1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Yeşil miyiz, çok mu zenginiz!
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Yeşil miyiz, çok mu zenginiz!

A+A-

Geçen haftaki yazımı 3-5 günlük İngiltere ziyaretim dolayısıyla yazamamıştım. Bir akraba düğünü, ailece bizi oralara taşıdı.

Güzel, farklı bir düğün oldu. Az davetli, zengin bir program. O düğünde kendimizi ayrıcalıklı hissettik. Bu da güzel bir duyguymuş!

İyi ki gitmişiz.

***

Neyse, gözlemlere gelince;

Havaalanından bizi alan Uber’in sürücüsü, tahmin edebileceğiniz gibi bir Türk’tü… Hata yapmış olmayayım, aslında Kürt’tü. Şimdi Türkiye’de iktidarın politikasına uygun olarak bunu belirtmek daha da elzem oldu!

Tabii ki sohbet başladı; Kısa bir süre önce Girne Limanı’ndan çıkardığı gümrüksüz bir arabayı yanlışlıkla! gümrükten dışarı çıkardığı için 1 ay hapis yattığını anlattı bize… Nasıl yanlışlık bu, pek anlam veremedik. Hapisten sonra da deport edildiğini ekledi.

Bir aylık hapis sırasında hüküm giymiş olanlarla oluşan dostlukları, işledikleri suçlara uygun olarak takılan lakaplarla birbirlerine hitap şekilleri yolculuğumuzu keyifli! hale getirdi.

Telefonunda Zorlu Töre ve bazı mühim! insanlarla Yüce Meclis’te! çekilmiş fotoğraflarını da gösterdi bize yolculuk sırasında…

Şimdi af bekliyor. Tanıdıklar haberini verecekler ona…

***

Önemli bir konu; İngiltere’ye her gidişimde otobanların, hatta şehir içindeki yolların her iki tarafında oluşturulan yeşil cenneti farketmemek mümkün değil.

Dev ağaçlar, yeşil örtü önce o yeşilliğin arkasında kalan yerleşim yerlerini trafiğin gürültüsünden korurken, tozun, dumanın, eksoz gazlarının da o yerleşim yerlerine girmesine engel oluyor.

Biz ne yapıyoruz peki? Bizim de bazı yollarımızın kenarlarında altın top dediğimiz ağaçlar var örneğin… Bu ve benzer ağaçların özelliği yukarıdaki paragrafta bahsettiğim gibi gürültünün, tozun, eksoz gazlarının arkasındaki ev ve işyerlerine ulaşmasına engel olmak ama bazı belediyelerimiz ne yapıyor?

İş gösterecekler ya! gidip bu ağaçların bahsettiğimiz koruma görevlerini yapacak olan, yerlere kadar uzanan dallarını budayıp gidiyorlar. Yukarıya doğru bıraktıkları dallar da kırılgan bir ağaç türü oldukları için en ufak bir rüzgârda kırılıp gidiyorlar… Yani ağaçlar katlediliyor.

O yeşilliği gördüğümde aklıma hep bizim bu garip iş bilmezliğimiz aklıma geliyor.

***

Oralarda hayat var. Evet, son zamanlarda İngiltere’de de dünyada olduğu gibi ekonomik çalkantılar oluyor, orada yaşayan halk, fiyatların arttığından söz ediyor ama inanın bizim hayat pahalılığımız karşısında, geçim sıkıntımız karşısında oraların durumu çok iyi durumda.

Zaten İngiltere’den gelenlerin buradaki fiyatların fazlalığı karşısındaki şaşkınlıklarını duymuşsunuzdur.

“Bu fiyatlarla burada nasıl yaşıyorsunuz?” derken bunu acıma hissiyle mi yoksa aşırı zengin olduğumuzu düşündüklerinden dolayı mı sorduklarını kestiremiyorum.

***

Ve evet, orada da artık İngiliz bulmak çok zor. Her yer yabancı. Pakistan, Hindistan, Uzak Doğulu yerleşikler ve çalışanlar Londra’yı teslim almış gibi görünüyor.

Ancak, hep söylediğim şey; Yabancı çok olsa da oralarda, o insanlar gittikleri ülkeye adapte oluyor, yasalarını, kurallarını uyguluyor, otoritenin toplum içinde nasıl yaşanacağı şeklindeki istemlerini yerine getirmek zorunda kalıyor.

Aksi halde orada yaşama şansı yok.

Bir de bize bakın; Kimler kimlerin kurallarına, yaşam tarzlarına uymak zorunda kalıyor?

Milliyetçilik, hatta ırkçılığın artış nedeni işte böyle şeyler…

Allah! bizi böyle düşüncelerden korusun…


londra-001.jpg

Foto: Londra

Bu yazı toplam 874 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar