‘İkiz sergi’

‘Bilge’nin Hikmet Uluçam olduğunu anlamışsınızdır.

‘Bilge’nin Hikmet Uluçam olduğunu anlamışsınızdır. Bahçesinde çok çeşitli ağaçlar, çeşitli çiçekli (ve yabanıl) bitkiler, küçük ya da anıtsal kaktüsler yetiştiren Uluçam’ın, ‘Bahçe Sergisi’yle aynı tarihlerde ‘Resim sergisi’ açması, bu sanatçının yaşamında doğayla sanatı (veya kültürü) ayırmadığını gösteriyor. Doğayla kültürü uzlaştırmak alkışlanası örnek bir davranıştır. Silah teknolojisiyle doğanın dengesinin bozulduğu bizim dünyamızda, bu anlamlı seçimin değerinin giderek artacağını düşünüyorum. Bilimin peşine düşmesi gereken algoritma “doğayla kültürü uzlaştırma” olmak zorunda! İklim krizi bunu dayatacak! Hikmet Uluçam’ın ‘Bahçe Sergisi’ ve ‘Resim Sergisi’nin mutlaka izlenmesi, desteklenmesi gerekir. Çünkü insana bu yolda yeni umutlar ve esinler veriyor.

 

Resim sergisine gelince: Sanatçı yetiştirdiği kaktüsleri o kadar içselleştirmiş ki onları resimlerine de yansıtmış. Resimlerde ana izlek (tema), kadın bedenindeki yumuşaklık ile kaktüslerle temsil edilen erkek şiddetinin zıtlık oluşturması. Toprak ana gibi yaşamı içinden dişi bedene karşı eril gücün onu bastırmak isteyen tutumu. Buna rağmen dişilin yaşamı devam ettirmedeki kararlılığı… Sanatçı resimlerinde estetik etkiyi çok başarılı bir biçimde ortaya koyarken; bir yandan da bu zıtlık dikkat çekici bir karşıtlıkta beliriyor ve insanı düşünmeye sevkediyor. Acaba doğada şiddet var mı? Eğer doğada, cinsellikte şiddet kullanmanın örneğini ararsak bulabiliriz: Memelilerde, kuşlarda, kaplumbağalarda sıklıkla eril cinsin, cinsellikteki şiddetine rastlarız. Ya da kaktüsün sert batıcı dikenlerinin olmasını şiddete yakın görebiliriz. Ama onlar hayvan (veya bitki) olduğu için öyledirler. Bizse insanız. “İnsanı/erkeği dünyanın efendisi görmek” ne kadar kabul edilemez bir düşünce ise; hayvanlarla ortak genlerimize rağmen, insanın akıl yürütme, adil davranma açısından hayvana üstün olduğunu kabul etmemek, insana “konuşan hayvan” demek de bir o kadar yanlıştır.   

 

Hikmet Uluçam sergideki resimleri bilinçli olarak üst üste çektiği ikili fotoğraflarla elde etmiş. Bu tekniği kullanırken sonucun ne olacağı bilinmez. Önceden tahmine dayalı olarak tasarladığınız kompozisyona ulaşmak oldukça güçtür. Tasavvur ettiğinizden uzak sonuçlar çıkabilir. Ama resimler sonuçta hayranlık verecek ölçüde başarılı. Kuşkusuz bu teknik başarıyı sanata dönüştürmek Uluçam’ın ayrı bir becerisi. Resimlerde renkler sayıca en aza indirilince, karşıtlığın etkisi daha yoğunlaşmış. Kompozisyonlardaki denge de, bedenle dikenli kaktüsler arasındaki dengesizliğin etkisini artırıyor: izleyenin gözüne sokmadan, kabalaşmadan, incelikli biçimde yapıyor bunu. Resimlerin sanatsal mükemmelliği ve özgüllüğünün yanı sıra sergi toplumsal bir işlevi de yerine getiriyor: Sanatçı toplumun/dünyanın vicdanıdır.  Asıl merak ettiğim konu şu: Sergideki resimler 20 yıl önceki tarihte yaratılmışlar. Neden Hikmet Uluçam, onları yirmi yıl sonra sergilemeyi düşündü? Acaba hangi toplumsal olgu onu motive etti? Türkiye’de artan kadın cinayetleri olmasın sakın! Bunu kendisine sordum ve “Tam da öyle” yanıtını aldım.

 

Sergi 16 Mart – 14 Nisan arasında açıktır. Yer: Kaktüs Garden Sanat Galerisi, Lapta.

 

Kültür & Sanat Haberleri