Zengin su kaynaklarıyla ünlenen bir köyümüz Vitsada - Pınarlı

Zengin su kaynaklarıyla ünlenen bir köyümüz Vitsada - Pınarlı

                 

Tuncer Bağışkan
 Arkeolog

Bugünkü yazımda, bir arkeolog olarak benim bile yenile öğrenme olanağı bulabildiğim köyün arkeolojik kalıntıları, Evkaf arşiv belgeleri ve bazı yazılı kaynaklarda bulabildiğim bilgiler üzerinde durarak bir nebze de olsa tarihi geçmişinin aydınlanmasına katkı sağlamaya çalışacağım.   Büyük Babam Hasan Siret Halil Efendi’nin doğum yeri olan Vitsada, Çatoz’un güneydoğusundaki ovalarla tepelerin buluşup kaynaştığı bir bölgede yer almaktadır.


ANTİK TAPINAK VE BULUNTULARI

Bugüne kadar köy içinde ele geçen antik kalıntılara dayanılarak Helenistik Devre ait (M.Ö 325 - 58) bir mezarlık ile bir tapınak alanı üzerine kurulmuş olduğu saptamasında bulunulmuştur. 1893 yılında köy içindeki Helenistik devre tarihlenen bir tapınakta, kireçtaşından yapılmış adak heykelleri ile sunak olabilecek dikdörtgen bir kaide bulunmuştu.  Bu eserlerin ise şimdilerde Kıbrıs Cumhuriyeti Lefkoşa Arkeoloji Müzesi’ndeki heykel seksiyonunda sergilenmekte olduğunu ancak bir süre önce belirleyebilmem mümkün olabildi. 

Köyde bulunan kireçtaşından yapılmış kaide şeklindeki sunağın sadece üç tarafı yüksek kabartma figürlerle bezenmiş olduğundan bir duvarın önüne konmak amacıyla yapılmış olduğu tahmin edilmektedir.  Helenistik devrin son evrelerine (M.Ö 150-50) tarihlenen bu sunağın üç tarafındaki figürler, Yunan mitolojisinde Olimpos baş tanrısı Zeus ile Demeter’in kızları olan Persophone’nin, ölüler ülkesi tanrısı Hades tarafından yer altı dünyasına kaçırılmasını konu almaktadır. Sunağın sağ tarafındaki dar kenarında, haberci tanrı Hermes, elinde, ‘Caduceus’ adıyla bilinen ve üzerinde bir yılanın sarılı olduğu değneğini tutmaktadır. Hermes’in önünde dört atın çektiği iki tekerlekli bir araba bulunmaktadır. Üst kısmı kırılmış olmasına karşın Hades olduğu tahmininde bulunulan araba sürücüsü, sol omuzuna yatırdığı tanrıça Persophone’yi yeraltı dünyasına kaçırmaktadır. Arabanın arkasında profilden verilmiş olan bolluk-bereket ve avcı tanrıça Artemis’in çapraz durumdaki ayaklarının yanında köpeği yer almaktadır. Tanrıça’nın M.Ö 3-2’inci yüzyıla tarihlenen bu duruş şekli çok sevildiğinden M.S 2’inci yüzyılda Roma kopyaları da yapılmaya başlanmıştır. (Bu kopyalardan biri Midilli adasından bulunmuş olup halen İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir) Artemis’in arkasında aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit, onun da arkasında ‘Polos’ adıyla bilinen yüksek bir başlık giyen, sağ elinde ise asa tutan toprak ve bereket tanrıçası Demeter bulunmaktadır. Tanrıça Demeter’in sağında bir kadın figürü ve onun da gerisinde bir başlık giyen ve göğsünde Gorgon başlı bir kolye bulunan savaş tanrıçası Athena yer almaktadır.

Adak amacıyla köyde bulunan tapınağa hediye olarak bırakıldığı anlaşılan normal insan boyundaki heykellerden biri, tebessüm eden genç bir kız çocuğunu yansıtmaktadır. Ayak parmaklarına kadar uzanan ince kumaştan yapılmış derin kıvrımlı bir elbise (‘Chiton’) giyerken, sol omuzuyla kalçalarını ise kalın bir şal (‘Himation’) örtmektedir. Bu heykel tipi genel olarak Helenistik devre giren M.Ö III’üncü Yüzyılın başlarına tarihlenmektedir. Bu heykelin Baf’ta bulunan benzerlerinin adak amacıyla kullanıldıkları ve tanrıça Afrodit’e kurbanlık olarak sunmak üzere ellerinde birer güvercin tuttukları belirlemesinde bulunulmuştur.


KÖYDE BULUNAN KRAL MEZARI

Vitsadalılar tarafından “Kral Mezarı” olarak adlandırılan Helenistik devre ait bir mezar, 1975 yılında Mehmet Asım Uyguroğlu tarafından tesadüfen köy içinde bulunmuştu. Haberin Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin bilgisine getirilmesi üzerine mezarın ‘Kurtarma kazısı’, benim de içinde bulunduğum bir ekip tarafından gerçekleştirilmişti. Mezar odasının iç kısmı, köyün kuzey batısındaki Karga Tuzu (Çangaro Vouno) Tepesi’nden düzgün bir şekilde kesilen taşlarla kaplanmış durumdaydı. Ölülerin üzerine yatırıldığı üç kenardaki sedirlerin yapımında, köyün doğal yapısında bulunmayan beyaz renkli mermer kullanılmıştı. Mezar odasında, bu tür mezarlarla orantılı olmayan çok sayıda kafatası ile iskelet kalıntısı bulunduğundan buraya savaş veya salgın hastalık nedeniyle toplu gömü yapılmış olabileceği tahmininde bulunulmuştur. Karıştırılmış olan mezar odasında ayrıca boğa başlı bir çift altın küpe ile pişmiş toprak kaplar da ele geçmişti. Sorumluluğumdaki Kumarcılar Hanı eski eser deposuna taşınan bu eserler arasındaki ‘75/1/95’ envanter numaralı boğa başlı bir çift altın küpenin 24 ayar oldukları, telkâri işçilikle yapıldıkları ve Helenistik devrin başlarına denk gelen M.Ö 3’üncü yüzyıla tarihlendikleri belirlemesinde bulunulmuştur. 1991 yılında bu küpelere ‘GY 1/9/1991’ envanter numarası verilerek Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi sergilemelerine dahil edilmişlerdir.
 
ESKİ HARİTALARDA KÖYÜN YERİ VE ADI

1542 yılında Leonida Attar’ın çizdiği Kıbrıs haritası ile 1573 yılında Abraham Ortelius’un çizdiği Venedik haritasında köyün adı ‘Vizada’ olarak geçmektedir. Ortaçağda köy ile çevresi, Feodal bir beye bağlı bir ‘Fief’ (çiftlik) idi. Bu feodal beylerin görevleri ise, kendilerine verilen arazi karşılığında, sulh zamanlarında çiftliklerinde yetiştirmekle mükellef oldukları askerleri, harp zamanlarında Kralın emrine vermekti.

Köyün adını, doğada yabani olarak yetişen ve “Vitsa” (Avroskillos - Avroşillo) adıyla bilinen bitkiden aldığı tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra “Vitsa” sözcüğünün kolay eğilebilen ahşap ‘değnek’ veya ‘çirpi’ anlamına geldiği, Latince adının ise “Asphodelus” olduğu kaydedilmektedir. Ayrıca antik dönem Yunan dünyasında bu sözcük, özellikle de Korfu (Kerkyra) adasında, ‘Çömlek dolusu şarap’ anlamına da gelmekteydi.

Köy, asırlar boyunca zengin bir su kaynağının üzerinde yer alıyor olması itibarıyla çeşitli pınarlarıyla ünlendiğinden, 1958 yılında köye ‘Pınarlı’ adı verilmiştir. Şu anda köyün değişik yerlerinde, üzerlerinde “W.S.I.D 1951” (Water Supply and Irrigation Department - Su Temini ve Sulama Dairesi, 1951) kaydı bulunan bazı sokak çeşmeleri ile taksimatlar bulunmaktadır.


DEĞİRMENLİK-SALAMİS SUYOLU             

Tapu haritasında Vitsada’nın kuzeybatısındaki bir alan “Kytrea-Salamis Aqueduct” (Değirmenlik-Salamis kemeri) adıyla geçtiğinden, Değirmenlik Baş Pınar suyunun Salamis’e taşınması amacıyla M.S I’inci yüzyıl ortalarında Roma İmparatoru Nero tarafından yaptırılan yaklaşık 40 km uzunluğundaki su kemerleri ile arklarının buradan geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim çevre köylülerle karşılıklı görüşme yöntemiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşiler sonucu, suyunu Değirmenlik Baş Pınarı’ndan (Kytrea Kephalovryso) alan ve antik Salamis kentinde son bulan suyolunun güzergâhını belirlememiz mümkün olabilmiştir. Değirmenlik suyunu Salamis kentine taşıyan suyolu sırasıyla, Roma İmparatoru Septimius Severus’un (M.S 193 – 235) kolosal tunç heykelinin bulunduğu Değirmenlik-Beyköy arasındaki Ayios Demetrianos (Aymidron) mevkiinden, Abohor’un (Cihangir) Büyük Belengi’ndeki Kara Mustafa’nın zeytinliklerinden, Yeniceköy Boğaz Binası ile eski mezarlık mevkiinden, Çukurova’daki (Kuru Manastır) makinist Ömer Usta’nın evinin alt kısmından, Çatoz’daki (Serdarlı) Çukur Dere, Ağılı Dere ve top sahasından, Mitsada’nın (Pınarlı’nın) kuzeybatısından, Yenağra (Nergizli) ovasının üst başından, Pigi Peristerona’dan (Alaniçi) ve Ay. Sergi’den (Yeni Boğaziçi) geçtikten sonra, Salamis kentindeki büyük sarnıçlarda son bulmaktaydı. 

KÖYÜN NÜFUS SAYIMI ve ESKİ MAL VARLIĞI

1831 (H. 1246) yılı Osmanlı nüfus sayım defterindeki kayıtlarda, köyün erkek nüfusunun 66 kişi olduğu bilgileri yer almaktadır. Bunların 56’sı Türk, 10’u ise Rum idi. Yaklaşık 1875 yılına kadar nüfusunun 100 kişiyi geçmediği kaydedilmiştir. Ancak daha sonra gerçekleştirilen nüfus sayımları dökümünden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı dönemi sonrasındaki dönemlerde köyün nüfusu daha değişik bir gelişim süreci izlemiştir. Osmanlı dönemi itibarıyla köydeki Müslümanların (Türklerin) nüfus oranı % 85 iken, İngiliz Sömürge dönemine denk gelen 1891 yılında bu oranın % 51, 1946 yılında % 35 ve 1960 yılında % 33.8 olduğu belirlemesinde bulunulmuştur.

Köy, 1570 yılından sonra Osmanlı idaresine ek vergiler ödemesinin yanı sıra, büyük bir su kaynağının üzerinde kurulu olması itibarıyla da Kıbrıs genelindeki sayılı zengin köyler arasında yer almaktaydı. 1833 (H. 1248) tarihli Osmanlı temettuât (Mal varlığı) defterine göre köydeki ‘Müslim’(Türk) nüfusun mal varlığı 19 hane ev, 884 dönüm tarla ve 3 harnıp ile 11 zeytin ağacı iken, ‘Gayri Müslim’ (Hristiyan Rum) nüfusun mal varlığı ise 5 hane ev ile 259 dönüm tarla idi.

TÜRKLERİN KÖYÜ TERKETMELERİ

İki toplum arasındaki olayların 21.12.1963 tarihinde başlaması üzerine Vitsadalılar 18.Şubat.1964 tarihinde köylerini tamamen terk etmek suretiyle komşu köylerden Çatoz/Serdarlı (135 kişi) , Konetra/Gönendere (152 kişi) ve İpsillat/Sütlüce (187 kişi) köylerine göçmen olarak gitmek zorunda kalmışlardır. Birçoğu daha sonra, Lefkoşa başta olmak üzere, büyük şehirlere göç edip yerleşmişlerdir. 1974 yılından sonra bazıları köye geri dönerlerken, bu sefer de Vitsadalı Rumlar köyü terk etmişlerdir. 1976 yılında köye,  özellikle Adana ve Ağrı’dan gelen göçmenler yerleştirilmiştir.


TAŞ OCAĞI

Köyün batısındaki ‘Karga Tuzu’ ile ‘Çangaro Vouno’ adlarıyla bilinen alçı taşı tepesinde eski bir taş ocağı bulunmaktadır. Köydeki Helenistik devire tarihlenen mezarın iç duvarlarının taş kaplamaları ile eski caminin çevre duvarı buradan düzgün olarak kesilen taşlarla yapıldığından, asırlarca taş ocağı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.


KÖYÜN KİLİSELERİ

Köyde iki kilise bulunmaktadır. Biri köyün güneydoğusunda yarı yarıya yıkılmış durumda olan mezarlık kilisesi, diğeri ise cami olarak kullanılan köy içindeki St. Mamas Kilsesi’dir. Kilise, eski olan ve 1935 yılı itibarıyla harabe durumundaki bir kilisenin yanına inşa edilmiştir. Eskiden bu kilisenin avlusunda Konedra köyünden getirilen gri mermer bir levha üzerinde Roma yazıtları bulunmaktaydı.


KÖYÜN ESKİ CAMİ VE OKUL YERİ                                                           

Günümüze kadar gelmeyen köyün eski camisi ile okulu hakkındaki bilgilerimiz, büyük oranda Evkaf arşiv belgelerine dayanmaktadır. Köylüler eskiyen camilerini 5.12.1894 tarihinde yıkmışlar ve £80-90 harcamak suretiyle köylerindeki 77 numaralı parsele yeni bir cami yapmaya başlamışlardı. Ancak paraları tükendiğinden caminin damını Fransız kiremitleriyle örtemedikleri gibi, tabanına mermer de döşeyememişlerdi. Başlatılan inşaatın tamamlanması için yaklaşık olarak £15’ya ihtiyaç duyulmaktaydı. Evkaf İdaresinden talep edilen miktar sağlandığından, başlatılan inşaat 27. Nisan.1895 tarihinden hemen önce tamamlanmıştı. Tek odalı olan caminin önünde bir veranda bulunmaktaydı. ‘Son cemaat yeri’ görevi gören verandanın cephesinde üç kemer, iki yan kenarlarında ise birer kemer bulunmaktaydı. O sırada cami vakfı mütevellisi Kamil Efendi Hacı Nidai Efendi idi.

20.10.1894 tarihinden hemen önce cami avlusundaki 76 numaralı parsele bir okul inşa edilmeye başlanmış olmasına karşın tamamlanamadan yarım kalmıştır. Köy temsilcisi Mehmet Nidai’nin İslam eğitiminden sorumlu olan kuruma gönderdiği 26. Mart.1904 tarihli yazıda, başlatılan inşaatın yarım kaldığı, pencere ile kapı duvarlarının inşa edilmediği, sıvaların yapılmadığı, yerlere mermer döşenemediği ve bunların tamamlanabilmesi için kendilerine yaklaşık olarak £ 5 yardımda bulunulması talebinde bulunmuştur. Ancak bu dilekçeye olumsuz yanıt almış olduğundan, 31.1.1907 tarihinde benzeri bir yazıyı Evkaf İdaresi’ne de gönderilmiştir.  Bu yazı üzerine yarım kalan okul inşaatı aynı yıl içinde tamamlanmıştır.

Geçtiğimiz yıllarda cami ile okul yıkıntılarının bulunduğu parsellerde gerçekleştirdiğim yüzey araştırmasında, köyün batı girişindeki Karga Tuzu Tepesi’nden (Çangaro Vouno tepesinden) düzgün kesilen alçı taşlarına bol miktarda rastlarken, caminin etrafının da ayni taşlardan yapılmış bir duvarla çevrili olduğunu belirleyebilmiştim. Burada ayrıca oluk kiremit ile kırmızı renkli Marsilya (Fransız) kiremit kırıklarına da rastlamıştım.

Dergiler Haberleri