Yusuf Tarım; “En iyi olmanın yöntemi tek bir konuda ısrarla çalışmaktır”

Kapılarımız resimleriyle ölümsüzleşip, adeta belgeleniyor. İsmet Vehit Güney sergi salonunda açılan sergi ile onu tanıma, resimlerini görme şansı yakalıyorum.     

Simge Çerkezoğlu

Aslen Rizeli olan Yusuf Tarım bugüne kadar onlarca kişisel ve karma sergide yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışı koleksiyonlarda pek çok resmi bulunan sanatçı en çok tual üzerine akrilik olarak çalıştığı Bodrum evlerine ait olağanüstü kapıları ile tanınıyor.  Sanatçı yıllardır Bodrum’un eski, otantik ve sıra dışı evlerinin kapılarını resmediyor. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı sayesinde yolu bu kez Lefkoşa, Surlariçi kapılarıyla kesişiyor. Kapılarımız resimleriyle ölümsüzleşip, adeta belgeleniyor. İsmet Vehit Güney sergi salonunda açılan sergi ile onu tanıma, resimlerini görme şansı yakalıyorum.     

Yusuf Tarım’la sohbetimize onu daha yakından tanıyarak başlıyoruz.

“Annem ve babam Hemşin Rizeli, fakat ben Samsun’da doğdum. Orada büyüdüm. Lise eğitimimi orada tamamladıktan sonra askere gittim. Liseyi bitirmem 1980 ihtilali dönemlerine denk geldi. Okullar o yıllarda bomboştu. Askerin yaratacağı sıkıntılardan kaçmanın yöntemi olarak askerlik yapmayı düşündüm. İhtilal yıllarında askerdim. Döndüğümde her yer sakinleşmişti. Başka işler yaparak da hayatımı kazandığım dönemler oldu ancak son otuz beş yıldır resim yaparak hayatımı kazanıyorum. Çocukluktan itibaren resme büyük yeteneğim olduğu söylenirdi. İlkokulda etrafımdaki herkesin resmini yapardım. Öğretmenlerim her zaman çok beğenirdi. Zihnimde hep ressam olmak vardı, öğretmenlerim de hep bana bunu söylerdi. Profesyonel olarak resim yapmaya 1988 yılında başladım. Hemen akabinde ciddi yarışmalarda ödüller kazandım. Üstelik elimden tutan kimse de yoktu. O zaman gerçekten bir yeteneğim olduğunu anladım ve daha çok çalışmaya, tamamen resim yapmaya başladım.”

“Her şeyi yapmaya bir insanın ömrü yetmez”

Yıllardır resim konusundaki tarzından, çizgisinden hiç sapmadığını söyleyen Tarım, insanın bir konuda kendini geliştirmesinin önemini hatırlatıyor.

“Resme ilk başladığımda kapı çizmeye başladım. Hala da kapı, pencere çizmeye devam ediyorum. Bunu sürdürdüm. Son yirmi beş yıldır Bodrum’da yaşadığım için Bodrum Kalesi, sarnıçları, yel değirmenleri, amfi tiyatrosu, beyaz evleri de bana çok ilham verdi. Onları da çizdim ama kapı-pencere her zaman resimlerimde ağırlıklı olarak yer aldı. Hayatta en iyi olmanın yöntemi, bir alana yoğunlaşmaktır. Her şeyi yapmaya, (Arif Albayrak hariç tabii), insanın ömrü yetmez. Hem deniz, hem at çiz, hem soyut çalış… O zaman bir yere kadar gelirsin ama hiçbir konuda en iyi olmazsın. En iyi olmanın yöntemi tek bir konuda ısrar etmektir. Benim için de kapılar böyle oldu.”       

“Kapı tek başına kelime olarak bile anlam yüklü”

Elbette merak ediyorum neden kapılar konusunda bu ısrar… Daha önce verdiği bir röportajda, içe dönük kişiliği ile kapı çizmenin örtüştüğünü söylemişti…

 “Psikolojide de bunun açıklaması vardır. Çocuklar ev çizip, etrafına çit çizerse içe kapanık kabul edilir. Ben de her zaman ev çizdiğimde etrafı çitli olurdu. Tek başına ev çizmek bana boşlukta gibi gelirdi. Onu sınırlamak isterdim. Bana her zaman neden kapıları çiziyordun da kapıların ardını çizmiyorsun diyorlar, oysa kapıların ardı bambaşka bir şey. İçeriden bir şey çizeceksem kendi bakışımla dışarıyı çizmeyi tercih ederim. Kapı tek başına kelime olarak bile anlam yüklü. Benim kapılarım nostaljik, teknolojiye karşı duruşu da var. Kapının ardındaki yaşam ise izleyicinin tamamen algısına, hayal gücüne kalmıştır.”

“Resimlerimde bir şeyler hep soyuttur”

Kapılar yanında zaman zaman soyut resimler de çizen sanatçı, mono baskı tekniği kullanarak çizdiği resimlerin detaylarını da bizimle paylaşıyor.  

“Soyut resimlerim ve bu alanda açtığım sergim oldu. Bunun yanında mono baskı, ters baskı olarak yaptığım resimlerim de var, hayli ilginçtir. Camın üzerine matbaa mürekkebi ile resim yapılır, kâğıt üzerine koyup boya yedirilerek resim kâğıda çıkar. Tabii bu teknik bir kez yapılabiliyor, o nedenle de tek baskı, mono baskı, deniyor. Fakat çizdiğiniz desenin kâğıda ters çıkacağını da unutmamak gerekir. Resmi çizerken bu gözetilir. Resmin düz çıkması için ters çizilmesi gerekir. Mono baskıyla yaptığım kapılarım, soyut resimlerim bulunmaktadır. Bir dönem de bu alanda çalıştım. Tabii tuval üzerine de soyut resimler yaptım. Hatta hiçbir resmim için aslında tamamen somut denemez. Çünkü detaylarım, boya sıçratmalarım vardır. Resimlerimde bir şeyler hep soyuttur. Bence fotografik resimler Rönesans ile birlikte tamamlandı. Onlardan daha iyisini yapmak mümkün değil. İnsanın farklı, özgün bir şeyler bulması şart.”

“Bodrum’da iki resim atölyem var, birisi merkezde Barlar Sokağı’nda”

Yirmi beş yılı aşkın bir süredir Bodrum’da yaşamanın ayrıcalığına sahip olan sanatçıya, Halikarnas Balıkçısı’nın şiirini hatırlatıyorum. Yokuş başına geldiğinde/Bodrum'u göreceksin/Sanma ki sen/Geldiğin gibi gideceksin… Günümüzde dahi Bodrum’un çok ayrıcalıklı bir coğrafya olduğunu, pek çok sanatçının yolunun oradan geçiyor olmasının tesadüf olmadığını konuşuyoruz.

“Türkiye’deki siyasal ortam şu anda çok dar, Bodrum, Marmaris, İzmir gibi şehirler kendini biraz bundan korumuş, nefes alınabilir durumda. Bodrum’da şu anda iki atölyem bulunuyor. Bir tanesi tamamen bana ait, diğeri de cam bir fanus gibi içinde ağaçlar, çiçekler olan atölyem. Şehrin içinde, merkezde, Barlar sokağına yakın. Yazın kapılarını açar hem orada çalışır, hem de satış yaparım. Küçük beyaz evleri, temiz denizi ile hala çok ayrıcalıklı bir coğrafya. Bende alışkanlık yaptı. Yürüyerek dolaşmayı da seviyorum. Bodrum buna çok uygun. İnsanı boğan büyük binaları yok. Maalesef Kıbrıs’ta da büyük binalar görmeye başladım. Bunlar illa ki yapılacaksa bile şehir dışlarına yapılmalı, şehirlerin dokusu korunmalı. Zaman zaman çalıştaylara katılmak için Bodrum dışına çıktığım zamanlar da oluyor. Kıbrıs ile yolumun kesişmesi de bu şekilde oldu.”

“Cumhurbaşkanı Akıncı’yı Tatlısu’da sergide görünce gözlerim yaşardı”

Sanatçı Kıbrıs’a gelişini, Lefkoşa ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile kesişen yollarını anlatıyor.

“Adaya ilk kez Arif Albayrak’ın daveti ile 2019 yılının Mart ayında geldim. Tatlısu Festivali dahilinde bir resim çalıştayına katıldım. Belediyeye ait tesislerde çok güzel bir sahil kenarında konakladık. Resimler yaptık, deneyim olarak da çok güzel oldu, daha sonra da bu resimleri Tatlısu’da böyle ahırdan bozma bir yerde açtık. İnanılmaz olan yanı o sergiye cumhurbaşkanı dahil tüm hükümetin gelmiş olmasıydı. O zaman daha genç bir başbakanınız vardı. Ben inanmadım. Hükümetin tümünü, özellikle de cumhurbaşkanını Tatlısu’da sergide görünce gözlerim yaşardı. Ben siyaseti de siyasetçileri de hiç sevmedim ama bundan çok etkilendim. Cumhurbaşkanı benim yaptığım bir pencere resmine baktı. Bana Lefkoşa Suriçi’nin kapılarının çok ünlü olduğundan bahsetti. O ana kadar hiçbir fikrim yoktu tabii. Benden onların resmini yapmamı istedi. Çok şaşırdım, fotoğraftan nasıl resim yaparım diye düşünmeye başladım. Başka şansım yoktu. Bodrum’da kapı resimlerimi zihnimden yaparım. Sürekli o kapılara aşina olduğum için fotoğrafa bakma ihtiyacı hissetmem. Burada öyle değildi tabii. Çizerim dedim ama gönülsüzdüm. Benden belge niteliğinde bir çalışma istiyordu. Adeta belgesel yapacaktım, aynı zamanda sanatsal değeri de olacaktı.  Bir yanıyla da bu duygusal bir istekti. Hayır demem mümkün değildi. Önce Surlariçi’ni dolaştım. Fotoğraflar çektim, daha sonra bir kez daha geldim, yine fotoğraflar çektim. On bir ay boyunca yoğun olarak bu kapılar için çalıştım.  Çok zor bir isteği, mümkün olduğu kadar gerçekleştirmek için çalıştım. Bu kapıları yok olmadan resimlerle belgeledik. Sergide fark ettim ki bazı kapıların inanlar farkında bile değildi. Cumhurbaşkanı da, sen de hatta bir resimle ilgili aynı yorumu yaptın. Bu resimler sanırım böyle de bir farkındalık yarattı. Artık insanlar bu kapılara bambaşka gözle bakacaklar. Çok değerli olduklarının herkes farkına varacak. Cumhurbaşkanlığı bu kapıların broşürlerini de yapacak. Böylece elden ele dolaşacak. Kendi atölyemde bu kapıları çizmeye devam edeceğim ama yine de bu resimlerin adada kalmasını çok daha anlamlı buluyorum.”   

“Önce bir lider sanata ilgi göstermeli, görmeli, gezmeli”

Adayı, sanata olan ilgiyi de değerlendiren Yusuf Tarım, siyaset ve sanat ilişkisine farklı bir bakış açısı getiriyor.

“Kıbrıs Bodrum’dan da yavaş, insanlar daha sakin. İnsanlar daha Avrupalı gibi. İnsanlar çok sıcak, herkes beni yemeğe davet ediyor. Kıbrıs’ı çok sevdim. Beni de vatandaş yapsınlar diye takılıyorum hatta. Sanata olan ilgi güzel, zaten ilgi olmasa bu proje olmazdı. Bence siyasetçinin sanatın içinde olması çok önemli, böylece halk da sanata daha fazla ilgi gösteriyor. Önce bir lider sanata ilgi göstermeli, gezmeli görmeli. ”               

Dergiler Haberleri