da umutsuzluğa düşeriz.”

Ben profesyonel hayalperestim diyorsun. Bu tam olarak ne anlama geliyor?
Tabi o işin şakası. Ben rüyaları çok ilginç buluyorum ve önemsiyorum; rüyalarla ilgili hikayeler anlatmayı çok seviyorum (rüya yorumlamayı değil). Bilinçaltının oldukça aktif olarak yaşandığı alanlar olarak rüyaları seviyorum. Bazen karanlık bazen aydınlık bazen fantastik bazen dramatik bazen de komik olabiliyor. Rüyalar bir nevi geleceği kurguladığınız zamanlardır, metaforik şekillerle kendinize farklı dünyalar yarattığınız alanlardır. Güzel şeylerin hayalini kurmayı bırakmamalıyız çünkü hayat mükemmel değil ve hayal kurmayı bıraktığınızda gerçek yaşamda da umutsuzluğa düşeriz.

“Bakış açınıza göre her şey şekillenir”

Bu hayal dünyasını gerçeğe bağlayacak olursak sanal gerçeklik var, gerçeklik var, alternatif gerçeklik var. Bu kavramlarla etkileşimin ne durumda?
Eğer herşeye bakış açınızı, düşünce yönteminizi /yolunuzu değiştirirseniz, herşey de ona göre değişir. Bu benim düşüncelerimi özetleyen cümledir çünkü bakış açınıza göre her şey şekillenir. Örneğin sokak… Bu tehlikeli bir alan olarak da algılanabilir, insanın türlü şeyle karşılaşabileceği enteresan bir yer olarak da… Ona nasıl bakacağınız size bağlı…

“Hiçbir şeyi fazla ciddiye almayın, ne de olsa sonunda herkes gidici,” sözünü hangi bağlamda söylediniz?
Bazen birşeyler yolundan çıkar ve sanki bize bu korkunç bir sonmuş gibi gelir. Mutsuz oluruz. Bir süre sonra dönüp bu olaya baktığımızda ise aslında ne kadar önemsiz olduğunu anlarız. Ne kadar boşu boşuna bir kedere büründüğümüzü… Hayatımızı kendimize zehir etmeden yaşasak ne güzel olurdu. Sonuçta hepimizin bu dünyadaki süresi sınırlı…

“Kedilerle çok eğleniyorum. Edebiyat da hayatımızın bir yansıması olduğuna göre, kedisiz eser vermem söz konusu bile olamazdı”

Eserlerinde de bolca rastlıyoruz. Kedilerin senin hayatındaki yeri nedir? Arkadaş, dost, öykü karakteri vs.?
Çocukların yanında kedi ve köpeklerin de dahil edildiği bir ailemiz vardı. Şimdi Berlin’deki hayatımda ise dairemi üç kediyle paylaşıyorum. Köpekleri de seviyorum ama kediler(im) benim hayatımda çok önemlidir. İş hayatı çok yoğun oluyor ve eve dönüp kedilerle olmak bana iyi geliyor. Her kedinin farklı kişiliği var ve her biri farklı davranışlar sergiliyor. Onlarla çok eğleniyorum. Edebiyat da hayatımızın bir yansıması olduğuna göre, kedisiz eser vermem söz konusu bile olamazdı diye düşünüyorum.

“Benim Adım Elisa” da ilginç bir ailesi olan 16 yaşındaki bir kızın yaz tatilini anlatıyorsunuz. Nasıl bir tatildir bu?
Elisa da büyük bir ailesi (iki kız ve iki erkek kardeşi var) olan bir kız. Benim kendi ailemden aldığım hisler ile onunkilerle benzeşiyor. Ailemle çok güzel bir ilişkim var, yaşadığımız yerler birbirinden uzak olmasına rağmen bu yardımlaşmamız ve sorunlarımızı beraber çözmemiz için bir engel değil. Hikayede de aile sevgisi, arkadaşlık, çevre, hayvan sevgisi, önyargılardan uzaklaşmak, gezi gibi kavramları bulabilirsiniz.
Bir sınıfta gerçekleştirdiğim sohbet sonrasında 15 yaşında bir çocuk yanıma gelip bana küçük kardeşinin kalemlerini kendisi ile paylaşmadığını ve bu kitabı küçük erkek kardeşine okuması için verdikten sonra kendisi ile kalemlerini paylaşmaya başladığını söyledi. Yani kitap her bir bireyde farklı noktalarda etkili olabiliyor. Ne mutlu bana. 
Elisa’nın yan tarafa yeni taşınan komşularının iki çocuğu (kız Elisa’yla aynı yaşta olduğu halde yaşından büyük davranış ve düşüncelere sahip;  erkek kardeşi ise saç uzatıyor ve rock yıldızları gibi giyiniyor) var ve hikayede Elisa’nın onlarla olan iletişimine ve değişime şahit oluyoruz. Benim erkek kardeşlerim de müzik grubu kurmuşlardı, hatta bir tanesi de rock’çıydı.

“Hikayenin ilk baskısı İtalya’da tükendi”

“Şebnem ve Schrödinger’in Kedisi” adlı hikayene gelecek olursak burada da renkler üzerine bir hikaye oluşturuyorsun sanırım?
Öncelikle bu kitabın orijinalinin “Chiara ve Schrödinger’in Kedisi” olduğunu belirtmek isterim. Türkçe’ye ise benim de onayım ile “Şebnem ve Schrödinger’in Kedisi” olarak çevrildi. Şunu da eklemeden edemeyeceğim hikayenin ilk baskısı İtalya’da tükendi. Türkiye’deki yayıncımız ise Şebnem’i seriye dönüştürmemizi istedi. Yani Şebnem’in zaman ve uzaydaki maceraları altı adet olacak ve o esnada birbirinden ilginç bilim insanlarıyla buluşacak.

“Kitabı çocuklar için Kuantum fiziğine giriş olarak da düşünebilirsiniz”

Bu çok güzel bir gelişme. Seni tebrik ederim. Bize Şebnem ve Schrödngen’in kedisi hakkında başka neler söyleyebilirsin?
Buradaki hikayemiz Schrödinger’in kendi kedisi hakkında düşünceleri (kutudaki kedinin ölü ya da diri olduğu kutu açılıncaya dek belli değildir; bu durumda kedi kutu açılmadan önce hem ölü, hem de diridir)  ile renklerin buluşması üzerine…
Kitabı çocuklar için Kuantum fiziğine giriş olarak da düşünebilirsiniz. Hikayedeki Şebnem anneannesini görmeye giderken kayboluyor (bu benim de başıma gelmişti; aslında ben hep kaybolurum) ve bir boya fabrikasının önünden geçerken renkleri düşünüyor. Annesi babası fizikçi (benim ebeveynlerim gibi) olduğu için kendisi de araştırmaya, bilgi edinerek kendince deney yapmaya meraklı olan küçük Şebnem deney sırasında zamanı bozduğunu anlıyor (ben böyle bir şey yapmamıştım!) ve olaylar ilginç bir hale geliyor.

Sen böylesi seçkiler için mi kısa hikayeleri tercih edersin yoksa roman yazmayı mı?
Ben kısa hikaye yazmayı daha çok seviyorum. Roman için çalışmayı da seviyorum ama sınırlı zaman diliminde ve bir gecede (günde) yazıp bitirebildiklerimi daha çok seviyorum. Schrödinger’in Kedisi gibi.
Ben daha çok realist bir şekilde başlayan hikayeleri seviyorum. Onları yaratıcılığımı da katarak realistik olmayan hikayelere dönüştürüyorum. Çılgın hikayeler çıkıyor.

“Zaman Kaçkını rüyalar ve zaman bağlamında bilinenler ve bilinmeyenlerle ilgili bir hikaye”

Kıyamet Alametleri adlı  seçki kitaptakiZaman Kaçkını”adlı kısa öyküye gelecek olursak.
Zaman Kaçkını, rüyalar ve zaman bağlamında bilinenler ve bilinmeyenler ile ilgili bir hikayedir. Evrende yalnız olup olmadığımızla ilgili bazı ipuçları, bilgiler de içerir. Ama bunların doğruluğundan kim emin olabilir ki? Zaman konusundaki bilimsel verilerimiz çok yetersiz. 

Hikayelerini nasıl kuruyorsun ve/veya hayal ediyorsun, yaratıyorsun?
Hikayelerimi hayal ederken hikayelerin inanılır olmasına dikkat ederim. Hikayeler bazen okuduğum bir kitaptan, televizyonda izlediğim bir diziden veya yaşadığım bir olaydan çıkabiliyor.


“Hikayelerimde en sevdiğim şey spesifik bir yer tarif etmememdir”

Senin için dünyada en çok neresi/nereleri sana yazma konusunda ilham veriyor?
Benim hikayelerimde en sevdiğim şey spesifik bir yer tarif etmememdir. Herhangi bir yer olabilir. Tek bir yer değil. Mesela Elisa herhangi bir yerde yaşayabilir ve herhangi bir yere tatile gitmiş olabilir.

En sevdiğin yazarı soracak olsam?
Neil Gaiman derim. Onun eserinden televizyona uyarlanan Sandman dizisine de bayıldım ayrıca…

Diğer ülke yazarlarıyla işbirlikleriniz, ilişkileriniz ne durumda, sosyal bir yazar mısın yoksa hayatının çoğunu evinde yazarak geçiren biri misin?
Daha çok kendimle kalmayı ve oradan bir şeyler üretmeyi seviyorum. İlginç kişilerle karşılaşıp ilginç konuşmalar da yaptığım oluyor. Ben çok fazla seyahat da eden birisiyim. Kafamda da sık sık seyahatlere çıkarım.

“Kafamda, içinde bol bol kedilerin (insan-kedi arkadaşlığı) de olduğu bir çocuk kitabı projem var.”

Yeni projelerin nelerdir?
Tabi ki kafamda birçok fikir var. Kafamda, içinde bol bol kedilerin de olduğu bir çocuk kitabı projem var. İnsan-kedi arkadaşlığı üzerinden giden bir hikaye olacak. İnsanların kedilerden korkmalarını ve onlara kötü davranmalarının yanlış olduğuna dair, korkularımızın bir nevi önyargılarımızdan kaynaklandığını anlatmak istiyorum. İtalya’da göçmenlere karşı da böylesi önyargılar ve kötü davranışlar görüyoruz. Bir tek çocuklar kedilerden veya göçmenlerden korkmuyorlar ve onlara sevgiyle yaklaşıyorlar çünkü onlara bu türden korku hikayeleri daha öğretilmemiş oluyor.


 

Kültür & Sanat Haberleri